Helâl Kızlar!

Devir, kapitalizmi dizginleme, hatta mümkünse nihayete erdirme derdindeki “İslamcılık” ütopyasının çoktan tarihe karıştığı bir devir… Gün, kapitalizmle gayet uyarlı, onu “helâl” sayan, hatta kendince “hidayete erdirme”ye hevesli bir “post-İslamizm” yörüngesinde yol alanların günü... An, “şatafat-şaşaa-sefa Müslümanlığı”nın geçer akçe olduğu; “Şefaat ya Resulullah” diyerek halvete çekilmenin değil, “Sefahat ya Resulullah” diyerek “selfie çekilme”nin arzulandığı an… O yüzden AKP’li beyefendiler-hanımefendiler, hangi hakla kızlara “helâlinden” bir şampanya patlatmayı çok görüyorsunuz, onları karalamaya kalkıyorsunuz yahu?!.. İlk taşı en masum olanınız atsın!..

Aslında yazının daha akademik ve “serin” başlığı “İslâm’ın kapitalizmle helâlleşmesi” olabilirdi. Ama ben önceki hafta hararetli tartışmalara yol açar mahiyette “#alkolsüz” etiketi altında sosyal medyada dolaşıma giren görüntülerdeki bekarlığa veda partisinde “helâl şampanya” patlatan tesettürlülerin performansına gönderme ile yukarıdaki başlığı tercih ettim.

Ve bir ikinci ama: Bu başlık aslında bana da ait değil. Bundan 15 yıl önce o zaman yazdığım BirGün gazetesinde köşeme taşıdığım ve Hollanda’da bir televizyon kanalında talk-şov programı yapan Fas kökenli Hollanda vatandaşı üç Müslüman kız kardeşin programlarının adı olarak karşıma çıkmıştır bu başlık: De Maiden van Halal, yani “Helâl Kızlar”…

O yazıyı programın 2007’de Hollanda ekranlarındaki en iyi talk-şovlardan biri seçilmesi üzerine inşa etmiştim. Hey gidi günler, şöyle yazmışım:

“Kızların amacı Hollanda’da Müslümanlığa yönelik fanatizm ve terörizmle özdeş algıyı değiştirmekmiş. Kızlar, İslâm’ın fanatik değil ‘fantastik’ bir din olduğu imajını yaymaya çalışıyor anlaşılan! Programın internetteki video kayıtlarına bakılırsa performansları hiç fena değil. Espri, neşe, eda, cazibe… Mahremiyetle, örtünmeyle, kapanmayla bir araya getirilmesi zor ne varsa hepsi ortada…” (1)

Güncellenen İslâm!

İşte size 15 yıl öncesinden Hollandalı-Müslüman “Helâl Kızlar”dan bu topraklarda geçen haftaya damga vuran, sosyal-medyada alkolsüz şampanya patlatırkenki “fenomenal” performanslarıyla “Helâl size!” dedirten yerli hanımefendilere açılan bir “güncellenmiş İslâm” yelpazesi!.. 

Tabii bir yanda da elbette bu helâl-şampanya köpürten mütedeyyin cinsilatiflere “dairenin içinden” köpüren; ne İstanbul sözleşmesi ne de 6284 sayılı yasa dinleyen; evlilikte ve boşanmada “erkeğin ezilmesi”ni dert edip bunun üstesinden gelmeye çalışan Yeniden Refah’lı, eskiden Hizbullah’lı beyefendiler var!..

Aslında ikincilerin derdi, kaygısı, öfkesi ve hiddeti biraz da birincilerin bir “vakıa” olarak orta yerde boy göstermesinin sonucu diye de düşünülebilir!..

‘Helâl Kola’nizasyon!

 Tabii şu ara “helalleşme” deyince akla hâlâ ister istemez, hatta artık istemeye istemeye Kılıçdaroğlu geliyor! Ama burada mevzubahis ettiğimiz “helâlleşme” farklı ve bunun önü, Batı dünyasına göç edip kendilerine yeni bir hayat kurmuş farklı diyarlardan Müslümanların, “taharetsiz Avrupa”nın dükkanlarında “halal meat”, “halal food”; yani “helâl et-yiyecek” bulma derdiyle başlamıştır denilebilir. Bu nasıl bir derttir, bilen bilir. Ben mesela 1980’lerin sonunda Londra’da üniversite kantininde yediği sandviçin içinde domuz eti olduğunu sonradan fark ettiğinde dehşetle tuvalete koşan bu topraklardan bir şahsiyeti dün gibi hatırlıyorum.

Süreç böyle başladı ama bambaşka mecralara gitti. Müslümanlar “kapitalist-modernite”nin, müteakiben “postmodern-tüketim-kapitalizmi”nin sularına yelken açtıkça ya da o sularda kulaç attıkça bu muazzam haz okyanusuyla önceleri (“İslamcılık” şevkiyle) al takke-ver külah oluyor gibi görünseler de zamanla (“post-İslamist” rehavetle) sarmaş dolaş hale geldiler. Çareyi de o “modernite”nin bütün başat simgelerini kendilerince “helâlleştirme”de buldular. Bu “helâlleştirme”nin aslında bir yanılsama olduğunu unutmaya, daha doğrusu bunu bastırmaya çalışarak tabii… 

Söz gelimi Coca Cola ve Pepsi ile ABD emperyalizmi Batı sömürgeciliğinin devamı olarak Müslüman topraklarda fink mi atıyordu?.. Ama “Cola”nın, bu Amerikan şerbetinin tadına da doyum mu olmuyordu?!.. 

O halde gelsin “helâl kola”lar: ZemZem Kola, Mekke Kola, Kıble Kola…

Ve elbette, kahrolsun sömürgecilik, yani kolonizasyon! Yaşasın “Kolanizasyon”!.. (2)

(Bu arada, geçerken, Fransa’da Tunus kökenli üç Müslüman girişimcinin de Seven Up’tan esinle bir “helâl gazoz” olarak Muslim Up üretip piyasaya sürmüş olduklarını da unutmadan kaydedelim.)

Helâl genital temizleyici

Böyle böyle başladı ve arkası çorap söküğü gibi geldi.

Kapitalist turizm endüstrisi mi? Haydi buyurun “helâl tatil” (harem-selâmlık) beldeleri, tesisleri, “resort hotel”lerine!..

Şarap kültürü “modern”liğin aşılmaz ve aşındırılamaz bir sosyalleşme ameliyesi mi? Eyvallah ve selamünaleyküm “helâl şarap”!..

Kozmetik, kapitalizmde “kadın olma”nın olmazsa olmaz bir “rüknü” mü? İşte size “helâl ruj”, “helâl oje”, “helâl vücut kremi, masaj kremi”… … … Ben daha fazla devam edemeyeceğim, iyisi mi sözü Pencere Pazar’ın şövalyelerinden, sevgili Memetcan Demiray’a bırakayım:

“Helâl kozmetik sektörüne şöyle bir baktığımızda, helâl sabun ve şampuanın dışında (…) ‘helâl sertifikalı bayan pedi’nden kaş kalemine, ‘helâl sertifikalı genital bölge temizleyicisi’nden ‘atkestanesi masaj kremi’ne kadar pek çok seçenek var. Bu ürünler arasında en çok, üzerinde ‘Şeytan Pençesi’ (Devil’s Claw) yazan, helâl sertifikalı ‘sporcu besin takviyesi’ göze çarpıyor. (…) Burada üzülerek belirtmek gerekir ki ‘şeytan pençesi’ bitkisi için manevi değerlerimize uygun bir isim henüz bulunamamış! Ama olsun. ‘Sigara böreği’nin adını ‘kalem böreği’ne çeviren ülkemiz, bunun altından da kalkar haıyırlısıyla!..” (3)

Mekke’de helâl sex-shop

Ve geldik şimdi, deyiş yerindeyse, zurnanın zırt dediği yere!.. 

Kapitalist sistem bugünkü “tüketime endeksli” haliyle artık Calvinist “dünyevî çilecilik” (“durmaksızın çalış, çok üret, ama israf etme, biriktir, sermayeyi artır”) düsturundan Freudyen “haz ilkesi”ne mi sıçradı?.. Bununla sarmaşık Müslümanlık için de “İslam’ın son şartı: Hazza gitmek” mi oldu?..  (4)

Öyleyse, haydi hayırlı olsun, “helâl sex-shop”!..

Önce 2010’da Cezayir kökenli bir Müslüman girişimci tarafından Hollanda’da açıldı. Vibratör ya da porno film gibi “hardcore” ürünler yoktu tabii; masaj yağları, seksi iç çamaşırları gibi “makul” ürünler vardı ve ilk gün tam 70 bin kişi siteden alışveriş yaptı! Siteyi açan kişi, Hz. Muhammed’in cinsellikle ilgili sözlerine ve “helâl” sınırları içinde İslam’da cinselliğin yüceltildiğine vurgu yaparak girişimini meşrulaştırmaktaydı. (5)

Çok geçmedi üç yıl sonra 2013’te de Türkiye’de açıldı aynı şekilde online bir mağaza olarak ve zengin bir ürün çeşitliliği ile: Masaj yağları, geciktirici spreyler, kayganlaştırıcı kremler, cinsel duyarlılığı artırıp dayanıklılığı sağlamak için herbal kahve, vajina daraltan krem ve bayan orgazm kremi!..

Heyhat, burada da kalmadı, hop, iki yıl sonra bu defa İslamiyet’in kalbinde “Mekke-i Mükerreme”de sökün etti “helâl sex-shop”, tövbe estağfurullah!..

Helâlin hoş olsun kapitalizm!

Bunları işlerlik kazandıkları yıllar içerisinde hep yazdım, değerlendirdim, yorumladım; özlüce, yukarıda işaret etiğim gibi artık hazza meyyal hale gelmiş tüketim kapitalizminin, en gözde iş kolu seks endüstrisi de dâhil olmak üzere, “hidayet” bulmuş sürümleri olarak...

Biz eleştirel süzgeçten geçirirken yukarıda sıralanan olguları, bu ülkenin gidişatına dinbaz bir motivasyonla yön verenler için bütün bu olup bitenler adeta eşyanın, daha çarpıcı deyişle imanın doğası gereği gibi değerlendirildiler. Daha doğrusu, tırnak içinde vurgulamak gerekir, “değer”lendirildiler; ticari-ekonomik-endüstriyel olarak!.. 

2018 yılında Meclis Plân ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülüp 2019’da faaliyete geçmesi kabul edilerek işlerlik kazandırılan “Helâl Akreditasyon Kurumu” tam da bunu doğrulayan örnektir. Söz konusu Komisyon’da dönemin AKP’li Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan diyordu ki “helâl ekonomisi” küresel bazda 3,9 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır. Dolayısıyla 1,8 milyarlık Müslüman nüfusun gıda, tekstil, eczacılık ürünleri, kozmetik gibi alanlarda “helâl belgelendirmesi”ne yönelik talebi de arttıkça artmıştır!..

İşte bu kadar! Bekarlığa veda partisinde alkolsüz şampanya patlatan tesettürlü genç kadınlara laf etmek kimin haddine?! Alkolsüz şampanya, “helal ekonomisi”nin “helâl gıda” kaleminin “helâl sertifikalı” bir ürünüdür işte!..

“Sefahat ya Resulullah” diyenler…

Hasılıkelam, ne o İslami kanaatkârlığın “bir lokma bir hırka” şiarı; ne tasavvufi zühd-takva hassasiyetinin “bir dost bir post yeter bana” tevazuu; ne de Erbakan Hoca’nın kapitalizmi “haram” sayan, “Bâtıl Düzen” addeden Millî Görüş’çülüğü… Bunlar çoktaaan aşıldı! 

Devir, kapitalizmi dizginleme, hatta mümkünse nihayete erdirme derdindeki “İslamcılık” ütopyasının çoktan tarihe karıştığı, hayli “demode” kaçtığı bir devir…

Gün, kapitalizmle gayet uyarlı, onu “helâl” sayan, hatta kendince “hidayete erdirme”ye hevesli bir “post-İslamizm” yörüngesinde yol alanların günü!.. 

An, kapitalizmle “aşk ve izdivaç” ilişkisinin tecellisi olarak bir “şatafat-şaşaa-sefa Müslümanlığı”nın geçer akçe olduğu; “Şefaat ya Resulullah” diyerek halvete çekilmenin değil, “Sefahat ya Resulullah” diyerek “selfie çekilme”nin arzulandığı an…

O yüzden AKP’li beyefendiler-hanımefendiler, hangi hakla kızlara “helâlinden” bir şampanya patlatmayı çok görüyorsunuz yahu?!.. İmanın ipliğini, üstelik duaları-salavatları ağzınızdan düşürmeden siz pazara çıkarmadınız mı da şimdi “sözde tesettür hali” diye, “Müslüman taklidiyle salyangoz satma iştahı” diye onları karalamaya, linç etmeye kalkıyorsunuz!..

İlk taşı en masum olanınız atsın!..

-------------------

  • 1 Tayfun Atay, “Helâl kızlar her yere”, BirGün, 3 Şubat 2008.
  • 2 Tayfun Atay, “Bu Cola Sana Helâl!”, Görünüyorum, O Halde Varım: Meşhuriyet Çağı’nda Kültür ve İnsan içinde, Can Ya-yınları, 2017, s. 202-204.
  • 3 Memetcan Demiray, “Bir sektör olarak helâl”, Cumhuriyet PA7AR, 25 Şubat 2018.
  • 4 Tayfun Atay, “İslâm’ın Son Şartı: Hazza Gitmek”, Çin İşi Japon İşi: Cinsiyet ve Cinsellik Üzerine Antropolojik Değiniler içinde, İletişim Yayınları, 2021 (3. Baskı), s. 159-161.
  • 5 Tayfun Atay, “Helâl Sex Shop Hayırlı Olsun!”, Çin İşi Japon İşi içinde, s. 171-174.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Tayfun Atay Arşivi