Dilek Kaya İmamoğlu 19 Mart sabahını anlattı: 'Çok kötü bir manzaraydı...'
İBB Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu, 19 Mart’tan bu yana yaşadıklarını aktarıyor.
SÖZCÜ TV Genel Yayın Yönetmeni İpek Özbey'in sorularını yanıtlayan Dilek Kaya İmamoğlu, Ekrem İmamoğlu ile görüşmelerinde neler konuştuklarını anlatyı.
"Çok kötü bir manzaraydı"
İmamoğlu'nun gözaltına alındığı 19 Mart sabahını anlatan Dilek Kaya İmamoğlu, özetle şunları söyledi:
"Çok zor bir sabahtı hepimiz için; güvenliğin telefonuyla uyanmıştık ve sanırım saat 6 civarıydı.
Kısaca olaydan bahsetti, ben de pencereye koştum, dışarıya baktım; Gördüğüm manzara inanılmazdı: Yüzlerce polis, oturduğumuz konutun etrafını çevrelemişti. Gördüklerime çok şok oldum. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın evinin etrafının böyle yüzlerce polisle çevrilmesi, o andaki hissettiklerimi kelimelerle anlatacak bir şey bulamıyorum. Çok kötü, çok zor bir manzaraydı bizim için.
"Bu algı operasyonuna halk inanmadı"
Aslında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bir insan ifadesine çağrıldığında, daha önce olduğu gibi, Ekrem İmamoğlu gitmiş, ifadesini vermiş, geri dönmüştü. Eğer bir şey varsa, ifadeye çağrılabilirdi, ifadesini verir, geri dönerdi. Ama o gün yaşadıklarımız, o günün acısı, ülkenin şok yaşaması ve duyduğu büyük acı inanılmazdı. Neden böyle yaptılar, bilemiyorum ama muhtemelen bir algı operasyonu yaratılmak isteniyordu.
Algı operasyonu işe yaramadı. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nu herkes tanıyor; onun bir sözü vardı, "İnsanlar beni tanıdıkça sevecek" demişti. Ve aslında insanlar tanıdıkça sevdiler; gerçekten bu algı operasyonuna halk inanmadı.
2019'dan bu yana, elbette aralıklı olarak, hem itibar suikastları siyasi yasak, ahmak davası gibi bir sürü hamleler yapıldı. Bir gerçek var ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, demokratik yollarla seçilmiş bir belediye başkanını, böyle bir muameleyle görevinden uzaklaştırılması aklıma en son gelebilecek şeylerden biri.
18 Mart’ta yaşadığımız haksız, hukuksuz diploma iptali: Diplomayı usulsüz bir şekilde iptal ettiler. O gece, mesai saati bitmeden hemen. Bu büyük bir skandalı, örtbas etmek için belki de ertesi gün ya da birkaç gün sonra bir şey olacağını sezmiştim. Ama böyle bir şeyin olabileceğini asla düşünmedim.
Evet, bu kadar da olmaz; çünkü Ekrem İmamoğlu demek, 16 milyon demekti; Ekrem İmamoğlu demek, Türkiye demekti. Halkta bu kadar karşılığı olan bir insanı, bu şekilde siyasetin dışına atmak, halkın ona olan sevgisini bir kat daha arttırmak demekti. Siyaseten de, insanca da yanlış bir hamleydi.
"İfadesini verir, gelir" diye hiç düşünmedim
O gün "İfadesini verir, gelir" diye hiç düşünmedim; çünkü o sabah yapılan muamele, zaten işin böyle sonuçlanacağını gösteriyordu. Dört gün süren kötü şartlar altında gözaltı, ardından Çağlayan’a sevk, sonrasında da Silivri.
"Canlı yayın yapacaktım ama yapamadım. Elim ayağım titriyordu. Sonra normal videoyu çektim: "Kendimi milletime emanet ediyorum" dediğim bir video paylaştık. Ekrem İmamoğlu'nu da biz kendisini milletine emanet ederek uğurladık. Öncesinde kızımı okula uğurladık, polislerden izin alarak. Sonra da Ekrem’i Vatan Emniyeti’ne uğurladık.
Zor bir gündü. Kızım şaşkınlık içinde okula gitti. Ekrem’i Vatan Emniyet'e uğurladık. Döndüm eve. Sonrasında tabii dostlarımız geldi, arkadaşlarımız geldi. Destek olan herkese, tüm arkadaşlarıma ve dostlarıma buradan teşekkür ediyorum. Belki kısa anlatıyorum ama yaşadığımız duyguların ağırlığı, o süreç, bitmeyen bir gün ve saatler… Gerçekten çok uzun bir gündü benim için.
İmamoğlu ile ne zaman tanıştı?
Ekrem’le 1993 yılında tanıştık. Ablam 1993’te evlendi. Ablamın düğününe geliyor, çünkü Ekrem abimin arkadaşı. O zaman beni görüyor ama ben onu fark etmiyorum. Sonrasında anlatınca hatırlamıyorum zaten. Bizim ailemiz Merter’de tekstil işiyle uğraşıyor, Ekrem’in restoranı ise Güngören’deydi. Yürüme mesafesindeydi. Abimle tanışmış olduğu için, düğüne gelmişti ama sonra iş yerime de uğrayıp geliyordu. Abimle görüşüyordu ve öyle tanıştık.
Gücümü aslında bu yolda, kişisel olarak belki de hayatımda inanmadığım hiçbir şeyin peşinden gitmedim. İnanmadığım hiçbir söz ağzımdan çıkmadı. Gücümü haklılığımızdan alıyorum çünkü yüzde yüz eminim ki anımız haklı, başımız dik. Ama bunun yanında gücümü tabii ki demokrasinin ve cumhuriyetin bize kattığı o değerlerden alıyorum. Sokaktaki halktan alıyorum. Bir annenin gözyaşından alıyorum, yaşlı bir teyzemin duasından alıyorum. "Kızım, ben bunu Ekrem için okuyorum, lütfen bunu götür, yastığının altına koysun. Buna şifa olacak" diyen o teyzemizden alıyorum.
23 Mart’ta, kendi cumhurbaşkanına adayını belirlemek için sandıklara giden milyonlarla birlikte, çocuklarının dayanışma resimlerinden alıyorum. "Ekrem amca, bir an önce çık, seni bekliyoruz" diyen çocuklardan alıyorum. Gençlerden alıyorum. O barikatları aşarak, çığlıklarını Türkiye’ye duyuran üniversiteli gençlerden alıyorum. Bıkmadan, yılmadan, usanmadan yapılan mitinglere katılan kalabalıklardan alıyorum. Bunlar gerçekten çok önemli şeyler. Şükürler olsun ki Ekrem kendini milletine emanet ederken haklıydı. Halk onun arkasında, kalabalıklar hiç eksilmiyor. Şunu da parantez içinde belirtmek isterim: Bizim halkımızın, özellikle siyasetçilerin, bu halkın hakkını asla ödeyemez.
Çok güzel. Hiçbir şey istemiyorlar. Sadece demokrasi, adalet, huzur ve geçinmek istiyorlar. Biz onlara neden oy veriyoruz? Bizi güzel yönetsinler diye, değil mi? Onlar da işte tam olarak bunu istiyorlar.
Sonuçta ben de insanım. Elbette hissediyorum. Özellikle ilk aylarda çok ağladım. Hüngür hüngür ağladım. Psikolojik olarak çöküntüye uğradığım günler oldu. Şimdi de hâlâ arada bir ağlıyorum, çünkü bu insani bir duygu.
"Bu artık memleket meselesi"
Ekrem suçlu olduğu için içeride değil. Ülkemiz bu durumda olduğu için içeride. Bu ikisi birbirine çok bağlı. Ülkem için çok üzülüyorum, çünkü bizim başka gidecek yerimiz yok. Bu ülke için mücadele edeceğiz ve gücümüz yettiğince bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Çocuklarım için… Tabii ki özlem ağır, o ayrı. Ama neden biz bunları yaşıyoruz? Neden bunlar bizim başımıza geliyor?
Evet, bu artık memleket meselesi oldu. 19 Mart sabahı polislerin evimize gelmesiyle bu iş bir memleket meselesi haline geldi zaten. Bu ülkede mutlu olamazsanız ben de mutlu olamam. Hepimiz hayal kuralım, mutluymuş gibi hissedelim ama öyle bir dünya yok. Bu ülke hepimizin. 86 milyon insanın ülkesi. Eğer 86 milyon mutlu olursa, bu ülkenin yarısı mutlu, yarısı mutsuz olursa… o mutlu olduğunu hisseden yüzde elli bile aslında mutlu değildir."
Kaynak:Haber Merkezi