Siyaset, çözümün anahtarıdır

Siyaset, çözümün anahtarıdır
Hak İnisiyatifi Derneği Genel Başkanı Ünsal, Türkiye'nin en acil meselesinin çözümü için siyaseti işaret etti.

(TBMM) - Hak İnisiyatifi Derneği Genel Başkanı Fatma Bostan Ünsal, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'ndaki konuşmasında, "Bu ülkenin en can yakıcı sorunu olan Kürt meselesinin çözümü için sergilenen ortak irade, gelecek kuşakların kardeşçe yaşayacağı bir Türkiye yaratma umudunu alevlendiriyor. Ancak, bu umut, aynı zamanda derin bir acının hissedilmesidir. Çünkü on yıllardır bu topraklarda annelerin gözyaşları, mezarlıkların susmayan dilleri ve yas tutamayan kalabalıklar var. Artık mesele Kürtlerin varlığından ziyade, birlikte nasıl yaşayacağımızı tartışmaktır. Güvenlik, ayrımcılık ve terör gibi kavramlar bu gerçeği açıklamaya yetmiyor. Sorun; aidiyet, eşitlik, yurttaşlık, temsil ve adalet konularıdır. Kürt meselesi, eğitimden kent yaşamına, yerel yönetimlerden dijital hayata kadar her alanda karşımıza çıkmaktadır. Bu sosyal dönüşüm, çözüm arayışlarının sadece teknik değil; siyasal, kültürel ve vicdani bir düzeyde gerçekleşmesi gerektiğini göstermektedir. Her başarısızlık, çözüm yollarının ne olmadığını ortaya koyarken, her bastırma girişimi hafızayı güçlendiriyor. Her inkâr, direnişi besliyor. Ve artık açıkça ifade etmek gerekiyor ki; çözümün tek adresi siyasettir fakat siyaseti çözüm olarak görmek, işin kolay olduğu anlamına gelmez. Aksine, siyaset; müzakere, karşılıklı tanıma ve rahatsız edici gerçeklerle yüzleşme cesareti gerektirir. Siyaset aynı zamanda eylem ve icraat talep eder.

İnfaz düzenlemeleri bir an önce hayata geçirilmelidir. Cezaevlerinde yaşam mücadelesi veren hasta ve yaşlı mahpusların, mevcut hukukun sağladığı haklardan bir an evvel faydalanması gerekmektedir.

Siyasi mahpuslara yönelik ayrımcılık, yalnızca bireyleri değil, temsil ettikleri kimlikleri de hedef alır. Geçmişte Covid dönemi sırasında şiddet nedeniyle ceza almış mahkumlar denetimli serbestlikten faydalanarak erken tahliye edilirken, siyasi mahpuslar ve hükmü kesinleşmemiş olanlar bu düzenlemeden yararlanamamıştır.

Ayrıca, ayrımcı uygulamalar yüzünden AİHM kararlarını hayata geçirmekte ciddi zorluklar yaşıyoruz. Özetlemek gerekirse, siyasi mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamaları sonlandıracak düzenlemeler devre dışı bırakılmalıdır.

Yeni anayasa, yalnızca teknik değil, aynı zamanda tarihsel bir yüzleşmeyi temsil ediyor. Çoğulculuğun tanındığı ve saygı gösterildiği bir ortamda, bunu inkâr eden ve Türkiye'nin zengin çeşitliliğini göz ardı eden bir vatandaşlık tanımının yerine, etnik kökene atıfta bulunmayan, kısacası anayasal vatandaşlık ilkesine dayanan bir yaklaşım benimsenmelidir. Ayrıca, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve anadilinde eğitimin güvencesinin sağlanmasına yönelik anayasal değişikliklerin gündeme gelmesi gerektiğini vurgulamak isteriz.

AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, hukuksuzluğun açık bir göstergesidir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Osman Kavala gibi bireysel hak ihlalleriyle ilgili kararların icra edilmemesi, AİHM tarafından ifade edilen ve on binleri ilgilendiren KHK'lı öğretmenlerin durumu gibi örneklerin uygulanmaması, barışa olan güveni sarsmaktadır. Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkı, tüm bu sürecin temel direkleridir. Bu direkler yerine getirilmezse, barış ortamı da tehlikeye girecektir.

"Artık o sınır Anayasa’nın 42. maddesinden silinmelidir"

Hak İnisiyatifi Derneği Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Arif Koçer ise taleplerini ve çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı:

"Dil, insanın yurdudur. Devlet bu yurda yıllarca sınır çizdi, bazen yasakladı, büyük travmalara yol açtı. Bazıları ortadan kalkmış bazıları ortadan kalkmak üzere olan dillerin anadili olarak bulunduğu coğrafyamızda anadili olarak sadece Türkçe’nin okutulup öğretileceği maddesi toplumun zenginliği ve çoğulculuğunu sınırladı. Artık o sınır Anayasa’nın 42. maddesinden silinmelidir.

Barışçıl taleplerin suç kapsamına alındığı bir ülkede barış değil, suskunluk olur. Bu itibarla TMK ya kaldırılmalı ya da gerekli değişiklikler yapılmalı ve adaleti önceleyen bir ceza hukukuna geçilmelidir.

Silah bırakmış kişilerin topluma dönüşü, yalnızca teknik değil, ruhsal bir meseledir. Bu kişilere yönelik toplumsal rehabilitasyon programları STK’larla birlikte geliştirilmelidir. Barış, toplumsallaşmadan kurumsallaşamaz.

Halkın iradesine saygı duyulmadıkça hiçbir demokrasi söylemi inandırıcı olamaz. Olağanüstü Hal Döneminde çıkarılan bir düzenleme ile daha suçun oluştuğuna yönelik iddianame bile hazırlanmadan seçilmiş belediye başkanları görevden alınabiliyor yerine vali veya kaymakam gibi kamu görevlileri kayyım atanabiliyor. Bu itibarla OHAL düzenlemeleri ve uygulamalarına son vermek, kayyımların yerine, seçilmişleri görevlerine iade etmek gerekir.

"Şeyh Said, Seyit Rıza, Said-i Nursi gibi isimlerin mezarları bile yok"

Geçmişteki barış süreçlerine katkı sunmuş kişi ve kurumların uğradığı yaptırımlar hâlâ hafızadadır. Aynı korkuyla süreci yürütemeyiz. Tüm aktörler yasal güvenceyle korunmalıdır.

Şeyh Said, Seyit Rıza, Said-i Nursi gibi isimlerin mezarları bile yok. Bir halkın hafızasını tanımadan o halkla barış yapılamaz. Bu isimlere iadeiitibar sağlanmalı, devlet kayıtlarına bakılarak mezar yerleri tespit edilmeli ve kamuoyu bilgisine sunulmalıdır.

Suriye’deki Kürtlere yönelik düşmanlık, içerideki süreci zehirlemektedir. Aynı halkı içeride tanıyıp dışarıda tehdit ilan etmek çifte standarttır. Barış tutarlılık ister. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere yönelik politikası yalnızca stratejik bir hata değil, barış sürecini doğrudan zehirleyen bir çelişkidir. Suriye’deki Kürtlerin özerklik taleplerine karşı çıkmak değil, bu talepleri anlamak ve saygı göstermek gerekir. İçte barış isteyen dışta savaş dilini bırakmalıdır.

Kürtler başta olmak üzere, Anadolu’daki diğer halkların ve inanç topluluklarının kültür ve değerleri eğitim müfredatına dahil edilmelidir. Kürtlerin Mem u Zin destanı neden devlet tiyatrolarında Kürtçe sahnelenmesin? Kültür ve Turizm Bakanlığı neden Kürt sinemasını destekleyip, Kürtçe konserler düzenlemesin? Amedspor niçin ülkenin dört büyük takımı ile karşılıklı olarak dostluk ve kardeşlik maçları yapmasın?"

Kaynak:ANKA

Öne Çıkanlar