Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Mevlana’yı kefil tuttular; ama hiç anlamamışlar.!

De ki “Herkes kendi şâkilesine (meşrep ve yaratılışına) uygun yolda hareket eder. Rabbiniz kimin doğru yolda olduğunu iyi bilir”. Nisa, 84.
İnsan Hakları üzerine uzunca bir konuşma, bir saati aşkın…
Herkes orada—dini cemaat liderleri bile davet edilmiş. Merakla dinliyorlar. Dünya da izliyor.
Uzun süren ve çok emek verilen çalışma için ‘Adalet Bakanımıza ve ekibine’ teşekkür ediyor. “Tarih bize ne zaman adalet yolundan sapmışsak, gerilediğimizi, zayıfladığımızı, iç ve dış sıkıntıların ağırlığı altında ezildiğimizi gösteriyor” diyor—da, aslında bunları bugün yaşıyoruz.
“Yakın tarihimiz mülkün temelinin adalet olduğunu öğretmiştir” diye devam ediyor, Kanuni’yle.
Sanki tarihle bugünkü hâl biraz karışmış gibi—ama malum, metin yazarları çok yoğun…
Sonra ilkeleri sayıyor—parmağıyla da tek tek işaret ederek: “Dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep … herkes kanun önünde eşittir” diyor.
Ama “Medeniyet müktesebatımız adaletin hassas bir dengeye bağlı olduğunu” anlatıyormuş: “Öyle her gördüğümüz çiçeğe [dikene] su vermeyeceğiz”, versek de az da değil, çok da değil…
Bir kere, ‘Medeniyet müktesebatımız’ dediği, aslında Mevlana’dan ilham—ama böyle değil.!
Bu ilkeleri birileri yeni keşfetmiş, ama onlar da 1215 Magna Carta’dan beri varlar. Aslında bunlar ‘Medeniyet tarikatının’ ortak anayasası.!
“Ne olursan ol yine gel, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” diyen Mevlana’yı meşrebine göre ‘çiçek-diken’ ayrımına’ kefil yapmak ne ola; orası hepten meşkuk.!
Eylem Planı’nın nihai hedefi yeni anayasaymış. “Sözü olan herkesi” katılmaya davet ediyor; ama o da pek inanmıyor ki “Cumhur ittifakı olarak biz kendi çalışmamızı elbette yapacağız” diyor.
Evren “Ben bu anayasaya kefil oluyorum” demişti—şâkilesine uygun anayasa için. Oldu da.!
Bu arkadaşlar da sil-baştan sivil (!) anayasa yapacaklar ya; şimdi onlar da kefil arıyorlar. Ama yirmi yıllık reform (!) süreci bunların da şâkilesini gösterdiğinden, güçlü bir kefil lazım.
Hızını alamayıp “Yıldızlara gitmekten” falan bahsedenler var, ama yetmiyor—adları bir kere ‘yalancı çobana’ çıkmış.
Bula bula Mevlana’yı buldular; gel gör ki onu da hiç anlamamışlar.!
Mevlana’nın neyi, niçin söylediğini, ne dediğini anlamak için biraz tarih okumak gerekir.
Anadolu Selçuklu Devleti 1200’lerin başlarında zayıflıyor. Yıkılmıyor ama Moğollara boyun eğiyor. Sultan hala var, ama siyasi güç onun bunun elinde, her yerde peyda olan beyler, ağalar, pervanelerde—bir de Vezir var, Sadeddin Köpek… (‘Köpek’ bir isim, hakaret anlamında değil.)
Anadolu Moğollar’ın, İlhanlı Devleti’nin yönetimine giriyor, her yıl ağır haraç ödüyor. Devlet zayıflarken ‘derebeyleri’ güçleniyor. Vergilerle beraber zulüm, baskı da artıyor. Taht kavgaları, saray entrikaları, siyasi cinayetler, salgınlar, açlık, doğal afetler.!
Adalet ortadan kalkıyor…!
Halk perişan, ama Saray’da tam bir dalâlet hali var.!
Devlete sadakatle hizmet eden, liyakat sahibi kim varsa entrikayla öldüren ve sonunda Selçuklu tahtına göz diken Köpek bu dönemin simgesidir. Sonunda idam edildi, ama devleti de bitirdi.
Kemal Tahir, Devlet Ana’da bu fetret dönemini en güzel, tarihsel roman formunda anlatır.
Mevlana bu gaflet—ve hıyanet—döneminde, adaletin olmadığı bir dünyada yaşıyor.
O sözlerin devamı var: “Adalet, her su emen kökü sulamak değil, hakkı hak sahibine, bir şeyi layık olana vermektir. Aksi hâl sadece belâya kaynak olur” diyor.
‘Diken’ metaforunu, ayrımcılık için değil, kötü ve zalim yöneticiler için kullanıyor. “Onların zulmünü görmezden gelmeyin, yoksa er ya da geç zararları size—Devlet’e—olur” demek istiyor.
Kime söylüyor derseniz, kim üzerine alınıyorsa o(nlar)a…
Ortaya bırakıyor—Gara’nın sorumluluğu gibi.!
Demem o ki Mevlana’nın kefaleti bu reforma (!) uymadı.
Uysa da uymasa da, inadına bu reformu (!) yapacağız derseniz; Mevlana yine de oradan, tarihin penceresinden size bakıyor olacak:
“Adaleti bilmeyen, kurt yavrusunu emziren keçiye benzer.!”.
‘Kurt yavrusu’ da bir metafor.
Emzirmeyin.!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi