“Müzisyen için üretmek kaçınılmaz, o hiç bitebilen bir şey değil”

Türk pop müziğinin altın çağı 90’lara Grup Şara’yla dahil olan Hakan Caneroğlu, daha sonra başta Alpay, Levent Yüksel, Sibel Tüzün, Mirkelam gibi usta isimlerle birlikte işin ‘mutfağına’ girmişti. Caneroğlu çok uzun bir aranın ardından ise Gel Gidelim teklisini OnAir Music etiketiyle yayınladı. Yaza iyiden iyiye ayak bastığımız şu günlerde ekonomik olarak her ne kadar “Tatil yalan, evde coşmaca gerçek” modundaysak da Gel Gidelim’i bilgisayardan açıp kendi shaker’larımızla hazırladığımız kokteyllerle partilemeyebiliriz. 90’lardan esintileri pas geçmeyen şarkıyı ve Hakan Caneroğlu’nun verdiği uzun molada neler yaptığını kendisine sorduk. Caneroğlu’nun röportaj özetini, Bulutsuzluk Özlemi’nin Beynim Zonkluyor şarkısından alıntılayalım: “Üretmeliyim, üretmeliyim, üretmeliyim..”

Türk popunun altın çağını yaşayan ve yaşatan müzisyenlerden birisiniz. Birinci ağızdan o dönemi anlatmanızı istesem...

Ah ah nerde o eski Türk popu diye başlamayacağım lafa tabii ki (gülüyor). Öncelikle biraz günümüz piyasasından bahsedecek olursak; geçmişten bugüne gelinen noktada yeni neslin yetenekleri gerçekten inanılmaz. Çok çok yetenekli sesler duyuyorum... Şahane şarkı sözleri var.... Çok başarılı şeyler yapılıyor gerçekten… Ben de çok mutlu oluyorum gelinen bu noktaya. Harcanan emek, dinleyiciye doğru şekilde ulaşma çabaları müthiş. Ve bir çoğu hedefine ulaşıyor da zaten. Kendi kitlelerini (günümüzde bunun adı takipçi sanırım) oluşturuyorlar, bununla motive olup daha iyisine çabalıyorlar. İlk denemede istediği başarıyı yakalayamayan da pes etmiyor, inatla hedef bildikleri yolda yürüyorlar ve her halûkarda ortaya hep daha iyi işler çıkıyor; yenilenen işler... Sürekli üretmek bir müzisyenin olmazsa olmazı. Üretirken günümüz koşul ve imkânlarından faydalanarak kendini hep yenileyebilmek de önemli. İşte o geçmişin altın çağı olarak nitelendirilen 90’lar da bu yenilenmenin başladığı zamanlar aslında. Bu anlamda müzikte yeni çağın başlamasına vesile olan dönem de diyebiliriz 90’lar için... O dönem gündemde olan tüm sanatçı arkadaşlarımı da katarak söyleyebilirim ki; şimdi dinlediğimizde nostalji olarak nitelendirilen birçok parça gerek teknik alt yapılar gerekse popülerite ve modernize olma anlamında o zamanın en iyileriydi gerçekten. Oldies but Goldies tabiri şu an tam da o dönem Türk pop şarkılarını ifade ediyor bence.

Grup Şara’dan sonra neler oldu? İşin ‘mutfağına’ geçtiniz yanılmıyorsam. O geçişten önce ‘arkada’ neler olup bittiğine dair bir fikriniz olmuştur muhakkak ama düşündüğünüzden farklı şeylerle karşılaştığınızı da tahmin ediyorum. Biraz anlatır mısınız o süreci?

Shara albümü alt yapı olarak gerçekten döneminin en iyileri arasında yer alan bir albümdü; herkesten de aynı geri bildirimi aldık zaten. Gerek tarzı, gerekse enerjisi bakımından albüm çok beğenildi. Ben de albümden sonra aslında biraz da sanatçı arkadaşlarımın, dostlarımın da teşvikiyle; daha çok işin mutfağında onların albüm ve çalışmalarına destek verdiğim bir döneme girmiş oldum, evet. Çok keyifli güzel çalışmalar çıktı bu süreçte de. Bir yandan sahne çalışmalarım aktif olarak hep devam etti. Başkasının icra edeceği bir şarkı ya da albüm için aranje yapıyor olmak kendi şarkılarınızın aranjeleri kadar özgür bir alanda çalışma şansı tanımayabiliyor size. Ama tabii ki her zaman ilk etapta önemli olan işin sonunda eser sahibinin içine siniyor olması, şarkısını okurken, “Evet, tam istediğim gibi hissettiriyor” diyebiliyorsa o zaman güzel bir iş çıkarmışız demektir. Şimdiye kadar öyle şahane isimlerle çalışma fırsatı yakaladım ki, hepsi ile de inanılmaz uyumlu çalıştık ve ortaya çok güzel çalışmalar çıktı.

Şu zamana kadar Alpay, Levent Yüksel, Mirkelam, Sibel Tüzün gibi birçok isimle çalıştınız, reklam müzikleri yaptınız. Bunlar size ne gibi tecrübeler kattı?

Sevgili Alpay Abi’nin yanına çırak olarak girdim diyebilirim. Öncesinde bazı gruplarda çalıyordum tabii ama profesyonel ekip kavramını onun sayesinde pekiştirdim dersem yalan olmaz herhalde. Kendisi inanılmaz bir sanatçı. Her anlamda disiplinine, tarzına, duruşuna hayran olduğum biri gerçekten. Sevgili Levent Yüksel’in çok saygı değer ve çok önemli bir müzisyen, önemli bir değer olduğunu düşünüyorum gerçekten. Aynı şekilde sevgili Mirkelam da öyle. Mirkelam ile birçok kez çalışma fırsatımız oldu ve çok güzel çalışmalar yaptık kendisiyle birlikte. Uyumu, pozitifliği, işine olan saygısı ve asla esirgemediği dostluğu çok kıymetli benim için. Sevgili Sibel de çok eskiden beri tanıdığım, beraber birçok çalışmaya imza attığımız, hatta geçmişte 2006 yılında Atina’da gerçekleşen Eurovizyon heyecanına yanında bizzat destek vererek ortak olduğum çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Tüm bu isimler ve birlikte daha birçok çalışmalar yaptığım diğer sanatçı arkadaşlarım ve dostlarımın hepsi çok değerli; hepsinin yeri ayrı, her biri bana ve hayatıma ayrı ayrı güzellikler katmıştır. Müzikte tarzlar bire bir uyuşmasa da bir çalışma için beraber bir yola girildiyse her zaman ortak noktalar keşfedilebilir. Hatta farklı tarzların buluşmasıyla ortaya çok daha şahane işler çıkabiliyor. Sonunda da herkes birbirinden çok kıymetli tecrübeler edinmiş olarak işi tamamlıyoruz. 20 yılı aşkın süredir reklam müziği sektöründe de birbirinden farklı birçok çalışmam oldu. Reklam müziği sektörü de apayrı deneyimler kazandıran farklı bir kulvar. Müziğin içinde olduğu her işi seviyorum ben aslında. O yüzden bu işi de çok severek yapıyorum ve müziğe dair yaptığım her işi kreatif tarafımı daha da geliştiren, pekiştiren faydalı egzersizler olarak görüyorum.

Şimdi de Gel Gidelim ile karşımızdasınız. Ne zamandan beri aklınızdaydı bir şarkı yayınlamak? Nasıl karar verdiniz?

Aslında hiçbir şarkı için şu zaman hazırlayayım, şu zaman da yayınlarım gibi bir planlama yapmıyorum. Sadece hissedilen doğru zamana inanıyorum. Önce de dediğim gibi, müzisyen için üretmek kaçınılmaz, o hiç bitebilen bir şey değil. Siz hiçbir şey yapmadan duruyorken bile beyin aslında hiç durmadan farklı fikirler ve melodiler çıkarıp bir kenarda saklıyor. Bu süreçte birçok şarkım birikti paylaşmayı sabırsızlıkla beklediğim. Gel Gidelim’in de paylaşılması gereken zaman bu zamandı diye düşündüğüm için zamanlaması bu şekilde oldu.

Gel Gidelim’i, “Günümüz koşullarında özellikle pandeminin yaşattıklarının aksine dinlerken zihinleri olumsuzluklardan uzaklaştırabilen, an'a biraz neşe katmasını umduğum bir çalışma,” olarak tanımlıyorsunuz. Pandemi döneminde yayınlanan şarkılar ve albümler genele baktığımızda iki uca ayrıldı: Bir tarafta tamamen o sürecin etkilerini taşıyan, hayli depresif şarkılar diğer tarafta ise Gel Gidelim’de olduğu gibi biraz daha enerjik, pozitif parçalar. Siz ikinci kısma uygun bir şarkı yapmışsınız. Bu şarkıların dinleyici üzerinde gerçekten etki yarattığını düşünüyor musunuz? Çünkü insanlar çok farklı dertlerle uğraştı, hala da uğraşmaya devam ediyor...

Günümüz koşulları malum; insanları 3-4 dakika için bile olsa olumsuzluklardan uzaklaştırabilen bir enerjisi olduğuna inandığım için bu şarkıyı daha fazla bekletmek istemedim diyebilirim aslında. Ve bunun gibi an’a neşe katabilecek başka çalışmaların da yakında dinleyiciyle buluşacağını söyleyebilirim bu vesileyle.

Bir albüm hazırlığı içindesiniz diye biliyorum. Nasıl bir çalışma bekliyor dinleyiciyi?

Dediğim gibi; paylaşmayı sabırsızlıkla beklediğim birçok çalışmam var. Mesleğim ve müzik konusunda biraz fazla titiz davranan biriyim; doğru zamanda doğru işler sunmayı tercih ediyorum her zaman.

Ama şunu çok içtenlikle söyleyebilirim ki hepsi çok içime sinen ve bana çok iyi hissettiren parçalar oldu. Umuyorum dinleyiciye de aynı şekilde geçer bu duygular…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Burak Soyer Arşivi