Daron Acemoğlu: 10 sene boyunca yapısal problemleri daha da kötü hale getiren Ekonomi Bakanı'ndan nasıl umutlanayım?

Daron Acemoğlu: 10 sene boyunca yapısal problemleri daha da kötü hale getiren Ekonomi Bakanı'ndan nasıl umutlanayım?
Dünyaca ünlü Ekonomist Daron Acemoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e ilişkin olarak "10 sene boyunca yapısal problemleri daha da kötü hale getiren Ekonomi Bakanı'ndan nasıl umutlanayım?" ifadelerini kullandı. Acemoğlu,...

Dünyaca ünlü Ekonomist Daron Acemoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e ilişkin olarak "10 sene boyunca yapısal problemleri daha da kötü hale getiren Ekonomi Bakanı'ndan nasıl umutlanayım?" ifadelerini kullandı.

Acemoğlu, T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuştu. Acemoğlu, Türkiye'de siyaset ve ekonomiye yönelik bir dizi açıklamalarda bulundu. Daron Acemoğlu, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimlerin ardından istifa etmemesini "Bu kadar seçim kaybeden bir ana muhalefet liderinin parti başında kalabildiği başka ülke bilmiyorum" diyerek yorumladı. Acemoğlu "Muhalefet kazansa da Türkiye bir senede demokratikleşmeyecekti, şu anda ‘Beni eleştirin’ diyebilecek bir lider yok" dedi.

Acemoğlu, Erdoğan'a yönelik en iyi alternatifi geliştiren siyasetçinin ise Ekrem İmamoğlu olduğunu kaydetti. Acemoğlu, yapısal reform vurgusu da yaparak "Bu makro önlemlerin kesinlikle ve kesinlikle yeterli olmadığını düşünüyorum. Yani, eğer Türkiye şu anda makro olarak birkaç doğru politikaya giderse, biraz kaynak getirirse ama öte yandan 2010’larda olduğu gibi kaynakları sarf eder ve yapısal problemleri çözmeye yoluna gitmezse, 2023’ün sonuna doğru yine aynı durumda kalırız" değerlendirmesini yaptı.

Acemoğlu'nun verdiği demeç şöyle:

"Siz 2023 seçimleri öncesinde net bir şekilde iktidar değişiminden yana tavır koydunuz. Hem Türkiye demokrasisinin hem de Türkiye ekonomisinin kurtarılması için Erdoğan’ın gönderilmesi gerektiğini çok net söylediniz. Önerdiğiniz -ve daha da önemlisi inandığınız- seçenek çalışmadı. Türkiye halkı o formüle inanıp Erdoğan’ı göndermedi. Bu sonuç nedeniyle siz Türkiye demokrasisinden ve Türkiye ekonomisinden beş sene daha umut kesileceğini mi düşünüyorsunuz?

Yok hayır, böyle düşünmek şart değil. Ama çok büyük umutların da olmaması lazım. Türkiye demokrasisi tamamen ortadan kalkmadı, epey zayıfladı, kalitesi düştü, en önemlisi medya olmak üzere bazı ayakları kırıldı.

Demokratik bir sistemin medya dışındaki en önemli diğer ayakları hangileridir? Onu da hatırlatalım isterseniz, hazır konuya buradan girmişken…  

İkincisi bağımsız yargıdır. Türkiye denkleminde en önemli üçüncü faktör ise başkanlık sistemi çünkü bu değişim Türkiye demokrasisinin karakterini de değiştirdi. Ama bunların hepsi arkada kaldı. Gelecek beş sene içinde muhalefet gelse de -altı kutuplu, yedi kutuplu bir şekilde- bugün yaşanan sıkıntıları çok hızlı bir biçimde çözebileceğini sanmıyorum. Muhalefette de ben benzer zayıflıkları görebiliyorum. Hangi lider gelse, hemen “Tamam, medyaya tam bağımsızlık veriyoruz. Lütfen beni özellikle eleştirmeye başlayın” diyecekti?

Hatırlarsanız 10 sene önce Barack Obama ABD Başkanı iken White House Correspondents Dinner’da (Beyaz Saray Muhabirleri Yemeği) bir konuşması vardı. Orada gazetecilere, “Beni sürekli eleştirdiğiniz ve sürekli tetikte tutarak daha iyi çalışmamı sağladığınız için size çok teşekkür ederim” dedi. Türkiye’de bunu gerçekten içten olarak söyleyecek bir lider yok şu anda. Ben zaten seçimden önce de değişim olsa Türkiye demokrasisinin bir sene içinde iyileşeceğine inanmıyordum.

Ama şunu görmek lazım; Erdoğan’ın kişisel özelliklerini bir yana koysanız da dünyanın her tarafında, herhangi bir lider bir ülkede 10-15 sene iktidarda kaldığı vakit bunun olumsuz etkilerini görüyoruz. Mesela Afrika’da 10 sene üzerinde kalan çok lider var. Buralarda öncelikli olarak ekonominin kötüye gittiğini görebiliyoruz. Elbette demokrasinin üzerinde de etkisi oluyor, çünkü gücü kontrol etme ölçekleri artıyor. Liderin çevresindekiler -aynı Erdoğan’da ya da Putin’de olduğu gibi- ufak bir halka yaratıyorlar. Bu halka içindekiler gerçekleri, eleştirileri, farklı fikirleri içeri geçirmek yerine, sadakat üzerinden işleyen bir sistemde çok dar bir çevrenin fikirlerinin etkisinde kalıyorlar. Bu tür bir yönetim anlayışı ne demokrasi ne ekonomi açısından olumlu sonuç doğurur. Tabii Türkiye’de bunun üzerine bir de yolsuzluk sorunu var, bir de demin anlattığım üç ayaklı erozyon var; medya, yargı ve başkanlık sistemi kaynaklı. Dolayısıyla da seçimlerde bir başkan değişikliği olsaydı bu ülkeye en azından bir nefes aldırırdı.

“Bu kadar seçim kaybeden bir ana muhalefet liderinin parti başında kalabildiği başka ülke bilmiyorum”

-“Muhalefet kazansa bile bir günde liderlerin pek çok konuda farklı bir tavır alacağını görmüyorum dediniz. Burada iş dönüp dolaşıp Kemal Kılıçdaroğlu'na geliyor. Çünkü takip ediyorsunuzdur, üç aydır “Kemal Bey istifa edecek mi? Liderlik koltuğunu bırakacak mı? Bir demokraside işte bu böyle olmalı mıydı?” gibi soruları tartışıyoruz. Bütün bu tartışmaya rağmen, sanki Kemal Bey durduğu yerden milim kıpırdamıyor. Biraz önce eleştirdiğiniz lider modeline Kemal Kılıçdaroğlu da düştü diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Bunun nedenlerinden birincisi Türkiye'de her şeyin çok hiyerarşik olması. Başa çıkan o hiyerarşiyi kullanıyor. İkincisi seçim kanunu, parti kanunu başa geçenin delegeler üzerinde çok fazla etkisi olmasını sağlıyor. Bu ikisini bir araya koydunuz mu; gücü elinde toplama güdüsü, yüksek hiyerarşiden dolayı ve kanunlar da buna izin veriyor. Ben, bu kadar seçim kaybeden bir ana muhalefet partisi genel başkanın parti başında kaldığı başka bir ülke bilmiyorum. On bir mi oldu, on iki mi oldu kaybedilen seçim sayısı? Varsa bilen, buna bir örnek versin.

“Yapısal reform başlamazsa, 2023 sonunda yine aynı yere döneriz”

-Hayat pahalılığına o kadar kısa vadeli bir çözüm bulunması mümkün müdür mesela? Makro ekonomik politikadaki balans ayarı sokağı, halkı rahatlatabilir mi?

Enflasyonun hem direkt hem endirekt çok büyük sonuçları var. Tabii ki öncelikli olarak alım gücünü azaltıyor. En çok da asgari ücret ya da emeklilik maaşı ya da devlet maaşıyla çalışanların alım gücünü etkiliyor. İkincisi, fiyat istikrarsızlığı yaratıyor. Üçüncüsü de enflasyonun düşük yüksek olduğu ve para politikasının bozuk olduğu bir ekonomiye yabancı sermayenin gelmesi çok zor. Yabancı sermayenin gelmesi de Türkiye için şu açıdan çok önemli; Türkiye'de büyük bir kaynak eksikliği var. Bu kaynak eksikliği 2022 senesinde de vardı. Ama bu sene, özellikle depremden sonra buna olan gereksinim daha da arttı. Bu kaynakların hem deprem bölgesinde kullanılması hem de bankaların ve şirketlerin bilançolarını biraz daha kuvvetlendirmek için kullanılması gerekiyor. Hem de devletin üstüne aldığı borç ve harcama sonucu, devletin içinde oluşan bütçe açığının kapatılması için kullanılması gerekiyor. Bu kaynakların gelmesi de -Mehmet Şimşek'in kullandığı kelimeleri kullanırsak- enflasyonun ve para politikalarının daha rasyonel hale gelmesiyle alakalı.

Ama bu makro önlemlerin kesinlikle ve kesinlikle yeterli olmadığını düşünüyorum. Yani, eğer Türkiye şu anda makro olarak birkaç doğru politikaya giderse, biraz kaynak getirirse ama öte yandan 2010’larda olduğu gibi kaynakları sarf eder ve yapısal problemleri çözmeye yoluna gitmezse, 2023’ün sonuna doğru yine aynı durumda kalırız. Yani, yapısal problemler çok önemli. Yapısal problemlere çözüm yaratabilmek için para politikası, enflasyon ve diğer makro ekonomik politikalarda adım atılması lazım. Makro ekonomik politikalar konusundaki görüşlerim, birçok başka saygıdeğer iktisatçıyla aynı ama benim yapısal problemlere olan vurgum çoğundan farklı. Hatta bazıları yapısal problemlere çok az vurguda bulunuyorlar.

"10 sene boyunca yapısal problemleri daha da kötü hale getiren Ekonomi Bakanı'ndan nasıl umutlanayım?"

-Erdoğan seçildi ama başta ekonomi olmak üzere bazı alanlarda da balans ayarına gitme ihtiyacı duydu. Dahası, muhalefetin iktidara geldiği senaryoda yapmayı taahhüt ettiği şeylere en yakın formülleri uygulayabilecek kişiyi seçerek bakanlık koltuğuna getirdi, ki daha önceden bu politikayı uyguladığı için görevden almıştı Mehmet Şimşek’i. Seçimin ardından Şimşek’e, ne kadar süreceğini bilmediğimiz bir kredi açılması doğru bir başlangıç noktası mıydıVe Şimşek’in üç aylık performansınaa bakıldığını zaman, gerçekten Merkez Bankası ve Mehmet Şimşek beklenilen ve olması gereken özerkliğe bağımsızlığa ulaşmış gibi gözüküyor mu sizce?

Ben de size üç tane soru sorayım o zaman.

Birincisi; bu yapısal problemler ne zaman çok net bir şekilde ortaya çıktı ve hiçbir şey yapılmadı? Kimin Ekonomi Bakanlığı altında?

-Siz “2010’ların başı” diyorsunuz. O halde 2009-2015 arasında görevde Mehmet Şimşek’in olduğu döneme denk geliyor. Öncesinde ve sonrasında da Şimşek, ekonomiyle ilgili farklı pozisyonlarda. 2007-2018 arası diye düşününce, toplamda 10 sene sanırım geçmişteki mesaisi.

Evet. Eğer ben yapısal problemlerden bahsediyorsam, 10 sene boyunca bu yapısal problemleri daha da kötü hale getiren bir Ekonomi Bakanı'ndan nasıl umutlanayım? Birincisi bu. Öte yandan Sayın Erdoğan’ın 2024 seçimlerine çok önem verdiği aşikâr. İnanıyor musunuz ki yerel seçimlere yaklaşıldığında saray faiz politikasına karışmayacak ve yine enflasyonu arttıracak harcamalarda ve politikalarda bulunmayacak?

“Enflasyon büyük ihtimal yüzde 60’ın üstü, reel faiz eksi 45’te”

-İnanması zor görünüyor.

Bu da ikincisi işte. Üçüncüsü, önemli olan reel faizdir. Türkiye'de şu anda enflasyonu tam olarak bilemiyoruz. Çünkü biraz bunlar istatistiksel oyunlar oluyor ama büyük olasılıkla yüzde 60 üstü. Demek ki reel faizler -eksi 45’te. Bu kadar büyük heyecanla “Rasyonel politikaya dönüyoruz” denirken reel faizi eksi 45’ten eksi 42,5’a çıkartmak hangi yatırımcıya güven versin?

“‘Doğru sermaye’nin Türkiye’ye gelmesi için yargı bağımsızlığı şart”

-Yakın zamana kadar batılı yatırımcılardan şöyle şeyler duymuşluğum var; hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı konusundaki sorunlar nedeniyle Türkiye’ye güvenmedikleri….

Tabii şunu da vurgulamak lazım; Amerika'daki yatırımcılar melek değil. Kârlı olacaksa en kötü yere de yatırımda bulunabiliyorlar. Mesela Çin'e çok uzun zaman boyunca yatırımda bulundular. Benim Ulusların Düşüşü kitabımda vurguladığım “kapsayıcı kurumlar” onlar için en önemli şey değil. Ama belli bir yargı bağımsızlığı ve yatırdıkları sermayenin belirsiz bir şekilde kötü diye kullanılmayacağı ve bir usulsüzlük durumunda paralarını geri alabilmelerine tabii ki önem veriyorlar. Şu anda Türkiye'deki yargı problemleri, politikalardaki belirsizlik, yolsuzluk kaynaklı sorunlar o kadar çok ki, doğru sermayenin gelmesinin önünde çok engel var.

-“Doğru sermaye” ne demek, açar mısınız?

2000’li senelere bakarsanız Türkiye'ye gelen sermayenin en önemli iki ayağı vardı. Birincisi, doğrudan yatırımlardı -ki bu da teknolojiyi getiren çok önemli bir süreçti-, ikincisi de uzun süreli yatırımlardı. 2007-2008’den beri ise Türkiye’ye gelen neredeyse tüm tabancı sermaye, kısa vadeli yatırımlara yöneliyor. Bu da zaten yabancı sermayenin Türkiye'ye çok daha şüpheyle baktığını gösteriyor.

“Batıda bir kesim, Erdoğan’a ‘Bildiğimiz şeytan’ gözüyle bakıyor”

-Amerika'daki yatırımcıların ya da batılı yatırımcıların da melek olmadığını, kendi çıkarlarına baktıklarını hatırlattınız. Seçimler sonrasında şöyle bir ortam mı oluştu: Gitmesini umdukları bir otokrat lider yeniden seçildi ve bu durumdan aslında hoşlanmıyorlar ama bu Avrupa Birliği'ne yönelen göçün tutulması ve Ukrayna krizinde Ankara’nın tavrı nedeniyle aslında ferahladılar mı bir biçimde?

Aynen. Türkiye'de hatalı bir bakış var. Sanki Amerika'da ya da Avrupa’da istikrarlı bir Türkiye politikası var ve herkes bu politikayı izliyor. Bence bu çok yanlış. Hem politikacılar arasında hem medya içinde hem devlet kurumları içinde, Türkiye konusunda belki 10-15 ayrı kutup var. Bazıları Türkiye'ye çok yakın, bazıları Türkiye'ye çok karşı, bazıları Erdoğan'a çok karşı, bazıları ise istikrar konusunu çok dert ettikleri için Erdoğan'a “Bildiğimiz şeytan” şeklinde bakıyor. Biden yönetimi içinde de bu değişik görüşler var.

-Hangileri şu anda daha güçlü konumda?

Ondan pek emin değilim. Biden yönetimi içinde Erdoğan'ın çok zararlı olduğunu düşünen bazı kişiler var. Ama aynı zamanda şu anda Orta Doğu'da Türkiye'den daha istikrarlı bir ülke olmadığını düşünenler de var.

“Erdoğan’a karşı en başarılı alternatifi geliştiren CHP’li İmamoğlu”

-Ekrem İmamoğlu, iki hafta önce İBB için ikinci kez aday olmak istediğini açıkladı. “Yola çıkıyorum” dedi ve adaylığının açıklanmasını Kemal Kılıçdaroğlu’na bıraktı. Ama nihayetinde, o çıkışı en kuvvetli beyandı aslında. Bu sayede, CHP içindeki liderlik tartışmasına bizzat girmeyeceğini netleştirdi ama öte yandan sanki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir meydan okuma bu tavrı. Erdoğan’ın kendi cezasıyla ilgili yargıya vereceği talimatlar açısından adeta bir meydan okuma. Sizce Ekrem İmamoğlu doğru bir karar verdi mi? Onun bu hamlesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Büyük olasılıkla evet. Sonuçta Erdoğan'a ve Erdoğan'ın seçtiği kuvvetli adaylara, en kuvvetli, en başarılı şekilde karşı bir alternatif geliştiren CHP’li politikacı belki de İmamoğlu. 2019 İBB seçimi, CHP’nin son 10 yıl içindeki en büyük zaferi bence. Ve baktığınız zaman Ekrem İmamoğlu'nun gerçekten çok önemli yetenekleri var. Kutuplaştırıcı bir kişiliği yok. Türkiye'de önemli olan karizma ve halkla konuşabilme gibi unsurlarda kuvvetli. Genç, dinamik. Bunlar çok önemli şeyler. Onun dışında, her zaman Türkiye belediyeleriyle ilgili beni rahatsız eden şeyler var, çünkü Türkiye'de yolsuzluk kontrol dışına çıkmış durumda. Belediyeler de hangi partinin altında olursa olsun bu yolsuzluğun içindeler. Tam da bu yüzden, yerel yönetimden gelen politikacılar bu dönem için çok önemli. Bu, benim Amerika için de her zaman söylediğim bir şey. Çünkü yerel yönetim halka çok yakın, halka hizmetle iç içe ve demokrasiye olan güveni arttırmak için halka hizmet veren, halkı anlayan politikacılara ihtiyaç var. Amerika’da da eyaletlerde belediye başkanlığı yapan politikacılar çok önemli. Bunu hep vurgularım. Aynı şey Türkiye için de geçerli ama Türkiye'de yolsuzluk bu kadar büyük bir problem olduğu için bu biraz karmaşık bir durum. Ama yerel seçimler çok önemli, İstanbul çok önemli. O yüzden tabii ki CHP’nin bu konuda en iyi deneyimi olan adayını kullanması bence rasyonel bir şey olur."