İzmir’de hukukçular yeni adli yılı protesto etti: “Kutlanacak bir hukuk değil, mücadele edilecek bir enkaz var”

İzmir’de hukukçular yeni adli yılı protesto etti: “Kutlanacak bir hukuk değil, mücadele edilecek bir enkaz var”
Hukukçular, yeni adli yılın açılışında bir araya geldikleri İzmir Adliyesi önünde “Bu açılış bizim değil” diyerek resmi törenleri ve yargı sisteminin mevcut işleyişini protesto etti.

Yeni adli yılın başlaması dolayısıyla İzmir Adliyesi önünde bir araya gelen hukukçular, resmi açılış törenlerini protesto etti. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatların katıldığı eylemde, yargı sisteminde derinleşen krizlere, sistematik hak ihlallerine ve cezasızlık politikalarına dikkat çekildi.

ÇHD üyesi avukat Nergiz Tuba Aslan, yaptığı açıklamada, “Bu açılış artık sadece bir vesile. Kutlamıyoruz çünkü kutlanacak bir hukuk düzeni değil, mücadele edilmesi gereken bir enkaz var” dedi.

Son yıllarda ortaya çıkan sahte diplomalar, rüşvet skandalları, usulsüz atamalar ve liyakatten uzak kadrolaşmalarla birlikte kamu düzeninin tepeden tırnağa çürümüş bir yapıya dönüştüğünü ifade eden Aslan, “Yeni adli yılın başlangıcı içinden geçtiğimiz süreçte yargı pratiğindeki derinleşen krizleri görünür kılmak ve bu düzene karşı kolektif sesimizi yükseltmek için artık bir vesile olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Resmî törenlerin dışında duran, hak temelli hukuk mücadelesini esas alan bir pratiği savunan bizler, bu vesile ile sözümüzü kamuoyuna duyuruyoruz” ifadelerini kullandı.

"Sistemin denetimsizliği ve çürümüşlüğün göstergesi"

Yargı sisteminin çürümesinin artık teknik bir sorun değil, siyasal bir tercih olduğunu vurgulayan dikkat çeken Aslan, şunları kaydetti:

“Sahte diploma ve e-imza skandallarından usulsüz vatandaşlık satışlarına, merkezi sınavlarda soruların sızdırılmasından liyakatsiz atamalara, yargıda rüşvet ağlarından yeni doğan bebeklerin özel hastanelere sevk edilerek ölümüne neden olan sağlık çetelerine kadar uzanan bir dizi olay; yalnızca hukuk sisteminin değil, tüm kamu düzeninin en tepeden en alta kadar tel tel döküldüğünü gösteriyor. Her gün bir yenisine uyandığımız skandallar, rejimin artık yalnızca yönetemediğini değil, çürümeyi yönetme biçimi olarak benimsediğini açıkça ortaya koyuyor. Depremde yaşamını yitirmiş hukukçu meslektaşlarımızın diplomalarının sahtecilik amacıyla kullanıldığı dosyalar ise bu çöküşün en karanlık yüzünü temsil ediyor. Ölüye, mesleğe ve toplumsal hafızaya yönelik bu saldırılar, yalnızca bir bilişim suçu değil; sistemin denetimsizliğinin ve çürümüşlüğünün göstergesi hâline geliyor.”

6 şubat depremlerini hatırlatan Aslan, “Aynı sokakta ayakta kalan yapılarla yan yana duran enkazlar, yıkımın doğal değil, sistematik olduğunu açıkça ortaya koydu. Ancak bu yıkımın sorumluları hala etkin biçimde yargılanmıyor. Müteahhitler, yapı denetim firmaları, belediye yetkilileri ve ruhsat makamları korunuyor; dosyalar zamana yayılıp, kamu görevlileri cezasızlık zırhıyla korunuyor. Hukuk, bu enkazın altında kalıyor ama enkazı kaldırmak yerine, üzerine yeni tören kürsüleri kuruluyor” şeklinde konuştu.

AİHM kararları uygulanmıyor

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarının uygulanmadığını belirten Aslan, ÇHD Onursal Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın yeniden tutuklanması, Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hâlâ cezaevinde tutulması, AİHM kararlarının uygulanmaması gibi örneklerle yargının artık açıkça siyasal bir baskı aracına dönüştüğünü vurguladı. Aslan sözlerine şöyle devam etti:

“Sistemin çöküşünün en görünür örneklerinden biri de meslektaşlarımızın özgürlüğünün gasbedilmesidir. ÇHD Onursal Başkanı Selçuk Kozağaçlı, 8 yıl sonra tahliye edildiği cezaevine savcılık itirazıyla yeniden gönderiliyor; hukuki değil, açıkça politik bir kararla özgürlüğü elinden alınıyor. Yine Gezi davası kapsamında 18 yıl hapis cezasına çarptırılan ve Hatay halkının seksen bine yakın oyuyla seçilmiş milletvekili olan Can Atalay, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarına rağmen hâlâ cezaevinde tutuluyor. Aynı şekilde Demirtaş, Yüksekdağ ve Kavala hakkında verilen AİHM kararlarının uygulanmaması, yargı kararlarının tanınmadığını ve hukuk devletinin ilke düzeyinde dahi tasfiye edildiğini açıkça gözler önüne seriyor. Bu örnekler, yalnızca bireysel mağduriyet değil; yargının siyasal işlevini, hukukun araçsallaştırılmasını ve temsil hakkının gasbını ortaya koymaktadır.”

Kaynak:ANKA

Öne Çıkanlar