Ali Babacan'dan iktidara "grev yasağı" tepkisi: Ne zamandan beri milli güvenlik meselesi oluyormuş?

Ali Babacan'dan iktidara "grev yasağı" tepkisi: Ne zamandan beri milli güvenlik meselesi oluyormuş?
DEVA Partisi lideri Ali Babacan, "Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından grevlerin 60 gün süreyle ertelenmesine ilişkin "Anayasal bir hak olan grev ne zamandan beri milli güvenlik meselesi oluyormuş? Grev anayasal bir hak" dedi.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ve beraberindeki parti heyeti, DEVA Partisi Genel Merkezi'ni ziyaret etti. Uysal ve beraberindeki heyeti DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan makamında ağırladı. İki lider görüşmeden sonra basın açıklaması yaptı.

Babacan görüşmeye ilişkin şunları kaydetti:

"Görüşmemizde ülkemizdeki pek çok sorunu kısa da olsa ele alma imkanını bulduk. Ülkemizdeki zorlaşan ekonomik şartları değerlendirdik. İç siyasi gündemi Türkiye'nin sürekli hareketli. İç siyasi gündem başlıklarını beraberce ele aldık. Ve aynı zamanda yaklaşık 1 Ekim'den bu yana devam etmekte olan bizim ‘1 Ekim süreci’ diye adlandırdığımız süreci de beraberce ele aldık ve çok kıymetli görüş alışverişinde bulunduk. Ülkemizde sorunlar gerçekten büyük ve pek çok alanda da sorunlar hızla büyümeye devam ediyor. Hukuk ve adalet olmayınca pek çok alan zaten kuralsız bir şekilde , meşru olmayan bir şekilde ve hedefsiz bir şekilde gelişiyor. Devletin en önemli varlık sebebi belki de adalet ama adalet eğer işlemiyorsa, ülke hukuk devleti niteliğini kaybettiyse o ülkede ekonomide de düzelme, ekonomik başarı elde etmek de mümkün olmuyor. Şu anda Türkiye'de gelir dağılımının ve servet dağılımının hızla bozulduğu bir dönemdeyiz. Küçük bir menfaat şebekesi iktidarın etrafını sarmış durumda. Geniş kitleler her ay yoksullaşmaya devam ederken bir avuç servetine servet katan insanın yaşadığı bir ülke haline geldi Türkiye. Adalet olmayınca, fırsat eşitliği olmayınca, şeffaflık olmayınca gelir dağılımındaki, servet dağılımındaki bozulmada Türkiye'de hızla devam ediyor."

Babacan'dan sonra söz alan Uysal ise görüşmeye ilişkin yaptığı değerlendirmede, "Biraz hasret giderdik. Seçim öncesi daha yoğun ama sonrasında hep medeni ilişkilerimizi siyasi zeminde, demokrasi, hukuk zemininde, özgürlükler zemininde zaten çok fazlasıyla ortaklaştığımız bir siyasi parti olarak Sayın Genel Başkan'ın şahsında her zaman karşılıklı saygıyı, hoşgörüyü büyüterek bugünlere kadar geldik. O açıdan hüsnü kabulleri için ben hem kendilerine hem heyetlerine çok teşekkür ederim" ifadelerini kullandı.

"Türkiye'nin bir tarihi tecrübesi var"

İktidarın "Terörsüz Türkiye" olarak tanımladığı ikinci çözüm sürecine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Uysal, "Türkiye'de siyasal mücadelenin Cumhur İttifakı tarafından bilerek ve istenerek yok edilmeye çalışıldığı, demokratik rekabetin yok edildiği, rekabetten açık halden demokrasinin çıkarıldığı bir tasavvur var. Çünkü son yerel seçimlerle beraber artık vatandaşın rızasını alabileceğini, sandıktan kendisinin çıkamayacağına inanan bir siyaset aklının 1 Ekim'le beraber siyasal iklimi, toplumsal iklimi derinden sarsacak, ölçülerini değiştirecek, üzerinde nefes alıp verdiğimiz zemini başka bir eksene, yaşanan yoksulluğu, yolsuzlukları, bütün diğer can alıcı, can yakıcı meseleleri perdeleyecek bir takım gündemlerle Türkiye'nin önünde olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin bir tarihi tecrübesi var. Bedelini ödediği tecrübeleri var. Buna sırtımızı döneceğimize sırtımızı dayamaktan geçtiği kanaatindeyiz" dedi.

"Etnik bölücü hareketlerin nihai programı değişmez"

Bir basın mensubunun, Uysal'a ikinci çözüm sürecine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) kurulması beklenen komisyona katılıp katılmayacaklarına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

"Meclis Başkanı Sayın Kurtulmuş’un grubu olmayan siyasi partilere de yaptığı bir davet var. Demokrat Parti olarak da bu davetini inşallah pazartesi gerçekleştireceğimiz genel idare kurulu akabinde açıklayacağız ama kısaca Türkiye'de yürütülen bu süreçle ilgili birkaç cümleyle problemi doğru tanımlamanın, doğru bir zeminde yürümenin çok önemli ve kıymetli olduğu kanaatindeyiz. Bir meseleyi hangi zeminde tanımlarsanız ancak o zeminde çözümler üretirsiniz. Türkiye'de etnik olarak dikey kimlik sahalarına hapsedilmiş bir siyasal tasavvuru reddediyoruz. Bugün iktidarın sadece Türkiye'nin kendi iç denklemiyle değil ama önümüze meşruiyetini arttırmak için sundukları gerekçelere baktığınızda kendilerinin sebep olduğu Suriye krizinin derinleşmesi için attıkları adımlar, tercih ettikleri politikalarla beraber PKK örgütünün orada farklı bir isimle bir etkinlik sahası, bir özerk alan inşa etmesine vesile olanlar bugün oranın varlığını bir sebep göstererek bu tehdidi ortadan kaldırmak için böyle bir İmralı süreci adı altında adım attıklarını ifade ediyorlar. Etnik bölücü hareketlerin nihai programı değişmez. Türkiye'de kendi insanlarımızla, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıyla, kendisini Kürt olarak tanımlayan insanlarımızla biz ne Kandil üzerinden, ne İmralı üzerinden, ne Avrupa başkentleri üzerinden, ne Erbil üzerinden değil doğrudan anayasal hukuk zemininde, temel hak ve hürriyetler zemininde bir ilişkiyi tarif etmek mecburiyetindeyiz."

"Türkiye'nin kadim sorunları var"

Basın mensubunun, iktidarın "Terörsüz Türkiye" olarak tanımladığı ikinci çözüm sürecine ilişkin TBMM'de kurulacak komisyona ilişkin değerlendirmelerini sorması üzerine Babacan, "Biz bu süreç ilk başladığı günden itibaren ihtiyatlı, iyimserlik çerçevesinde yaklaştık. O duruşumuza da devam ediyoruz. Yani bir yandan Türkiye'nin kadim sorunları var. Bu sorunların çözülmesiyle ilgili eğer bir çıkış yolu bulunursa bu da istişareyle, ortak akılla olursa tabii ki arzu ederiz, destekleriz ama çok hassas ve zor bir süreç olduğu için rahatlıkla hataların yapılabileceği, rahatlıkla her noktada sorun çıkabilecek bir süreçte de ikazlarımızı riski gördüğümüz alanlarla ilgili uyarılarımızı ve doğrusunun nasıl olacağıyla ilgili de önerilerimizi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da dillendirmek isteriz" dedi.

Babacan, kurulması beklenen komisyonun isminin "Terörsüz Türkiye" olmaması gerektiğini ifade ettiği sözlerine de açıklık getirerek, "Komisyonun ismi şöyle olmuş böyle olmuş bence magazinel bir tartışma açıkçası. Komisyon bir araya geldiği zaman, toplandığı zaman kendi içinde konuşur, kendi kararını verir. Bu komisyonun ileriye bakan bir komisyon olması lazım. Türkiye'nin yaşadıkları üzerinden bir gerilim komisyonu değil. Türkiye'nin yarınları için bir uzlaşı arayışı komisyonu olması lazım. Pozitif bir gündemle çalışması lazım komisyonun. Dolayısıyla hem çalışma usulünün, hem gündemin, isminin her şeyin pozitif gündemle ve ülkenin yarınlarında buluşma şeklinde öyle bir yaklaşımla olması lazım" ifadelerini kullandı.

"Erdoğan'ın bir ayağı trende, bir ayağı dışarıda"

İkinci çözüm sürecine ilişkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin farklı tutumları olduğunu öne süren Babacan, "İktidarın iki ortağının tutumu farklı. Sayın Bahçeli'nin bu sürece ön ayak olduğu fakat Sayın Erdoğan'ın sürece çok geriden gelip katıldığı bir dönem. Hala tren istasyonda. Sayın Erdoğan'ın bir ayağı trende, bir ayağı dışarıda. Yani tren yürürse atlayacak, sıkıntı çıkarsa da inecek. Yani hala onu biz seziyoruz. Bu doğru değil. Yani eğer bu işe inanıyorlarsa, 'bu iş çözülecek 'diyorlarsa ülkenin Cumhurbaşkanı'nın tam sahiplenmesi ve bu işin öncülüğünü yapması lazım" diye konuştu

"Grev anayasal bir hak"

Bir başka basın mensubunun, Türkiye Maden İşçileri Sendikası'nın grev kararının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 'milli güvenlik' gerekçesiyle 60 gün süreyle ertelenmesine ilişkin liderlere değerlendirmelerini sorması üzerine, ilk sözü alan Babacan, "Anayasal bir hak olan grev ne zamandan beri milli güvenlik meselesi oluyormuş? Grev anayasal bir hak. Yani işçiler haklarını grevle ararlar. Başka yollarla ararlar. 'Bu milli güvenlik meselesi' deyip de bu şekilde etiketleyip, bu şekilde damgalayıp grev kararının ertelenmesi doğru değildir" yanıtını verdi.

"Demokrasi; ekmeğimiz, aşımız"

Aynı soruya Uysal ise şu şekilde yanıt verdi:

"Kamu işçileriyle yürüyen müzakere sürecinin her tarafı düzenin zafiyetlerini işaret ediyor. Anayasal bir devlet değil, keyfi bir rejim olmanın farklı gerekçelerle işte bugün milli güvenlik gerekçesiyle grevin yasaklanabildiğini, ötelenebildiğini görüyoruz. Ama daha vahimi bu düzenin Türkiye'yi getirdiği nokta; Çalışma Bakanı’yla, Türk-İş’in yürüttüğü müzakerede karşılıklı mutabıklaşma olmuş olmasına, imza altına alınmış olmasına rağmen nasıl bir keyfilikle yok varsayıldığı yırtılıp atıldığı gerçeği ortada. O açıdan böyle bir düzen içerisinde en fazla kaybedenlerin ücretli kesimin olacağı, çalışanlarımızın olacağı, emeklilerimizin olacağı aşikar. Demokrasi; ekmeğimiz, aşımız. Demokrasi; örgütlü veya örgütsüz çalışan insanlarımızdan başlayarak her bir vatandaşımızın ekmeğinin teminatı olmalıdır."

Kaynak:ANKA

Öne Çıkanlar