Dövize endeksli hayatımız - Revisited

Döviz kullanımı ile ilgili alınan kararlar geçen haftanın gündeminde ön sırayı aldı doğal olarak. Bu gelişmenin analizini doğru yapabilmek için dövize endeksli hayatımıza bakmakta fayda görüyorum.

Her şeyden önce ithalatımızın %90’a yakını üretmek için lazım olan girdilerden oluşuyor. Ayrıca ithalat birim değerleri ihracat birim değerinden daha yüksek. Yani büyümede ithalata bağımlıyız ve ihracatta rekor kırsak da cari açık büyüyerek döviz kurlarının altındaki ateşin tazelenmesini sağlıyor. Bunun karşısında döviz rezervlerimiz ödünç kaynakla oluşturulmuş halde, dolayısıyla bir kur atağı karşısında güçlü duruş sergileyeceğimizi düşünen yok.

Üretim için gerekli hammadde ve ara malını üretenler, dövize endeksli fatura kesiyorlar ya da “Şikâyetin var ise döviz olarak öde” diye müşterilerine yol gösteriyorlar.
Başka bir sektörden örnek vereyim:

Firmaların uçak biletlerini ve çeşitli organizasyonlarını düzenleyen firmalar peşin ödeme alamadıkları için döviz cinsinden rezervasyonları tahsil ederken dövize endekslenmiş faturalama yapıyorlar. Aksi takdirde zarar etmeleri işten bile değil. Dolayısıyla hâlihazırda ödemesi yapılmamış olan tüm organizasyonlar döviz cinsinden borçlandırılmış şekilde bekliyor.

Elbette kur yükselişleri gerçekleştiğinde münakaşalar çıkıyor.

Bu durumda firma, müşterisine “Döviz cinsinden fiyatta artış olmadı, dolayısıyla şikâyetiniz varsa döviz cinsinden ödeme yapın” diyor. Yani iplik satandan seyahat satana kadar herkes aynı cümleyi söylüyor.

HERKES KENDİNİ MÜŞTERİ ÜZERİNDEN HEDGE EDİYOR…
Diğer taraftan bir zamanlar dolar ya da euro cinsinden belirlenmiş kira kontratları yasa gereği TL’ye döndüğü için taşınmazları döviz cinsinden satın alıp kiraya verenlerin sıkıntısı büyüdü. Daha kira dönemi bitmeden yükseltme istemek zorunda kaldılar. Mal sahibi ile kiralayanlar arasında yapılan müzakerelerin tamamının mutlu sonla bittiğini söyleyemem. Bazı tanıdıklarım ev sahiplerinin fahiş artış talepleri karşısında taşınmak zorunda kaldılar. Mal sahipleri maliyetlerinin çok altında kalan ödemelerden rahatsız, vatandaşlar da döviz kuru ve enflasyonun gerisinde kalan kazançlarından rahatsız. Bu şartlar altına uzlaşmak kolay değil.

AVM’lerdeki kiralar da euro veya dolar cinsinden belirleniyordu. Sebebi sorulduğunda, “Biz bu binayı döviz borçlanarak yaptık” cevabı veriliyordu. İşin gerçeği, AVM yatırımcıları herkes gibi risklerini müşterilerinin üzerinden hedge etmeye çalışıyorlardı. Aynı durum özel okul ücretlerinde, restoranlarda, otellerde de yaşanıyor. Türkiye’de konaklama fiyatlarının dolar veya euro cinsinden olmasını “yabancı turiste verilen fiyat” ya da “maliyetler” bahanesine bağlamak acaba ne kadar doğru ?

Artık gerçekleri konuşmanın zamanı geldi.

TL’ye karşı güvenin az olması ve belirsizlik bulutlarının sürekli tepemizde dolaşması vatandaşın, esnafın, tüccarın, yatırımcının ve her sektördeki işletmecilerin dövize yönelmeleri sonucunu yaratıyor.

Soframızdaki tabağın içine bile ithal gıdalar koyarken, üretimde bu kadar dışa bağımlı iken “Aranızdaki işlemlerde döviz kullanmayın” demek ne kadar sonuç verir bilemem. Çünkü bu yetmezse “Günlük yaşamda döviz kullanmayın” önerisine geçilebilir.

Bu şartlar altında hiçbir olasılık için “Olmaz” diyemem artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi