İspanyol Diva Luz Casal’la Kuliste Türkiye Muhabbeti
Casal 1958 doğumlu. 65 yaşında… Madonna’yla aynı yıl doğdu. İkisi de hala sahnede. Madonna gösteri sanatlarının her olanağını sonuna kadar kullanıyor. Luz Casal ise sadece şarkılarıyla ön planda… Konser sonrası, kuliste Casal’ı dikkatle inceledim. Kendi halinde, mütevazi biri… Sanki ömrü boyunca kimsenin ıslak rüyalarını süslemeye çalışmamış… Hüzünlü, melankolik, Elif Şafakvari bir havası var… Asla şuh değil.
Önceki akşam İş Bankası Kuleleri’nde sağlam bir pop ve rock rüzgârı yedim. İş Sanat sahnesindeki rüzgârı estiren İspanyol Diva Luz Casal’dı… Casal, Türk izleyicinin yakından tanıdığı biri. Yıllardır Türkiye’de performans veriyor. Dün 800 kişilik salon tamamen doluydu. Yaş grubu 40 ve üstüydü. Casal sahnede 2 saat kaldı.
Hayat çok acayip… Çocukluk hayallerini gerçekleştirip her türlü engebeyi aşarsın. 1992’de İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın Oscar ödüllü “Yüksek Topuklar” filmindeki “Piensa en mi” şarkınla milyonlara ulaşır, küresel bir şöhret olursun. Tam oldu derken hayat önüne başka bir sınav koyar. Kapını 2007’de göğüs kanseri çalar. Bunu aşarsın. 2010’da kanser bu kez diğer göğsüne sıçrar. Bunu da aşarsın ve zaferini yaşarsın.
Casal 1958 doğumlu. 65 yaşında… Madonna’yla aynı yıl doğdu. İkisi de hala sahnede. Madonna gösteri sanatlarının her olanağını sonuna kadar kullanıyor. Luz Casal ise sadece şarkılarıyla ön planda… Konser sonrası, kuliste Casal’ı dikkatle inceledim. Kendi halinde, mütevazi biri… Sanki ömrü boyunca kimsenin ıslak rüyalarını süslemeye çalışmamış… Hüzünlü, melankolik, Elif Şafakvari bir havası var… Asla şuh değil.
Casal bugüne kadar sahnede hiç etek giymemiş. Sebebini geçenlerde Time dergisine açıkladı: “Etek giymedim çünkü şarkılarımla ön planda olmak istedim.”
Peki Luz Casal bana neler açıkladı? Türkiye’ye dair neler söyledi? İşte başlıyoruz…
Efe Sıvış: Türkiye’de yıllardır sahneye çıkıyorsun. Şehirlerimiz sana ne hissettiriyor?
Luz Casal: İstanbul’a ilk seyahatimden bu yana her seferinde çok etkileniyorum. Baktığım her yerde tarih var. Dinamik kalabalık ve yaşayan bir şehir. Sokaklarını çok seviyorum. Türkiye bence çok kozmopolit bir ülke. Ülkenizin renklerini seviyorum. Türk mutfağını çok seviyorum. Ankara’daki Medeniyetler Müzesi hala aklımda.
Efe Sıvış: Hep aşk şarkıları yaptın. Aşk tanımın, tutkulu ve özgür olmak. Artık herşey materyalistleşmedi mi? İnsanların aşka dair bir umudu kaldı mı?
Luz Casal: Daha materyalist bir zamandayız. Fakat aşk hala aynı. Sadece yaşanma şeklinde farklılıklar var. Değişen zaman, teknoloji ve hayatın daha hızlı akması aşkın daha çok korunmasını gerektiriyor. Gerçek aşk olmasa bu şarkılar hala bu kadar sevilmez. Aynı konu müzik için de geçerli. Çabuk tüketme hatasına düşüyoruz ama gerçek duygular çabuk tükenmez.
Efe Sıvış: Doğrudan soracağım. Aşka inanıyor musun? İki insanın aşkının bir son kullanma tarihi var mıdır?
Luz Casal: Sonsuz aşka inanıyorum hem de. Sadece iki kişi arasında değil hayata olan aşka da… Temelinde sevgi ve dostluk olan aşkın son kullanma tarihi olduğuna inanmıyorum. Önemli olan hissettiğimiz duyguların saf ve çıkarsız olması.
Efe Sıvış: Bir hakkın var. Hangisiyle akşam yemeği yemek istersin? Sezen Aksu mu, Zeki Müren mi, Orhan Pamuk mu?
Luz Casal: Hepsini çok seviyorum. Sezen Aksu ve Orhan Pamuk hayatta oldukları için hala bir akşam yemeği şansım olabilir. (Gülüyor) O yüzden bu soruyu Zeki Müren olarak yanıtlayacağım. Benim için ikonik bir figür. Bence, sadece bir şarkıcı değil müzik tarihine damga vurmuş bir sanatçı.
Efe Sıvış: Türkiye’yi iyi tanıyorsun. Türkiye’yi Batı’nın mı yoksa Orta Doğu’nun bir parçası olarak mı görüyorsun? Türkiye’nin AB’ye üyeliğine dair ne düşünüyorsun?
Luz Casal: Türkiye, hem Avrupa’nın hem de Orta Doğu’nun bir parçası. Bence asıl zenginliği de bu. Bu çeşitlilik Türkiye’yi benzersiz kılıyor. Eğer Türkiye Avrupa Birliğinin bir parçası olmak istiyorsa bence en renkli ve zengin parçası olacak.