İNSANLAR ÖLMESİN, ROBOTLAR PARÇALANSIN, OLMAZ MI?

Türkiye, madencilik sektörüne yönelik robotik teknolojiler alanında gerçekleştirilen çalışmalarda hangi aşamada bilen var mı? *

Bir kez daha son derece üzücü bir haber olarak önümüze düşen Bartın’daki maden patlaması üzerine refleks olarak Tübitak, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ar-Ge merkezleri, Türk Patent Enstitüsü; meslek odaları gibi platformlardan madencilik alanında gerçekleştirilen çalışmalara göz atmak istedim.

Aynı zamanda Türkiye’de madencilik alanındaki yüksek öğrenime de bir göz attım. 1953 yılında İTÜ’de açılan maden mühendisliği fakültesini takiben 2021 yılına dek bu fakültelerin sayısı Vikipedia’ya göre 13’e ulaşmış; ülkenin en iyi üniversitelerinde yer alan bu bölümlerden madencilik alanında her yıl yüzlerce genç mezun oluyor. Görebildiğim kadarı ile mühendis altyapımızın veya ülkedeki araştırma geliştirme personeli potansiyelimizin dünyanın pek çok ülkesi ile kıyaslandığında nicelik olarak fazla olduğu söylenebilir.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın 2021 yılında hazırladığı rapor çarpıcı. Buna göre Türkiye ‘de son on yılda meydana gelen madencilik kazaları örneğin ABD’ne göre tam yedi kat fazla gerçekleşmiş. Bu kazaların %77s’i ve ölümlerin %55’i kömür ocaklarında olmuş. Türkiye’de madencilik sektöründe son yıldaki kazalarda binin üzerinde emekçi ve 16 mühendis yaşamını yitirmiş. Sektör Türkiye’de iş güvenliği bakımından sınıfta kalıyor.

Soma faciasının ardından bu hafta gerçekleşen Bartın faciası, kaza değil göz göre göre gelen bir durum. Nicelik olarak bunca büyük olan sektörün iş koşullarında ve gelişiminde nitelik sağlanamıyor. Soma’dan sonra pek çok çalıştay, araştırma, toplantı ve vaat ortada dolaşmasına karşılık, yapılmış ve iyileştirilmiş örneklerin sayısı yok denecek kadar az. Belli ki her konuda olduğu gibi bolca konuşuluyor, vaatler sunuluyor ama gerçekler pek de değişmiyor. Ülkemiz bir “mış gibi” ülkesidir.

Türkiye’de bakanlık verilerine göre 1240 adet Ar-Ge merkezi bulunuyor; bu merkezlerde çalışanların sayısı yaklaşık 73.463 kişi olarak kayıt altına alınmış. Bu merkezlerde yenilikçi, yaratıcı inovasyonların ortaya çıkması hedefleniyor; devlet bu nedenle bu merkezlere teşvik sağlıyor. Bu bilgileri neden veriyorum, çünkü bu patlamadan sonra merak ettiğim tek şey, neden madencilik bu kadar önemli bir sektörken ve bunca iş ve akıl gücümüz varken, hala yerin altına insanları indirdiğimiz. Madencilik endüstriyel robotların ve yapay zekanın kullanıma ivedilikle sokulması gereken öncelikli bir alan değil mi?

Otonom araçların, optik ve ses teknolojilerinin, robot endüstrisinin bunca geliştiği bir dünyada, madencilik sektörüne yönelik bu araştırma, geliştirme, tasarım ve üretim çalışmaları ne alemde diye de bakmaya saatlerimi veriyorum. Eminim pek çok akademisyenin akademik ortamda ve pek çok mühendisin reel ortamda yarattığı yenilikler gelişmeler vardır. Ben arıyorum.

Türk Patent Enstitüsü portalında maden alanında 342 adet kayıt var, bunları özel olarak “maden ocağı”ndaki yenilikçi teknolojiler, robotik sistemler şeklinde daralttığınızda karşınıza tek bir firmanın işlemi çıkıyor. Evet  yanlış okumadınız: bir.  Bu firma madenlerin yer altı ve yer üstü galerilerinde kazma ve yükleme yapan bir makinayı tescilletmiş. TÜBİTAK’ta da tek bir adet makine ile karşılaştım: “Maden kazalarında ortaya çıkan göçük, yangın tehlikesi ve gaz sızıntısı riskleri altında arama çalışmalarını hızlandıracak ve can güvenliğini arttıracak uzaktan kontrollü mobil arama kurtarma robotu” olarak belgelenen bu cihaz, tasarım adına gelişkin olmayan bir otonom araç görünümünde. Maalesef çalışmanın sahibi, üreticisi hakkında bir bilgi verilmesi gerektiği halde verilmemiş kuruluşun sitesinde. Protototip midir, ürün müdür belli değil, dürüst olmam gerekirse saatlerimi telefon başında geçirmek istemediğim için de bu çalışmanın peşine düşmüyorum.

Amacım yapılan hiçbir çalışmayı küçümsemek değil, aksine alkışlamak. Alkışlamak ve sizlerle paylaşmak için arıyorum. Amacım yapılan çalışmaların, ortadaki yetkin insan gücüne ve kuruluş enflasyonuna rağmen yok denecek kadar az olduğunu vurgulamak. Yapılan çalışmaların soyutluğuna, buna karşılık üretime, aksiyona geçen çözümlerin yetersizliğine dikkat çekmek. Niceliğin nitelik yaratmadığını göstermek.

Sahi biz neden gazete sayfalarında bunca felaket haberi ile baş başa kalırken, akademisyenlerimizin, mühendislerimizin, tasarımcılarımızın, buluş sahiplerinin hayat kurtaran, insan yaşamını değerli ve önemli kılan girişimlerini ve yatırımlarını okuyamıyoruz? Basın kuruluşlarının ve platformların felaketi yazdıkları büyük puntolarla yazmasını isterdim o felaketleri önleyecek veya azaltacak çalışmaları da. Saatlerce nette gezinip dururken, tasarım fakültelerinden, mühendislik fakültelerinden onlarca ürün, sistem, araç ve fikir ile karşılaşmak isterdim.. Olmuyor.

Ne olduğunu söyleyeyim: Ülkenin robot fabrikası olmakla övünen tesisi, o makinaya insan kıyafeti giydirip eline çay tepsisi veriyor ve bununla reklam yapıyor. Ortalıkta endüstriyel devrim, sanayi 4.0, teknoloji festivallerinden geçilmiyor. Siyasi erk bu girişimleri desteklediğini her fırsatta beyan ediyor. Gel gör ki ülkenin ekonomik koşulları icat çıkarmaya, inovasyon yapmaya imkan vermiyor. Festivallerce sunulan fikirler ve girişimler gençlerin kursağında kalıyor, ekranlardan, kağıtlardan gerçek hayata taşınamıyor belki de.

Başta otomotiv olmak üzere, endüstride robot kullanımı ülkemizde de yaygınlaşıyor. 2021 yılından bir habere göre Türkiye’de 15.000 robot iş başındaymış ve bu rakam, her ne kadar yıllık bazda büyüme gösterse de dünya ortalamasının epey altında imiş. Üstelik buradaki robot kelimesi sizi yanıltmasın. Endüstrimizdeki istatistikleri dolduran robotlar, birkaç eksende, ya da küresel olarak hareket edebilen bir takım robot kollarından ibaret. Akıllı, mobil, yapay zekaya sahip robotların yaygınlaşmasına daha çok zaman var gibi görünüyor. Dünya da bu alanlarda durmadan çalışıyor; yeni teknolojiler gelişiyor, ülkemiz bunun neresinde diye her baktığınızda içiniz kararıyor.

Çok açık ki, madencilik gibi riski yüksek bir sektörün en kısa sürede robot teknolojileri ile entegre olması gerekli.

Robotlar madenlerde kazma ve hafriyat işlemlerini insanlara gerek olmadan yapabiliyor. Yer altında otonom olarak ilerleyen bir kamyon konseptini Volvo 2017 yılında tanıtmıştı. Dünyanın önde gelen madenlerinde, insansız trenler bütün taşıma işlevini üstleniyor. Yeni maden alanları açmak için tüneller boyunca ilerlenmesi ve bu süreçte de yer altına açılan deliklere patlayıcılar yerleştirilmesi gerekiyor. Bu işlem için de yapılmış bir robot teknolojisi mevcut. Bu makine, bir matkap aslında, delikleri açıyor ve patlayıcı kapsülleri bu deliklere yerleştirebiliyor. Uzun bir süre kullanılmayan maden ocakları gaz sıkışması alanında en büyük riski taşıyor. İnsansız robotlar gelişmiş hareket kabiliyetleri, üstün ışık donanımları ve görüntü kaliteleri ile öncü kuvvet olarak kullanılarak, insan yaşamını riske atmadan, madenlerin içinde gezinebiliyor, buradan aldıkları dataları mühendislere iletebiliyor. Madencilikte bu tür işleri yapmak üzere geliştirilen robot asistanlar var.

Söz konusu yer altı madenciliği olduğunda, yeni teknolojiler içeren makineleri yapmak bir o kadar daha zorlaşıyor. Bu makinelerin ve araçların, karanlıkta çok iyi görmesi, karşılaştıkları kaya tipine göre hareket edebilmesi, su ve kimyasallarla baş edebilmesi, yerin altına indikçe iletişiminin kopmaması gerekiyor. Dünya devleri bu tür teknolojileri geliştirmek adına Ar-Ge merkezlerinde birbiri ile yarışıyor. Kuşkusuz her tasarım ve mühendislik hamlesinde olduğu gibi deneme yanılma gerektiren bir süreç söz konusu. Prototipler üretilmesi ve bunların bazen de kullanılamaz hale gelip yeniden üretilmesi gerekli. Mali yükü ağır bir işten bahsettiğimi biliyorum, ama bir yandan da örneğin son 20 yılda, Ankara’daki şehir kapılarına, dinozor parklarına, Anadolu kentlerinde yer alan benzer uygulamalara ne kadar bütçe ayrıldığını düşünmeden -ve üzülmeden- edemiyorum.

Söz konusu yer altında can veren insanlar olduğunda terazi dinozordan yana mı işçiden yana mı basar? Bana göre insanlar ölmesin, gerekiyorsa robotlar parçalansın. Haksız mıyım !

(*) Umarım Ar-Ge merkezleri ve üniversitelerde beni utandıracak kadar çok çalışma vardır, ben bulamamışımdır ve umarım bu merakımla birlikte bana bu çalışmaları haber yapabilmem için ulaştıranlar olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi