İstanbul Adliyesi'nde olağanüstü güvenlik: İmamoğlu 6 saat nezarette kalmış

İstanbul Adliyesi'nde olağanüstü güvenlik: İmamoğlu 6 saat nezarette kalmış
Dün, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'nde güvenlik önlemleri üst seviyeye çıkarıldı. Ekrem İmamoğlu’nun avukatları, müvekkillerinin 6 Saat nezarette tutulduğunu bildirdi.

(İSTANBUL) Dün, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi tarihi bir güne daha tanıklık etti. Sabah 07.00 itibarıyla adliyenin çevresindeki tüm yollar kapatıldı. Avukatlar bile adliyeye giremeyerek uygulamanın ciddiyetini ortaya koydu. Bu olağanüstü durum, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun ifadesinde avukatlarının savunmasına da yansıdı. Avukatların açıklamalarına göre, "Müvekkilimiz Silivri Ceza İnfaz Kurumu'ndan İstanbul Adliyesi'ne sabah saat 10:00 civarında getirilmiştir. 16:30 itibarıyla ifadesine başlanmıştır. Yani, 6 saat boyunca nezarette kalmıştır. İstanbul Adliyesi bir güvenlik çemberine alınmış olup, soruşturmayla alakalı dışında tüm avukatlar ve hatta İstanbul Barosu yönetim kurulu üyeleri dahi adliyeye alınmamıştır. Müvekkilimiz açısından yasak sorgu yöntemlerinin uygulanması ve savunma makamının işlevinin tamamen engellenmesi söz konusudur" diye ifade ettiler.

CHP'nin Silivri'de tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cuma günü başlatılan "casusluk" soruşturması çerçevesinde dün sabah saatlerinde Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne getirildi. İBB'ye yönelik "mali" soruşturması kapsamındaki işlemleri gerçekleştirmek üzere 23 Mart'ta tutuklandıktan sonra ilk kez Çağlayan'a gelen İmamoğlu'nun ifade işlemleri, 5 saat gecikmeyle saat 16:05'te başladı. Bunun yanı sıra, soruşturmaya dahil olan TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ile İmamoğlu'nun danışmanı ve kampanya direktörü Necati Özkan'ın ifade süreçleri de akşam saatlerinde başladı.

"Siyasal casusluk" suçlaması yapıldı

İmamoğlu, Yanardağ ve Özkan'ın savcılık ifadeleri saat 22.00'da sona erdi. Savcılık, İmamoğlu, Yanardağ ve Özkan'ı, Türk Ceza Kanunu'nun 328/1. maddesinde yer alan "siyasal casusluk" suçlamasıyla Sulh Ceza Hakimliği'ne sevk etti. Güncel soruşturma çerçevesinde etkin pişmanlık hakkından yararlanmak amacıyla ifade veren Hüseyin Gün, 4 Temmuz'da "casusluk" suçuyla tutuklandığı için, Melih Geçek de başka bir suç sebebiyle tutuklu olduğundan cezaevine iade edildi.

Bundan sonra saat 22:38'de Merdan Yanardağ, 23:04'te Necati Özkan ve 00:11'de ise Ekrem İmamoğlu'nun hakimlik sorgusu başlayarak 02:00 civarında tamamen tamamlandı. Sorgular sonrasında her üç isim de Türk Ceza Kanunu'nun 328/1. maddesiyle belirlenen "siyasal casusluk" suçlamasıyla tutuklanma kararı aldı.

"Müvekkilimiz 6 Saat nezarette tutulmuştur"

Avukat Hüseyin Ersöz'ün sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, dün Çağlayan'da meydana gelen olağanüstü durum ifadelere de yansıdı. İmamoğlu'nun avukatlarından Tora Pekin, Hasan Fehmi Demir ve Fikret İlkiz, yaşanan gelişmeleri kayıt altına alarak şu ifadeleri sundu:

"Öncelikle ifade öncesi yaşananlardan bahsetmek isteriz. Müvekkilimiz Silivri Ceza İnfaz Kurumu'ndan İstanbul Adliyesine sabah saat 10:00'da getirilmiştir. Saat 16:30'da ifadesi alınmaya başlanmıştır. Yani 6 saat nezarette tutulmuştur. İstanbul Adliyesi bir güvenlik çemberi içine alınmış, soruşturma ile görevli avukatlar dışında hiçbir avukat ve hatta İstanbul Barosu yönetim kurulu üyeleri dahi adliye içine alınmamıştır. Baro çalışanlarının da adliyeye alınmaması sebebiyle İstanbul Baro'sunun adliye içindeki çalışma alanları açılamamıştır. Bu koşullarda soruşturma ile görevli avukatlar olarak yaklaşık 6 buçuk saat zorunlu ihtiyaçların dahi karşılanmadığı (yemek, su vb.) bir ortamda bekletilmişlerdir. Yapılan müvekkilimiz açısından yasak sorgu usullerinin icrası olduğu gibi savunma makamının tümüyle görevinin engellenmesidir. Bunun kabulü mümkün değildir."

Pekin, Demir ve İlkiz, "siyasal casusluk" suçlamasına dair şu noktaları vurguladılar:

"Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk başlığı altında TCK'nun 2. Kitap 4. Kısım 7. Bölümünde yer alan düzenlemeler kapsamında ifade alındığı görülmektedir. Söz konusu düzenlemeler TCK 326-331 Maddeleri bakımından Devletin Güvenliği veya iç veya dış siyasi yararları, TCK 334-337 ve 339. Maddeleri bakımından ise yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasının yasakladığı bilgiler esas itibariyle konu edilmektedir. Söz konusu kavramların müphem olduğu tartışmasızdır. Nitekim Doktrinde de bu yönde ağır eleştirilerin yapılması üzerine 58. Hükumet Avrupa Birliğine uyum ve şeffaflık esaslarının sağlanması bakımından bağımsız bir devlet sırlarına ilişkin yasa tasarısını meclise sunmuştur. Ancak bu tasarı kanunlaşamadan kadük olmuştur. Bütün bu çabaların sebebi az önce söylediğimiz gibi TCK'nunda yine yukarıda belirttiğimiz ifadeler karşısında devlet sırrı kavramının tanımlanmamış olmasından kaynaklanmıştır. Her ne kadar CMK 47. Maddesinde devlet sırrı tanımı var ise de, bu tanım da müphem kavramlardan oluşması sebebiyle yasama meclisi tarafından da yeterli açıklıkta bulunmamış kanunilik esasını tam olarak taşımadığı düşünülmüştür.

" Endişeleri haklı çıkaran içerik ve kapsamda "

Bu yasal duruma yönelik itirazlar esas itibariyle açık ve tanımı yapılmamış bu bölümdeki suçlardan yararlanmak isteyen kötü niyetli iktidarların muhalif birey ve kurumların bu maddelerden hareketle kolaylıkla bertaraf edebileceği endişesine dayanmaktaydı. Nitekim mevcut soruşturmada ne yazık ki bu endişeleri haklı çıkarır içerik ve kapsamdadır. Zira somut soruşturmada hangi belgelerden söz edildiği, bunların kanun, düzenleyici işlem tarafından gizli bilgi olarak düzenlenip düzenlenmediği veya devlet sırrı oluşturup oluşturmadığı ortaya konulmadığı gibi nasıl ve ne şekilde devletin güvenliği iç ve dış siyasi yararlarına aykırılık teşkil ettiği belirtilmemiştir. Diğer yandan soruşturmada sözü edilen ve tarafımıza kısıtlılık sebebiyle gösterilmemiş olan belgelerin nereden ve nasıl elde edildiği, orjinallerinin Cumhuriyet Başsavcılığı'nda bulunup bulunmadığının, bir takım okunan dijital çözümlerin, raporların ve varsa konu ile ilgili bilirkişi raporlarının tarafımıza verilmediğini de belirtmek isteriz.

" Tebrik ziyareti gibi günlük yaşamında sınırlı çerçevede karşılaştığı bireylerden hareketle bir suç oluşturulması hukuka uygun değildir "

Diğer yandan müvekkile yönelik hangi fiili dolayısıyla, ne zaman ve nasıl bir nedensellik bağı içerisinde suç isnadında bulunulduğu da belli değildir. Bu durum karşısında tutarlı bir savunma yapabilme olanağı da şüphesiz bulunmamaktadır. Son olarak şu hususu belirtmek isteriz Anayasa'nın 5. Maddesi Devletin temel amaç ve görevlerini düzenlemektedir. Devletin bu amaca ulaşabilmesi ve görevlerini ifa edebilmesi şüphesiz onun meşruiyetini de tesis eden yurttaşlar tarafından da hangi davranışlarının suç teşkil edebileceğinin bilgisini ortaya koyan kurallarla mümkündür. Ve bu kuralların verdiği ruhsatla zor kullanma yetkisini kullanmaktadır. Kısaca Devletten beklenen yasaklanmış fiilleri işleyen kişi ve kurumları cezalandırmak ve bu kişi ve kurumların diğer yurttaşlar tarafından da bilinmesini sağlamaktır. Toplumda yaşayan bireyler olarak her gün görüştüğümüz insanları ve iş yaptığımız kurumların bir suç örgütü olup olmadığını veya suç işlemiş bir şahıs olup olmadığını sıradan yurttaşlar bilemeyeceği gibi esasen bu mümkünde değildir. Dolayısıyla soruşturma kapsamında bir kısmı müvekkilin hiç tanımadığı, bir kısmı ise tebrik ziyareti gibi gündelik yaşamda sınırlı sürelerde karşılaştığı kişilerden hareketle bir suç inşasına yönelmek elbette hukuka uygun değildir"

"Verilen emir kapsamında herhangi bir veritabanı ve altyapının kopyalanmadığı açıkça yazılmıştır. Karar dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nın imzasını taşımaktadır"

İmamoğlu'nun avukatları, soruşturmaya ilişkin yaptıkları basın açıklamalarında soruşturmanın gizliliğinin ihlal edildiğini belirtti ve şu ifadeleri zabıtlara geçirdi:

"Başsavcılık soruşturmayı duyurduğu andan itibaren yaptığı açıklamalarla soruşturmanın gizliliğini ihlal etmiştir. Bu durumun dosyada görülebilmesi için Başsavcılığın yaptığı 3 ayrı basın açıklamasını dosyaya sunuyoruz. Başsavcılık hem soruşturmanın gizliliğini ihlal ederek hem de defalarca "Ekrem İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütü" ifadesini kullanarak müvekkilin TCK 285. 1/A "da yazıldığı haliyle suçlu sayılmama karinesinden yararlanma hakkını ihlal etmiştir. Yapılan tümü ile hukuka aykırıdır. Dosya içeriğine gelirsek 2019 Nisanında müvekkil tarafından belediye müfettişlerine yazılan İBB veritabanı ile ilgili yazı suçlama konusu yapılmıştır. Böyle bir suçlama yapılamaz zira, dönemin İç İşleri Bakanlığınca karar no: MÜL TEF. KU. BSK. 19/162 karar tarihi 02/09/2019 künyesi ile soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir. Kararda Verilen emir kapsamında herhangi bir veritabanı ve altyapının kopyalanmadığı açıkça yazılmıştır. Karar dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nın imzasını taşımaktadır. Karar bu tespiti ile belediye tarafından üçüncü kişilere herhangi bir usulsüz veri çıkışı olmadığını da tespit etmiş durumdadır. Karara itiraz edilmemiş olup karar kesindir. Kişinin kendi koyduğu kurallara uyması temel bir ahlak ve hukuk ilkesidir. Savcılığım bu açıklanan kararı yok sayması bu ilkeyi de yok saymaktadır. Ayrıca bugün İstanbul Baro'sunun çalışması engellenmeseydi kararın bir örneğini Baro'dan çıktı alıp dosyaya sunabilirdik"

Kaynak:ANKA

Öne Çıkanlar