Emre Alkin
31 Mart milat olacak mı?
Genel seçimlerden önce "Merkez Bankası dövizi tutmak için ne yapıyor ki?" sorusuna, "Ne yapmıyor ki?" diye tebessüm ettiren bir cevap veriyordum. Düşünün ki, 2000 yılında başlayan sürüklenen kur politikası Türkiye'nin AB, ABD ve NATO ile ilişkilerinin en parlak anlarını yaşadığı, Yunanistan ile hiçbir sorunun neredeyse kalmadığı bir süreçte iflas etmişti. O günlerde Merkez Bankası güveni arkasına almış şekilde giderken, programın yan etkileri bir enerji birikimine yol açtı ve sonunda kurlar serbest bırakıldı.
Bugün dünya adeta ateş topuna dönmüş ve diplomatik sıkıntılar yaşanırken, aynı şekilde alım satımlara doğrudan müdahale edilerek döviz kuru sürükleniyor. DTH’lardaki artış ile KKM'deki azalış karşılaştırıldığında dövize ilginin hızla arttığını anlıyoruz. Sanıyorum bu şekilde gidersek seçimlerden önce dolarda 35 TL'ye çok yaklaşacağız. Uluslararası kuruluşların yıl sonu hedefi 36 TL idi. Ancak son gelişmeler bu beklentinin revize edileceğini gösteriyor.
Sosyal medyayı takip ederken ekonomi yönetimine en başta destek veren isimlerin şu an sert şekilde eleştirdiğini görüyorum. Aklıma Mike Tyson'ın bir sözü geliyor: "Seninle kavga eden herkes düşmanın olmadığı gibi, yanında duran herkes de dostun değil". Eleştiri yaparken kişi bazında değil olay bazında kalmak gerektiği bu örnekle bir kez daha anlaşılmış oldu.
Açıkçası Merkez Bankası’nda çalışmak son 7 yıldır kariyer yıpratıcı bir iş oldu diyebilirim. Eski başkanlardan sadece Şahap Kavcıoğlu oyunda kalmayı başardı. Onun haricinde kendi uyguladığı modele canı gönülden inanan bir başkan da görmedik. Diğerleri "yapmak istiyorum ama müsaade edilmiyor" kıvamında davrandı.
Bu arada Bakan Şimşek'in bir kez daha ihracatçıları hedef gösterdiğine şahitlik ettik. "İhracatçının istediği kur seviyesi olmayacak" cümlesi karşılığı olmayan bir söylem aslında. Döviz kurlarını tutmanın yanlışlığını ve faturasını ihracatçıları hedef alarak örtmeye çalışmak artık iş dünyasının dikkatini çekmeye başladı. Neyse ki, seçimlere çok az kaldı. Belki de 1 Nisan’dan itibaren "ihracatçıların yüzü gülecek" diye açıklama yapılabilir ve döviz serbest bırakılabilir.
Açıkçası, "ekonomi yönetiminden çok net enflasyon mesajı" veya "döviz ile ilgili yorumlara yalanlama" gibi ifadeler kimse tarafından dikkate alınmıyor. İşin ilginç tarafı şu: "faizler %8,5 iken dolar 19 TL idi, enflasyon da bu kadar yüksek değildi" diyenlerin sayısı artmaya başladı. Bunun üzerine "yeni gelenler daha da bozdular işi" diyenlerin sesi yükselmeye başladı.
Benim tavsiyem şu: "Her şey süper olacak, kararlıyız vs." demek yerine "maalesef dengeler bozuldu ama seçim bitene kadar dengeleri sağlamak için gerekli hamleyi yapamıyoruz, fatura zengine değil maalesef sade vatandaşa çıkacak, ancak bu meşakkatin sonu aydınlık olacak, tüketimi mecburen yapıyorsunuz biliyoruz ama bu bile enflasyonun yapışkanlığını artırıyor dolayısıyla sınır koyacağız, bu sebeple kredi kullanmaya da engel koyduk, elimizde başka enstrüman yok" deseler daha samimi olacak. Her şeye muktedir imiş gibi davranıp ortaya bir sonuç koyamayınca insanlar ya "yapmıyorlar" ya "yapamıyorlar" diyor. Her ikisi de yeterince kötü.