Durun! Erdoğan yeni bir şey deneyecek.

Erdoğan “Çin Modeli” diye bir şey zikretti, ama bunu nasıl yapacağını söylemedi. O zaman biz de önümüzdeki somut örnekten gidelim. Çin bunu nasıl yapmış ona bir bakalım… Toplama kampı gibi koca koca fabrikalar kurdular. Her fabrikada on binlerce işçi vardiya usulü, oradaki yatakhanelerde yatıp kalkıyor, hiç gün yüzü görmeden köle gibi çalışıyorlardı. Öyle ağır şartlar vardı ki, her gün yüzlerce işçi dayanamayıp intihar ediyordu.

Ekonomi uzmanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve bakanlarının açıkladığı ekonomik modelleri ciddiye alan kaldı mı? Daha önce de söyledim. Ben ekonomist değilim, ekonomiden de zerre kadar anlamam. Bu nedenle öyle ekonomi bilimi üzerinden ahkam kesecek kadar hadsizlik de etmeyeceğim. Ama benim bile 2-3 ayda bir ekonomi modeli değiştirilemeyeceğini bilecek kadar kafam çalışıyor çok şükür. İkide bir model değiştirilmesinin nedenini akılla, mantıkla açıklayabilen bir tek cümle söyleyebilirim: “Ekonomi tamamen kontrolden çıktı ve yönetilemiyor.” Hükümetin sürekli yeni bir model açıklamasının Türkçesi de şudur: “Bu olmadı, yenisine geçelim. Bu da tutmadı başka bir şey deneyelim.” Tam bir ne yapacağını bilememe hâli.

En son bir de Çin modeli çıktı başımıza. Geçen hafta yazmaya çalıştığım AKP’ce Türkçe sözlükte olduğu gibi, aslında burada da söylenen her şeyin anlamı görünenden farklı. Bir kere model dedikleri hiçbir şey model değil. Hepsi birer deneme. Hem mühendis hem de finans doktoru olan Hakan Özerol youtube’daki Flu TV kanalındaki “Olmaz Öyle Saçma Ekonomi” adlı programda harika bir şey söyledi. “Bir kere böyle bir şey deniyorum dediğin zaman, adama önce bir evde dene derler. Önce bir dene, ondan sonra bizim üzerimizde dene.” İşin şakası bir tarafa, gerçekten de hiçbir rasyonel dayanağı olmayan tuhaf denemelere maruz kalmakla geçiyor artık ömrümüz.

MODELE GEL MODELE!

Gelelim esas konumuz AKP’nin yeni ekonomik oyuncağı “Çin Modeli”ne. Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin modelinden kastettiği belli. Türk lirasının değerini düşürebildiğimiz kadar düşürelim ki Türkiye’de işgücünün değeri dolar ve avro cinsinden ucuzlayabildiği kadar ucuzlasın. Böylece yabancı yatırımcı “ucuza işçi var!” naralarıyla Türkiye’ye gelsin ne istiyorsa ucuza üretsin. Bu arada faizleri de düşürelim ki yerli yatırımcı da rahat rahat yapsın yatırımını, işçinin emeği de ucuz ya… O da ucuza üretsin, pahalıya ihraç etsin. Türkiye ekonomisi de böylece büyüsün.

Dikkat ettiniz mi? Model denilen bu garabetin en temel vurgusu “ucuz işgücü”. Yani aldığı asgari ücretle karnını bile doyurmakta güçlük çeken işçinin daha da ucuza çalışacağı bir sistem. Antik Yunan’da başkalarının yanında çalışan ve karnını zar zor doyuran en alt ekonomik sınıftan insanlara thes denirdi. Ama sıkı durun… En alt dedim ama aslında bir alt sınıf daha vardı. O sınıftan insanlara ne denirdi biliyor musunuz? Köle. Evet… Lafı eğip bükmenin hiç anlamı yok. Cumhurbaşkanı “Çin Modeli” dediği yeni projesiyle Türkiye’nin theslerine kölelik vaat etmektedir. Çin de öyle yaptı.

NASIL OLACAKMIŞ O?

Erdoğan “Çin Modeli” diye bir şey zikretti, ama bunu nasıl uygulayacağını söylemedi. O zaman biz de önümüzdeki somut örnekten gidelim. Çin bunu nasıl yapmış ona bir bakalım… Toplama kampı gibi koca koca fabrikalar kurdular. Her fabrikada on binlerce işçi vardiya usulü, oradaki yatakhanelerde yatıp kalkıyor, hiç gün yüzü görmeden köle gibi çalışıyorlardı. Öyle ağır şartlar vardı ki, her gün yüzlerce işçi dayanamayıp intihar ediyordu.

10 Ocak 2021 tarihli Sözcü Gazetesi’nde yayımlanan Business Insider, Wall Street Journal ve South China Morning Post kaynaklı haberde Çin’de uygulanan 996 sisteminden bahsediliyor. 996, sabah 9’dan akşam 9’a haftanın 6 günü büyük oranda karın tokluğuna çalışmak demekmiş. Aynı haberde 22 yaşındaki genç bir kadının 6 aydır çalıştığı işindeki çok ağır koşullara dayanamayarak öldüğü söyleniyor. İşten eve dönerken (demek ki fabrikada yaşamıyormuş, ya da belki de bir günlük tatil için evine dönüyordu) kaldırıma yığılıp kalmış ve hastanenin acil servisinde 6 saat süren yaşam mücadelesini kaybetmiş. Buyurun size Çin modeli…

Aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’ye uyarlamayı hayal ettiği bu modelin bir başka yüzü daha var. Çin, bu model için çok ciddi bir planlama ve altyapı çalışmasıyla on binlerce işçinin çalıştığı dev fabrikalar kurdu. Milyarı aşan (bugün 1,5 milyarı da aştığı söyleniyor) nüfusunun büyük çoğunluğunun işçi olduğu bir sistemde 40 senede yarattı ekonomik büyümesini. Bizim Türkiye’de yerini bilmediğimiz bu büyüklükte fabrikalar mı kuruldu? 40 senedir olmasa da 20 seneye yaklaşan AKP iktidarında bütün bu planlamalar hiç haberimiz olmadan yapıldı da artık uygulama aşamasına mı geldik? Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sıralar dilinden düşürmediği “en az 3 çocuk” sloganı, işçi sayısını artırmak için bu planın bir parçası olarak mı söyleniyordu? Hiç haberimiz olmadan milyara yaklaşan nüfusa mı ulaştık? Hayır. Bunların hiçbiri olmadı. Diğer açıklanan modeller gibi, bu da hiçbir akla uymayan, hiçbir stratejiye dayanmayan, nasıl uygulanacağının da bilinmediği uydurma bir sözden başka bir şey değil. Çin’in 1,5 milyar nüfusla 40 yılda yaptığını, Türkiye’nin 85 milyon nüfusla 6 ayda yapacağına inanan var mı gerçekten? Tabii, 100 tane 2+1 ev parasıyla (Türkiye Uzay Ajansı’nın 2 yıllık bütçesi 100 milyon TL) aya gideceğimize inanlara sormuyorum bu soruyu.

LOKMACI ESNAF MODELİ

BirGün Gazetesi ekonomi editörü ve Halk TV yorumcusu Ozan Gündoğdu, 7 Aralık’ta Halk TV’deki “Kayda Geçsin” programında Türkiye’nin ekonomi yönetimindeki aklı çok güzel izah etti. Yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da makro ekonomiyle ilgilerinin olmadığını, onların bakışlarının mikro ekonomi olduğunu ifade etti. İşin özeti, her ikisinin de ekonomiye esnaf gözüyle baktığını söyledi. Bütün bu “o olmadı, bunu deneyelim” ilkesizliğinin nedeni de aslında Ozan Gündoğdu’nun yaptığı bu çok doğru tespitte yatıyor. Ben bu tespiti biraz daha ete kemiğe büründürmek istiyorum v diyorum ki, Cumhurbaşkanı ülke ekonomisini “lokmacılar” gibi yönetiyor. Hatırlarsınız, bir dönem her köşe başında lokmacılar açılıyordu. Çünkü bir gün birinin aklına geldi ve lokmacı açtı. Bir süre de para kazandı. Bunu gören ve her şeyi denemiş olmasına rağmen ticarette bir türlü dikiş tutturamamış herkes lokmacı dükkânı açtı. Tabii hepsi de 6 ay içerisinde battı. Türkiye ekonomisi işte bu lokmacı esnaf aklıyla, “hadi bir de bunu deneyelim” kafasıyla yönetiliyor maalesef. Yani Türkiye ekonomisinin esas yönetim biçimi, ne denese başarılı olamayan “lokmacı esnaf modeli”dir.

Neyse, konuyu fazla dağıtmadan biz yine şu “Çin Modeli”ne geri dönelim. Bu modelin olmazsa olmaz bir şartı daha var. Otokratik, baskıcı bir rejim. Ben demiyorum, modelin mucidi Çin öyle söylüyor. İnsanları insanî olmayan şartlar altında çalıştırabilmenin gereğidir bu. Demokratik bir sistemde, yani insan haklarının olduğu, çalışma şartlarının demokratik haklara göre düzenlendiği bir ülkede Çin modeli uygulamak mümkün mü? Cumhurbaşkanı bir kez daha üstü kapalı bir biçimde demokratik sistemin de olamayacağını söylemiştir. Daha önce de aynı şeyi yine üstü kapalı olarak “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” derken ifade etmişti. 31 Nisan 2021’de Gazete Pencere’de yazdığım “Devlet Şirket Gibi Yönetilirse…” başlıklı yazımda da belirttiğim gibi, devleti şirket gibi yönetmek, demokrasiyi askıya almak ve yönetim şeklini monarşi ya da oligarşiyle çevirmek anlamına gelir. Çin modeli de bunu gerektiriyor. Kısacası Çin modeli varsa demokrasi de insan hakları da yok demektir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ne olduğunu söylemediği, nasıl uygulayacağını tarif etmediği, kim bilir kaçıncı ekonomik model olarak açıkladığı “Çin Modeli” işte böyle bir şey. İşçilerin köle muamelesi gördüğü, demokrasinin olmadığı, bu şartlar altında uygulanabilir olsa bile ekonomik büyüme için yüz milyonlarca insanın 40 yıl boyunca çalışması gereken saçma sapan bir şey. Ne diyelim? Bir bu eksikti!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi