Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Dehlizdeki ayak izleri

Kadınların bu işe nasıl olur verdiğini anlamak mümkün değil.. 

Bu çağda anlamak mümkün değil. 

Binlerce kilometre ötede bir dişi pandanın gebe kalışının depresif ruh haline nasıl da son verdiğini canlı görüntülerle izleme imkanına sahip olduğu bir zamanda, mümkün değil. Kültürel bir durum olduğunu söyleyip de sıyrılamayız, kolayca. Kültürler değişir. Sabırla, ince ince dokuyarak. Tarihin kendisi bir dokuma tezgahıdır. İpler arasına atılan düğümler zamanla kopar, açılırlar. 

Biz kadınlar yola binlerce yıllık tecrübeyle çıktık. Biliriz ki ölümsüz kadınlar yürür. Kaba ya da korkak olanlarımıza bu yol kapalıdır. En üst insanlık düzeyine, insan haklarıyla kadın haklarının birbirinden ayrılmadığı bir kültürde ulaşacağımızı artık hepimiz biliyoruz. Bilmeyen ve öğrenmek istemeyenlerimiz örneğin, Menzil tarikatının köyünde bir tutsak gibi yaşamaya devam edecek. Aralarından çekip çıkardıklarımızın saçlarına çiçekler tutturacağız ve onlar kültürlerin de insanlar gibi değişime uğradığının gönüllü anlatıcıları olacaklar. Bunu henüz doğmamış kızları, oğulları için yapacaklar. 


İsa Hazretlerinin doğmasına 200 yıl, Muhammed Hazretlerinin doğmasına daha 800 yıl varken Ksenofon, ekonomi adını verdiği bir kitap yazmıştı. Kitabın içinde bir koca, karısına, “senin işin evde oturmak olacak” diyordu. Menzil tarikatının gün yüzü gösterilmeyen, yerin altında dehlizlerde dolaşması buyurulan günümüz Türkiye’sinin kadınlarının bir kısmını oluşturan sevgili kız kardeşlerimiz: İyi dinleyin! Köy içindeki bakkala ekmek almaya bile giderken yerin altında olması, görünmemesi istenen kardeşlerimiz… Sizden iki bin iki yüz yıl önce yaşamışlardan bir farkınız olmalı. Yoksa hala ve hala erkek egemen toplumun kendi rahatı için dayattığı kölelik kuralları ile mi yaşamak istiyorsunuz? Menzil tarikatının köyünde yüksek duvarları ve az penceresi olan antik Yunan evlerinin benzeri içinde yaşamayı siz mi seçtiniz? Ve hatta İslam’ın “i”si bir hurma tanesinin içinde çekirdek bile değilken, yokken harem-selamlık sistemine benzer bir sistem egemenliğinde kendinize görünmezliği mi seçtiniz? Binlerce yıl önce evli kadınlar erkek konukların ağırlandığı oda olan andron’da (latince koridor) asla görünmezlerdi. Evli kadınlar ve onların kız çocukları gunaikeion diye bilinen oda (latince kadın apartmanı) ya da odalarda otururlardı. Eğer hanenin ekonomik durumu iyi ise ikinci katta yaşarlar ki bu, sokağın hareketinden, günlük müdahalelerinden kısaca hayattan daha da uzaklaşmak anlamına gelir. Hala binlerce yıl öncesinden bahsetmekteyim. Menzil tarikatının köyünde, manipüle edilmiş bu yaşamdan bir farkı var mı? Tarikat zamanda geriye seyahat etmeyi başarmış! 

Tıpkı tarikat köyündeki yaşam gibi antik Yunan kenti, erkeklerin serbestçe dolaştığı, güvenli adımlarla gece ya da gündüz arşınladığı sokaklar, demokrasinin gereği olan belagat güzelliği her daim kendisinde yani istediği gibi konuşan, davranan erkekler ve onlara ait sokaklardı. Uzun sözün kısası, kent erkeklere özgürken, aynı kentin sokakları işi olmadıkça dışarı çıkmamasını, çıkmak durumunda ise kısa, duraksayan ve “kadınsı” adımlarla yürümelerini kural haline getiren erkek egemenliği altında idi. 

Bu yüzyılda kadınları kamusal alanın dışına atmak sürdürülen hayatı dağıtmak anlamını taşır. Menzil tarikatının yer altındaki dehlizlerinde dolaşmak zorunda bırakılan kadınları; sözüm sizeydi. Çıkın yerin altından da kafası tuhaf çalışmayan erkek evlatlar yetiştirin!

Kültürler değişir. Sabırla, ince ince dokuyarak.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi