Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

Kulüp, sofra ve Cumhuriyet

“Kırık aileler antolojisi” olarak nitelendirdiğim Kulüp dizisinden yola çıkarak yazdığım son iki yazının sonunda, varlığını etnik ve dinsel Müslüman, Sünni, Hanefi ve Türk kimliği üzerine inşa eden Cumhuriyet rejiminin hikâyesine de ulaşmayı hedeflemiştim. Bu hikâye, özünde kimsesizlerin kimsesi olamayan ve sofrasında ötekilere yer vermeyen bir rejimin hikâyesi. Cumhuriyet, kuruluşundan bugüne dek bu dörtlü sac ayağından oluşan bir siyasetin tarihini yazıyor.

Bu tanımlamadan sonra hemen aklımıza gelen önemli bir soru var: Kendilerini sofranın asıl sahibi olarak görenler, yani çoğunluk, cumhuriyete ve cumhuriyet değerlerine gerçekte ne kadar sahip çıkıyorlar?

Bu soruyu kuşkusuz ki iki hafta önce yüzüncü yılını kutlayan cumhuriyet vesilesi ile gündeme getiriyorum.

Cumhuriyet Kutlamaları

Hükümetin coşkulu bir havada kutlamaktan imtina ettiği Cumhuriyet Bayramı özellikle yerel yönetimlerin sokakları ve meydanları sahiplenmesiyle birçok il ve ilçede coşkulu kutlamalara sahne oldu. Ayrıca, Milli Savunma Bakanlığı verilerine göre, 29 Ekim gününde Anıtkabir ziyaretçi rekoru kırdı. 1 milyon 182 bin 425 kişi bu özel günde Anıtkabir’i ziyaret etti.

Toplum Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’e şükranlarını sunmak için bu yoğun ziyareti gerçekleştirdi. Ancak bu yoğunluğun oluşmasında toplumun Cumhuriyet kutlamalarını önemsemeyen hükümete bir mesaj verme isteğinin olduğu da son derece açık.

Yine de hemen belirtmek gerekiyor ki Sia Insight’ın Kasım ayı başında üç büyük ilde yaşayan genç ve yetişkin seçmenlerle gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, metropol seçmenlerinin yüzde 59’u Cumhuriyet’in yüzüncü yılının coşkulu ve etkin bir şekilde kutlanması için hükümetin üzerine düşeni yaptığına inanıyor.

Bu inancı paylaşanlar özellikle 18 – 24 ve 55 - 64 yaş grubu seçmenler. Hükümetin tutumundan ve düzenlediği kutlamalardan en az hoşnut olanlar da 45-54 yaş grubu metropollüler.

Kıyaslamalı bir değer olması adına paylaşayım, Cumhuriyet’in yüzüncü yılının coşkulu ve etkin bir şekilde kutlanması için yerel yönetimlerin üzerine düşeni yaptığına inananların oranı aynı kitlede yüzde 65’e yükseliyor.

100. yılında toplumun cumhuriyete ne kadar sahip çıktığının ilk göstergesi olarak kutlama törenlerine katılım oranını da paylaşmak istiyorum. Üç büyük ilde yaşayanların üçte biri kendi ilinde düzenlenen herhangi bir cumhuriyet kutlamasına aktif olarak katıldı (yüzde 32). Metropol nüfusunun en çok katıldığı etkinliklerin başında okullarda düzenlenen özel törenler geliyor. Bu törenleri belediyelerin meydanlarda düzenlediği kutlamalar ve fener alayları takip ediyor.

Cumhuriyet Rejimi

Cumhuriyet, en temel ve basit tanımıyla, bir devlet yönetim biçimidir. Halkın doğrudan veya temsilcileri aracılığıyla egemenliğini kullandığı bu sistem, dünya genelinde tek bir biçimde var olmuyor.  

Cumhuriyet aslında her toplumun kendi sosyal ve kültürel yapısını yansıtıyor. Bu yapı da kuşkusuz ki belli bir tarihsel süreç sonucunda şekilleniyor. Bu nedenle de tek bir cumhuriyet formundan değil, farklı cumhuriyet modellerinden söz etmemiz mümkün oluyor. Üstüne üstlük toplumların kendi cumhuriyet tarihleri içinde önemli kırılma anları yaşadığını ve ülkedeki egemen sistemin değişebileceğini de biliyoruz.

Bir imparatorluk mirasının reddedilmesiyle birlikte, kuruluş ideolojisi laiklik, milliyetçilik ve modernleşme gibi kavramlara yaslanan Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu ilk andan itibaren anayasal düzeni benimsemiş bir cumhuriyet biçimi olarak karşımızda bulunuyor. Ancak, Türkiye’nin cumhuriyet tarihi oldukça değişken bir seyir izliyor.

Cumhuriyet her ne kadar 1923 yılında ilan edilmiş olsa da ülkenin çoğulcu parlamenter sisteme geçişi 1946 yılını buluyor; Cumhuriyet ilk çeyrek yüzyılını tek parti rejimi altında yaşıyor. Bunun da ötesinde, rejim içindeki en önemli kırılma anı 2017 yılında parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişle beraber yaşanıyor. Bu iki cümle bile cumhuriyet anlayışımızın çok partili demokratik sistemle arasının çok da hoş olmadığını gösteriyor.

Cumhuriyet Değerleri

Türkiye’nin sahip olduğu kültürel ve tarihsel miras ile cumhuriyetin ilk yüzyılında yaşananlar ışığında toplumun cumhuriyete ne kadar sahip çıktığını anlamanın en doğru yolu, cumhuriyet değerlerinin toplum tarafından ne denli benimsendiğinin ve içselleştirildiğinin anlaşılmasından geçiyor.

İster parlamenter demokrasi isterse başkanlık ya da yarı başkanlık yönetim biçimlerine sahip olsun, günümüz Batı toplumlarındaki cumhuriyet rejimlerinde egemen olan değerler arasında Türkiye metropol nüfusunun en vazgeçilmez gördüğü cumhuriyet değeri “hukukun üstünlüğü” ve sonrasında da “eşitlik” ilkesi olarak karşımıza çıkıyor.

Metropol nüfusunun yüzde 85’i için hukukun üstünlüğü ve yine benzer bir oranda yüzde 84’ü için de eşitlik ilkesi cumhuriyetin olmazsa olmaz değerlerinin en önemlisi olarak zihinlerde kodlanmış durumda.

Hukukun üstünlüğü ilkesine en çok önem verenler 35-54 yaş grubu ile üst ve orta üst sosyo-ekonomik sınıf mensubu metropollüler olarak öne çıkıyor. Eşitlik ilkesini en çok önemseyenler de yine onlar.

Ülkemizdeki hukuk kurumu üzerinde yürütülen tartışmalar ve adalet anlayışı meselesi toplumun gündeminde ön sıralarda yer alıyor. Bu durum, hukuk konusunu listenin en başına taşıyor. Üstelik, yine aynı nüfus içinde hukuk kurumuna güven duyanlar sadece yüzde 50 ile sınırlı (Aralık 2022). Ülkemizdeki kutuplaşma meselesi bu sosyal kuruma duyulan güven konusunda da kendisini gösteriyor.

Cumhuriyet değerlerine geri dönecek olursak, son dönemde üzerinde en çok tartışılan “laiklik” ilkesi üç büyük ilde yaşayanların yüzde 75’i için cumhuriyet rejiminin olmazsa olmaz değeri, geri kalan dörtte birlik bir kitle için de olursa iyi olur sınıfında değerlendirilen bir ilke. Bu ilkenin en önemli savunucuları hukukun üstünlüğünü önemseyenlere benzer bir profile sahip.

Cumhuriyet değerleri arasında en düşük vazgeçilmezliğe sahip iki ilkeden birisi “sivil toplumun varlığı” ve diğeri de “çoğulculuk ve çok partili yaşam”. Metropollü nüfusun yüzde 62’si çoğulculuk ilkesine dayanan bir yönetim biçimini olmazsa olmaz olarak değerlendiriyor; bu paralelde bu ilke en rahat vazgeçilebilecek konu olarak zihinlerde konumlandırılmış (yüzde 23).

Ülkemizdeki yüz yıllık cumhuriyet tarihinde bu rejimi neden demokrasi ile taçlandıramadığımızın nedenlerini çok uzaklarda aramaya gerek yok. Demokrasi yokluğunda geçen cumhuriyet, vatandaşlarına çok partili bir demokrasi anlayışını yeterince aşılayamamış, onsuz da yaşanabileceğini öğretmiş. Cumhuriyet vazgeçilmezimiz, onu seviyoruz; ama çoğulcu demokrasi ile mesafeli bir ilişkiyi tercih ediyoruz.

Cumhuriyet’in Performansı

Ülke nüfusunun üçte birinin yaşadığı metropol illerindeki genç ve yetişkin seçmenlerin cumhuriyet değerlerini ne denli sahiplendiğini ele aldıktan sonra, son olarak bu kitlenin gözünde cumhuriyetin başarı karnesini paylaşmak istiyorum.

Cumhuriyet rejiminin kurulduğu günden bugüne kadar gösterdiği genel başarı düzeyini 1’in “son derece başarısız” ve 10’un da “son derece başarılı” bir performansı işaret ettiği bir not sisteminde değerlendirecek olursak, metropol nüfusunun Cumhuriyet’e verdiği ortalama başarı notu 6.53 olarak karşımıza çıkıyor. Bu not, vasat bir performansa işaret etmektedir. Metropollü nüfus içinde yalnızca yüzde 25’lik bir kesim cumhuriyetin başarılı bir yönetim performansına sahip olduğuna inanmaktadır.

Bu not, ilk yüzyılını deviren ve ikinci yüzyıl içinde önemli değişimler yaşayacağı daha bugünden belli olan cumhuriyet rejiminin ideal bir sisteme ulaşmak için önünde daha kat edeceği uzun bir yol olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

***

Kaynak: Sia Insight Ekonomik Gündem Araştırması (Kasım 2023) Türkiye’nin 3 büyük ilinde yaşayan 18-65 yaş arası 416 tüketicinin katılımıyla 01 – 09 Kasım 2023 tarihlerinde bilgisayar destekli telefon görüşmesi yönetimiyle gerçekleştirilmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00