Karakter bozulması

Karakter bozulması
Zamanı aşan ve hatta teknolojiyi aşan temel bir dürtümüz de vardı, hani. Yoksa bana mı öyle geliyordu? İşini iyi yapmaktan, derin ve içsel tatmin duygusunun -işin özünün- benimsenmesinden bahsediyorum. Yaşadığımız yabancılaşma...

Zamanı aşan ve hatta teknolojiyi aşan temel bir dürtümüz de vardı, hani. Yoksa bana mı öyle geliyordu? İşini iyi yapmaktan, derin ve içsel tatmin duygusunun -işin özünün- benimsenmesinden bahsediyorum. Yaşadığımız yabancılaşma ve bir tür kimlik krizinin altında neler var diye düşünürken gümbür gümbür bir “Yapay Zekâ” gerçekliği geliyor ki değme “genişleyen evren”, “kara delik” zayıf kalır.

Ayrıcalıklı bir grup -bakmayın aptal gibi durduklarına, çok akıllılar- sizi beni hiçilgilendirmeyen miktarda Amerikan dolarlarını durdukları yerde durmasınlar, bir koşu gidip çoğalsınlar, geri gelsinler diye tefeciye vermişler, meğerse. Ortada dönen oyun Ponzi yatağında tefeci soslu bir karışım, servisi de sıcak bir bankacı ile yapılıyor. Ülkemizin yeni zenginleri vadeli hesabın aylık getirisinden faydalanmak yerine çok beklemeden paralarına para katmak istemişler. Bir kısmı becermiş, çanta ya da torbalarla elden teslim ettikleri parayla abuk bir yüzde değer üzerinden para kazanmış (Bu nokta sizi ve beni ilgilendiriyor çünkü vergisini ödememişler). Bazısı da kaptırmış, paraları (Bakın bu kısmı da sizi, beni ilgilendiriyor zira onların uğradığı zarar vergisi düştükten sonra onlara ödenecek. Nereden ödenecek sorusunun cevabı: Sizin, benim, hepimizin cüzdanından çıkacak). Yazdıklarımın zengin düşmanlığı ile uzaktan yakından ilgisi yok. Haksızlıkla ilgisi var. Bu kısa hatırlatmadan sonra geçen haftadan beri kafamı kurcalayan konuya geçmek istiyorum. Ayrıcalıklılar paraya zar atar, halksa hayata zar atar… Halkın zarları da hep hileli çıkar.

“Gig”e Doğru Fırlatılmak

Uzun zaman önce okuduğum iki sosyolojik kitap yine önümde. İkisi de aynı yazarın kitapları. İkisinde de iş gücünün değişen doğası ve insan karakteri üzerindeki etkisine dair önemli iç görüler var. Bu iki kitap günümüz iş yaşamının karmaşıklığını ve bunun insan psikolojisi, aynı zamanda toplumsal yapılar üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. İş kültürünün, iş ahlakının ne denli değiştiğinin farkındasınız, değil mi? Farkında olmazsak içinde yaşadığımız dünyayı anlamak pek mümkün değil. Bizim neslin tecrübe ettiği ve emekli olduğu “uzun vadeli istihdam” yerini kısa dönemli sözleşmelere bıraktı. Onun üstüne bir de sürekli değişime dayalı bir “gig ekonomisi”ne yani sürekliliği olmayan iş piyasasına doğru fırlatıldık. Peki, acaba karakterlerimizde ve kimliklerimizde bir aşınma olmamış mıdır? Genç nesli dışarıda tutmuyorum ama onlar bir “gig”den diğer “gig”e sekerken sancısız aşındılar, dahadoğrusu neye uğradıklarını gözden geçirecekleri zamanı bulduklarında çözümü de bulmuş olacaklar. Bizim nesil hala yaralarını yalıyor olacak.

İstikrar mı? O ne?

Geleneksel ve doğrusal kariyer yolculuğu yani bir kuruma en alt pozisyondan giripyıllar içinde basamakları sırasıyla çıkmak suretiyle refaha ermese bile, yolun başındaki halden çok daha iyi bir hale ulaşmak bugün mümkün mü… Bizlerin tecrübe ettiği bu kariyer yolculuğu yanında tahmin edilebilirlik ve istikrar duygusunu sağlayan bir yapıdaydı. 1990’ların başında, işe alım görüşmelerinde “Kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz?” sorusunun cevabını henüz hayalini kurduğunuz kendi evinizin zihninizde canlandırdığınız size ait odasında, müzik CD’leri, LP’ler ve kitap yüklü kütüphanenizin önünden cevaplardınız: “Sizin olduğunuz yerde görüyorum, kendimi”. Breh breh.

İstikrar çoktan parçalanmış bir yapıdadır. Gidilecek yol parça parçadır. Sanmayın ki bunun tek nedeni ekonomik istikrarsızlıktır. Yeniden okuduğum kitap, altında daha derin bir kimlik ve değerler krizi yattığını öne sürüyor. Yeni kapitalizm, çalışandan sınırları çizilmemiş bir esneklik ve durmaksızın değişim talebini yinelerken çalışanın hem özel hayatında hem iş hayatında uzun vadeli taahhütlerin giderek azalmasına ve sonra yok olmasına neden oluyor… Süreklilik olmazsa hayatımızı bir anlatı bütünlüğü içinde kavramayı ıskalayacağız. Ne olur yani, demeyiniz. İstikrarlı ve tutarlı bir kimlik oluşturmak için başka neye ihtiyacı var, insanın?

Ödemeye Devam

Zamanı aşan ve hatta teknolojiyi aşan temel bir dürtümüz de vardı, hani. Yoksa bana mı öyle geliyordu? İşini iyi yapmaktan, derin ve içsel tatmin duygusunun -işin özünün-benimsenmesinden bahsediyorum. Yaşadığımız yabancılaşma ve bir tür kimlik krizinin altında neler var diye düşünürken gümbür gümbür bir “Yapay Zekâ” gerçekliği geliyor ki değme “genişleyen evren”, “kara delik” zayıf kalır. Yukarıda anlattıklarım ve “yapay zekâ” arasında kurduğum bağlantıyı haftaya yazarım. Böyle gidersek (yani yazımın başında andığım dolandırıcıların borçlarını ve daha büyük dolandırıcıların neden olduğu zararı ödemeye devam edersek) “yapay zekâ” devrimini de kaçıracağız.

Meraklısı İçin: Prof. Sennett’in iki kitabı, “Zanaatkar” ve “Karakter Aşınması”. Hoca, birini 1999’da diğerini 2009’da yazdıydı.

Öne Çıkanlar