Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

NE DEDİLER…

Canberk K. (22 yaşında)
“Bence görevli kişiler bilgiye yeterince değer vermiyor. Temel sorun, geçmişten gelen deneyime ve mühendislerin bilgisine önem vermeyen, kalite içeren bir sürekliliği değil, maddi kazancı temel alan müteahhitlerin/işverenlerin söz sahibi olmasıdır. Günümüzdeki standartlar yeni yapılan yapılara çözüm içeriyor ancak eski binalar için çözüm, insanlara iyi refah düzeyi sağlanmasıdır. İnsanların ömürleri boyunca uğraşarak elde ettiklerini, canlarının önüne koymaya devam edeceğini düşünüyorum.”

Berçem A. (22 yaşında)
“Maalesef yaşadığımız veya yaşatılan bu korkunç olayların hepsinin aslında birkaç ana problemden kaynaklandığını düşünüyorum. Deprem de bu ana problemlerin yarattığı sonuçlardan birisi. Eğitimsizlik, empati yetersizliği, açgözlülük ana nedenlerden sadece birkaçı. Maalesef ki depremde yıkılan binaların yapım aşamasında da bu problematik özellikleri bulunduran kişiler yer alıyor ve sonucunda çoğu kişilerde hayatları boyunca yaşayacakları travmalar bırakıyorlar. Ancak bu olayların daha kötü tarafı ise benzeri olayların yine yaşanacak olmasıdır çünkü belirttiğim gibi buna neden olan kişiler eğitimsiz, empati yoksunu, bencil insanlardır ve her nedense güçlü ve baskılayan taraf da onlardır.”

Seray İ. (23 yaşında)
“Öncelerde kendimizi tüm canlılardan üstün görmemiz ile başlattığımız ego savaşı, şimdilerde genellikle kendi türümüz arasında devam ediyor. Galibi olamayacak ve asla bitmeyecek olan bu ego savaşının en büyük silahı ise para. Maalesef bir çok insan savaşın en büyük silahını elde etmeye o kadar odaklı ki, aslında temelinde neden para kazanmamız gerekiyor bunu unutuyorlar. Benim için para, bir silah değil. Benim için para, istediğim hayatı sevdiklerimle mutlu bir şekilde yaşayabilmem için ihtiyaç duyduğum bir araç. Bunu gerçekleştirmem için de kendimi diğer insanlardan üstün görmeme gerek yok. Müteahhit Hayati beyin hikayesine baktığım zamanda da az önce anlattığım durumu çok net bir şekilde görebiliyorum. Ama bir kişinin ego savaşı, belki de o savaşta yer almayan bir çok insanın canına mal oldu. Hepimizin başı sağolsun.”

Merve B. (20 yaşında)
“Bu konudaki fikrim, deprem olma ihtimalinin yüksek olduğu bir ülkede yaşamıyormuş gibi hayatımıza onu dahil etmeden yaşamamız bize kaybı yaşatan en kritik sebep. Ülkemizde her deprem olduğunda iki-üç gün içinde yaşanan ve sonrasında yaşanabilecek büyük kaybın hem toplumun hem de siyasetin gündeminden gereken önlemler alınmadan düşmesi bizi daha büyük afetlere karşı güçsüz kılıyor.”

Burak B. (23 yaşında)
“Yıllardan beri yaşadığımız bu felaketlerin sebebini sorguladığımda, aklıma gelen ilk yanıt şöyle oluyor, toplum olarak ahlaki ve vicdani sorumluluklarımızı arka plana atar olduk. Bu şekilde davranan insanların sayısı gitgide artar oldu ve bu insanlar bu yaşadığımız felakette de olduğu gibi teknik, bilimsel konularda söz sahibi, karar verici olunca; başımıza böyle felaketlerin gelmesi kaçınılmaz oldu. Düzelmesi için kısa vadede yapılması gerekenler, böyle teknik konularda karar vericilerin belirli teknik vasıflara sahip olmasını sağlayacak, sorumluluklarını ve dolayısıyla yargılama koşullarını ağırlaştıracak yasal düzenlemelere gidilmesi olabilir. Uzun vadede ise toplumun eğitim ve bilinç düzeyinin artırılması, tabana yayılmasını amaçlamak ve toplumun refahını artırmayı amaçlamak; bu gibi felaketlerin önüne geçmemizi sağlayabilir diye düşünüyorum.”

Sümeyye T. (23 yaşında)
“Ben başımıza gelen bu dertlerin, kazancı yanlış algılamamızla alakalı olduğunu düşünüyorum. Evet çağımızın en önemli meselesi ekonomi ve ilgili şeyler olabilir. Fakat bunun sermayesi hayatımız olmamalı. Kazanç, kaçak kat çıkarak elde ettiğimiz birkaç metrekare değil. Veya tespit edilen bu kaçakları imar barışı gibi toleranslarla görmezden gelmek olmamalıydı. Bu konudaki hukuki yaptırımların daha gerçekçi ve ciddi olması, önlem amaçlı konuyu kontrol altına alabilir. İşi ehline yaptırmak da bir gereklilik. Mimar mühendisin yapacağı işi ilgililer yapmalı. Bütçe sahibi kişiler değil. Tabi ki bu durumu tetikleyen bir sürü sebep var. İnsanların barınma ihtiyacı günümüz ekonomisinde bir sömürü kaynağı haline geldiği için insanların kaçak yollar aramasını da yadırgayamıyorum. İşin en temelinde bazı sorunlar olduğunu düşünüyorum.”

Gizem Ç. (22 yaşında)
“Günümüzde birçok hırs insanlığın önüne geçip gözümüzü karartacak noktaya gelmiştir. Bunların da başında maalesef ekonomik güç ve gösteriş merakı geliyor. Daha fazla para kazanmak uğruna kaliteden ödün veren ve sadece makyaja önem veren bir yapı anlayışı içerisindeyiz. Ülkemizde rüşvet adı alında yapılan işlerle de maalesef gerekli otoriteler buna çanak tutuyor. Yapının strüktürünün gerekli standartlara uymaması ve gerekli kontrollerin gerektiği gibi yapılmayıp, yapı sahibinin (müteahhitlerin) isteklerine ve arzularına göre yapılması ise şu an bu konuları konuşmamıza neden oluyor. Ve maalesef sadece parayla kalitenin alınabildiği zamanlarda olduğumuz için ekonomik gücü yetenler sağlam (ya da öyle lanse edilen) yapılarda oturabiliyor. Maddi gücü sınırlı olan halk ise maddi gücünün yettiği kadarıyla yetiniyor ve güvenliği şüpheli yapılarda yaşama zorunda bırakılıyor. Şu an bunları konuşurken birçok canın gitmesiyle içimiz yanıyor ama bunların düzeltilemeyecek boyutta ve imar affı ile yasallaştırıldığını gördükçe de toplumsal vicdanı sorgular hala geliyorum.”

Beyza A. (20 yaşında)
“Homo homini lupus… Yani insan insanın kurdudur cümlesinin tam anlamıyla mana bulduğu yerdeyiz, bana göre. Son yaşanan deprem de bunu kanıtlar nitelikte. Ortada suç var hatta suçlar var ve hiç kimse bu suçu üzerine alınmıyor sadece masumlara olan oluyor. Mimarından mühendisine, denetim görevlisinden müteahhitine hatta işçisine kadar herkes suçlu olabilir, önemli olan bu suçu işleyeni cezalandırabilmek ve insanların acı çekmesine sebep olmamak. Cinayetten farkı kalmayan bu durumda umarım bir gün herkes refaha kavuşur ve güvenli bir şekilde yaşamaya devam ederiz.”

Asena Ç. (22 yaşında)
“Bir doğa olayı olan deprem, ülkemiz ve paralelinde inşaat sektörü için ciddi bir önem taşıyor. Fakat bu sektöre baktığımızda insanların ‘yuva’ dedikleri yerin işinin ehli bile olmayan kişilerce örülmesi ve prosedürlere, şartlara bağlı kalınmadan ilerletilmesi, aynı zamanda bir imar affı ile bunun desteklenmesi, bu yuvaların ne yazık ki mezara dönüşmesine yol açıyor. Ama unutulmamalıdır ki ölümün affı olamaz.”
Gençliğin gücü hepimiz için bir servettir. Toplumdaki hiçbir kesim gençlerin gücüyle, idealizmiyle ve cesaretiyle boy ölçüşemez. Bu da böyle biline…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi