Memetcan Demiray

Memetcan Demiray

L.Ü.K.S.  BİM'in fenomenolojisi!..

Avusturya'da kış tatili, bizde peynir fiyatları el yakıyor! Bu sırada İsveç'te açılan "sosyal marketler" halka ucuz ürün satmayı hedefliyor. Felsefe profesörü Lambert Wiesing de "lüks"ü nesnede değil, öznede aramamız gerektiğini söylüyor: "Aklın yasalarına karşı ölçüsüz bir isyan"!.. Yoksa süpermarketlere savaş açan (!) MHP, Türkiye'nin yeni "elit partisi" mi oluyor?!

NASA'nın "Güney Halka Nebulası"ndaki gizli yıldız oluşumlarını görüntülediği bir haftada Türkiye'nin gündemi, BİM'in Mersin'deki deposunda zabıtalar tarafından "bulunan" tonlarca toz şekerdi. Öyle ya, uranyum ya da potasyum sülfat dururken gıda tedarik etmek... Marketlerin işi miydi?!
Twitter'da bir video paylaşan MHP milletvekili Olcay Kılavuz, şekerin raflara konmadığını, "stoklandığını" söylüyor ve BİM'i haksız yere fiyat yükseltmekle suçluyordu. Gerçi haber biraz eski gibiydi ama olsun. Sosyal medyada hayli yankı buluyordu!
Kılavuz'un bu çıkışı, lideri Devlet Bahçeli'nin son günlerde pahalılığın sorumlusu olarak "üç harfliler"i göstermesine paraleldi. Bahçeli de ısrarla marketlerin kafasına göre fiyat belirlediğini söylüyor, işin içinde "vatan hainliği", "halkı hükûmete karşı kışkırtma" ve "Fetö" gibi bağlantılar arıyordu. Çare peki?.. Elbette bu oluşumları tümden kapatmaktı! Kaldı ki bu sıralar çaydan çocuk bezine, piliç sosisten ithal mercimeğe kadar her şey "terörle iltisaklı" olabilirdi! "Hak, hukuk, adalet; milliyetçi market"!.. MHP entelijansiyası bu sloganla ayağa kalkacaktı!


BAKKALININ RAFLARINA, ÖLÜRÜM TÜRKİYE'M!..

İşte Burdur’da Tefenni Belediyesi, ilçede bir marketin önüne Bahçeli’nin zincir marketlerle ilgili sözlerine yer verilen bir reklam panosu yerleştiriyordu. MHP’li Çankırı Belediyesi de bu demokrasi şölenine iki mağaza mühürleyerek katılacaktı! Neticede Migros 6, Carrefour 9 harfliydi ve çarptığınızda 54 çıkıyordu. Şok ve Onur'u eklediniz, ne etti? 61... Bunu A101'den çıkardığınızda 40 yapardı! Türkiye üzerine oynanan "büyük oyun" anlaşılmıştı.
Halkımız da bu "dava"ya destek veriyor, Antalya Korkuteli'ndeki bir mağaza şubesine saldırıp camları kırarak ve bazılarının üstüne "Devlet baba" yazarak sivil toplumun önemini gösteriyordu. İndirim sevdalıları videolar çekiyor, X markette 14 lira olan sütü almayıp bakkala 18 lira ödeyerek enflasyon canavarıyla savaşıyordu. Ve Anadolu'nun bağrında bir baba... Kasiyeri karşısına almış, çocuklarına "Bozkurtlar ulusun, Allah Türk'ü korusun!" dedirterek milli bir ekonomik duruş sergiliyordu!
Avrupa'daki "discount (indirim) market"lerin konseptini uyarlayan ve "içkisiz" diye her mahalleye yayılan yerli Lidl'lar, Aldi'ler... Şimdi "bozkurt" ve "aktrol"lerin hedef tahtasıydı. "Huzur İslam'da" diye çıkılan yolda dini bütün işletmelerin bile tadı kaçmıştı.


LÜKS NEDİR?

Çedarın kilosu 300 lirayı bulmuşken aklını peynir ekmekle yemek hayli pahalı bugünlerde... Yarım simit, tek yumurta... "Porsiyonları küçültmek" için ideal kahvaltıydı. Hem baksanıza Avusturya'ya... Yüzde 10'u bulan enflasyon nedeniyle kış turizminde yara almıştı. Obertauern'de sıcak şarap ve kayak keyfi... Artık "elit"lerin ayrıcalığıydı.
Avrupa'nın en hesaplı tatil destinasyonu Sri Lanka olurken Belçika'da pahalılık insanları sokaklara dökmüş, Almanya'da kış protestoları hız kazanmıştı. Bu sırada Kenya'da prezervatif kıtlığı yaşanıyordu. Yani... Herkes için "lüks" farklı farklıydı!
Peki neydi "lüks"?.. Jena Üniversitesi'nden felsefe profesörü Lambert Wiesing, konuya fenomenoloji açısından yaklaşıyordu. Husserl'in yöntemine dayanan Wiesing'e göre "lüks", ne şatafat ne de zenginlik demekti. Öyle ya, 1 milyon dolarlık kol saati kimileri için sudan ucuzdu. Ya da kraliyet aileleri, jet sosyete, servetin içine doğanlar... Onlar zaten her şeye sahipti ve bu durumda lüksü tadamayacak mıydı? Demek ki "lüks", nesnelerde (ürünlerde) değil, özneler, yani bireylerde aranmalıydı.


BİR 'AKLA İSYAN' HAREKETİ...

Bir otomobil meraklısı örneğin... Piyasada son derece az yakan, performansı yüksek ve kaliteli araçlar bulabilirdi. Buna rağmen gidip kentte kullanılması, park etmesi bile zorluk çıkaran 1958 model Chevrolet Impala satın alıyorsa... İşte bu "lüks deneyimi"nin ta kendisiydi!
Müzikte veya... Şarkı dinlemek için günümüzde birçok bedava yöntem vardı. Ama biri gidip ısrarla plak peşinde koşuyorsa... İşte bu da bir "lüks tercihi"ydi. Covid-19 kapanmalarında bile insanların bir kısmı zoru seçmiş, internetten alabileceği ekmeği, pizzayı evde kendi yapmaya başlamıştı: Zamanını bir hobiye vakfedebilmek... "Lüks" herkes için vardı!
Çok daha basit bir örnek veriyordu Wiesing... Heinrich Böll'ün romanındaki palyaço Hans Schnier, bir arkadaşından aldığı borç parayla otobüs yerine taksiye biniyordu:
Sırf kişisel bir tatmin için aklın koyduğu kuralları, rasyonel amaçları ve ölçülülüğü "paranteze alma"... "Lüks"ün fenomenolojik özetiydi.


YENİ LÜKSÜMÜZ: MHP!..

Aynı hafta İsveç'te pahalılıktan dolayı "sosyal marketler"in yayıldığı haberi önümüze düşüyor. Johan Rindevall adlı girişimci, açtığı Matmissionen adlı zincir ile gıda enflasyonunun %20'leri geçtiği, fakirlik oranının %14'ü bulduğu ülkede vatandaşa ucuz ürün satmayı hedefliyor. Şimdiden 8 mağazaya ulaşan Matmissionen'de üreticilerin bağışladığı, ambalajı defolu ya da tüketim tarihi yaklaşmış mallar müşteriyle buluşuyor. Herkesin serbestçe girebildiği bu "sosyal market"te düşük gelir belgeleyenler, ekstra indirimlerden yararlanıyor. Böylece hem israfın önlenmesi, hem de halkın ete, bakliyata, meyveye daha rahat ulaşması sağlanıyor. Avrupa'nın en zengin 5. ülkesi... Pahalılığa karşı market taşlayarak mücadele edileceğini bile bilmiyor!
Biz ne kadar şanslıyız oysa... Burada "gey"lik dahi bir anayasa maddesiyle bitirilebiliyor. Aklın koyduğu kuralları, rasyonel amaçları ve ölçülülüğü "paranteze alma" ise mevzu... Dost yoğurt, Le Cola ve Bili Bili yumurta değil, en büyük "lüks"ümüzün MHP olduğu anlaşılıyor!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Memetcan Demiray Arşivi