Öpme-II / Gustav Klimt

Aslında bunun hiç bir önemi yok, resimde konu edilenler bir kadın ve erkek değil çünkü, burada anlatılan şey sadece “aşk”. Klimt’in hem kadın hem erkeğe yer verdiği nadir eserlerinden olan “Öpme”, kadının obje olmadığı, hatta ona duyulan sevginin başrolde olduğu bir görsel sanat eseri olarak her zaman çağdaş, her zaman güncel

Klimt’in “Altın Çağı” olarak bilinen dönemine ait bir resim “Öpme”. Sadece mecaz değil Klimt’in “Altın Çağı”, çocukluğunda babasından öğrendiği tekniklerden yararlanarak resimlerinde bolca altın tabaka ve altın tozu kullandığı bir dönem bu. Klimt’i bu tekniğe yönelten, 1903’te Ravenna’ya yaptığı gezide uzun saatler geçirdiği San Vitale Bazilikası’nda gördüğü, günün farklı saatlerinde değişik açılardan vuran gün ışığının yansımalarıyla göz kamaştıran Bizans mozaikleridir. Bunun üzerine eklenmiş, Japon Rinpa, Girit Minos, antik Mısır ve klasik Yunan üslupları ile Dürer ve Monet etkilerinin gösterişli ve eşsiz bir bileşimidir Klimt’in sanatı.

Posterlere ve kartpostallara uygun duruma getirmek için genellikle sağ ve sol kenarlarından kırpılsa da,  “Öpme” 180 santimetrelik kenarlarıyla kare formunda bir resim; tam ortaya yerleştirilmiş iki insan figüründen oluşuyor; dizlerinin üzerine çökmüş, yüzü izleyene dönük ancak gözleri kapalı, bir kolunu erkeğin boynuna dolarken diğeriyle de onu saran elini tutan bir kadın; elleriyle onun yanağını ve başını sıkıca kavramış, yanağına ateşli bir öpücük konduran ve yüzü görünmeyen bir adam. Kadının kapalı gözleri ve erkeğin görünmeyen yüzü, sanki bu mahrem anın, dışarıyla göz temasının engellenmesi  ve hiçbir bakış tarafından bölünmemesi için o şekilde resmedilmiş.

Aşk ve Sonsuzluk

Kadın ve erkek rengarenk çiçeklerle kaplı bir zemin üzerindeler ancak kadın tam da bir boşluğun kenarında duruyor.  Erkek, sarı zemin üzerine  siyah, beyaz ve gri dikdörtgenlerle süslenmiş bol bir kaftan, kadınsa yine sarı bir zemin üzerine halkalarla bezeli renkli bir elbise giymiş. Kadının başını çiçekten, erkeğinkiniyse sarmaşıktan birer taç süslüyor, ayrıca başlarını çeviren bir hale göze çarpıyor. Koyu sarı renkteki arka plan, gökten yağan altın damlalarını andıran bir yağmurla bezeli.

Resimde ilk bakışta farkedilen, erkeğin duruşu ve kadını kavrayışıyla baskın durumda olduğu, kadınsa edilgen, erkeğe bütünüyle teslim olmuş gibi duruyor, gözleri kapalı, yüzü neredeyse ifadesiz. Erkeğin giysisindeki, siyah, beyaz ve gri renkteki köşeli geometrik şekiller erkekliği, kadındaki rengarenk daireler ise dişiliği temsil ediyor olmalı. Kadının sol eli, erkeğin yanağını kavrayan sol elini ikircikli bir şekilde tutuyor, sadece bu tutuşa bakarak kadının erkeğin tutkusuna karşılık verdiğini ya da direndiğini söylemek zor. Ancak kadının erkeğin boynuna dolanmış sağ kolu ve eli kadının durumdan mutsuz olmadığını işaret ediyor; hatta daha ileri giderek, kasılan ayak parmakları kadının zevk aldığını göstermiyor mu? Zaten bu Klimt’in, gözleri kapalı, bir erkeğe sarılan (ya da bir erkeğin sarıldığı), esrime (kendinden geçme) halindeki tek kadın resmi de değildir; “Aile” ya da “Yaşam Ağacı” resimlerindeki kadınların yüz ifadelerine bakınca aralarındaki benzerlik açık.

“Öpme”de birbirinden çok farklı yorumlara yol açan etken, çiftin bir boşluğun ya da uçurumun kenarında durmaları, öyle ki kadının ayakları neredeyse uçurumdan sarkıyor. Herşey yolunda görünüyor; uyumlu, seven ve  tutkulu bir çift resimde gördüğümüz, hatta kozmoz bile üstlerine altından yağmur yağdırarak kutsamaktayken bu uçurum da neyin nesi?

En basit açıklaması, uçurumun resmin geri kalanıyla bir karşıtlık ve gerilim katması için konduğu; böylelikle resmin, çiftin tutkulu sevgisiyle “seyran” olan rengarenk sol kısmının izleyici tarafından daha çarpıcı bir biçimde algılanması amaçlanmış olabilir. “Occam’ın usturası”na(1)  inanacak olursak doğru açıklama bu.  

Diğer bir açıklama da uçurumun günahı temsil ettiği ve uçurumun kıyısındaki kadının günahkar olduğu iması olabilirdi ancak Klimt’in resimlerinde Hristiyanlığa neredeyse hiç gönderme yoktur, o yüzden “günah”, bence olası açıklamalardan biri değil.

Belki de aşık olan kadının risk almasıdır anlatılmak istenen; resmin yapıldığı dönemde güçlü olan kadın hareketinin tartıştığı konulardandır çünkü kadının sevdiğiyle evlenebilme özgürlüğü.

Kimbilir belki de o boşluk çiftin sonsuzluktan bir adım ötede olduğunu anlatıyordur.

Orpheus ve Eurydike

Diğer bir olasılık da şu; önceki yazıda Klimt’in, sembolist bir ressam olarak, mitolojik konuları sevdiğini söylemiştim; bunu düşününce “Öpme”nin, Orpheus ve Eurydike öyküsünün modern bir yorumu olabileceği de akla geliyor. Önce öyküyü kısaca hatırlayalım:

Orpheus, ilham perilerinden güzel sesli Kalliope’nin oğludur; o denli yetenekli bir müzisyendir ki yeryüzünde ondan güzel müzik çalan kimse yoktur. Orpheus lir çaldığı zaman sadece insanlar değil, bütün yabani hayvanlar, ağaçlar hatta kayalar ve ırmaklar onun lirinden çıkan müzikle kendilerinden geçerler.

Orpheus günün birinde güzeller güzeli peri kızı Eurydike’ye aşık olur, iki aşığın düğün eğlencesinde, çıplak ayakla danseden Eurydike’yi bir yılan sokar ve genç kız oracıkta hayatını kaybeder.

Eurydike’nin kaybıyla yıkılan Orpheus acısını unutmak için dağlara çıkar, lirinden teselli umar ama müzik bile yüreğindeki sızıya merhem olmaz. Daha fazla bu acıya katlanamayacağını anlayan Orpheus, yeraltı dünyasına inip Eurydike'yi geri getirmeyi aklına koyar. Ancak bu iş düşündüğü kadar kolay değildir.

Lirini çalarak Hades’e, Ölüler Diyarı’na  iner, müziğiyle tüm engelleri aşarak sonunda Hades ve eşi Persephone’nin karşısına çıkar. Onları konuşarak ikna edemeyeceğinin farkındadır, bu yüzden yine lirini çalmaya başlar. Orpheus’un müziğinden çok etkilenen Hades, Eurydike'nin yaşayanlar dünyasına geri dönmesine razı olur. Ancak bir şartı vardır; Eurydike, Orpheus'un arkasından yürüyecek ve ölüler diyarından çıkana dek Orpheus bir kere bile geri dönüp ona bakmayacaktır, ‘aksi halde Eurydike'nin ruhu sonsuza dek kaybolur’ diye uyarır Hades.

Orpheus şartı kabul eder, Eurydike’yle birlikte hemen yola koyulurlar. Tam çıkışa yaklaştığındaysa, kuşkuya kapılır, geri dönüp bakar ve Eurydike'yle göz göze gelir. İşte o anda Eurydike'nin ruhu sonsuzluğa karışır.

Hades'in yanına geri dönüp Eurydike'yi yeniden almak ister ama hiçbir ölümlü yeraltı dünyasına ikinci kez inemez. Orpheus yaşayanların dünyasına eli boş döner... (2)

Ayrıntılar konusunda farklı yorumlar olsa da “Öpme”de anlatılanın “sonsuz aşk” olduğunda herkes hemfikir. Resimle ilgili sıklıkla yapılan, “erkeğin baskın, kadınınsa ona  teslim olmuş” yorumuna hiç katılmıyorum; hatta bu eseri farklı kılanın, erkek bakış açısıyla yapılmamış olması ve kadınla erkeği  aşkta eşit/eşdeğer sayması olduğunu düşünüyorum.

Konusu ve anlatım biçimiyle  “Öpme” hiçbir zaman eskimemiş, modası geçmemiş resimlerden;  o kadar ki yaratılmasından 60 yıl sonraki bir kuşağın, “Sevgi”yi neredeyse Tanrı kabul eden “Çiçek Çocukları”nın ikona(3) olur bu resim.

İlginçtir ki “Öpme” hakkındaki en ateşli tartışmalar resmin çözümlenmesi değil de resimdeki kadın ve erkeğin kim oldukları konusunda.  Aslında bunun hiç bir önemi yok, resimde konu edilenler bir kadın ve erkek değil çünkü, burada anlatılan şey sadece “aşk”. Klimt’in hem kadın hem erkeğe yer verdiği nadir eserlerinden olan “Öpme”, kadının obje olmadığı, hatta ona duyulan sevginin başrolde olduğu bir görsel sanat eseri olarak her zaman çağdaş, her zaman güncel…

Resimdekilerin kim olduğu önemsiz ve magazinsel olsa da -resimleri dışında kendine ilişkin yazılı neredeyse hiç birşey bırakmamış olan- Klimt’i tanıma konusunda ipuçları sunduğu için önemli...

Öpenleriniz bol olsun…

  • Ockham’lı William (1285-1348) tarafından söylendiğine inanılan ve bir olgunun en basit (ya da en az varsayımı gerektiren) açıklamasının büyük olasılıkla doğru açıklama olduğunu öne süren sezgisel bir yaklaşım; önce olguda gözlemlenen gereksiz herşeyi kesip atmak gerektiğini söylediği için “ustura” ifadesi kullanılmıştır. Aslında aynı yöntemi ondan oniki yüzyıl önce –neredeyse aynı sözcüklerle- İskenderiye’li Ptolemy de önermiştir.
  • Bu geri dönüp bakma olayı başka yerlerde de geçiyor; örneğin İncil Yaradılış 19’da:
    “İbrahim’in yeğeni Lut İbrahim’den ayrılıp Sodom’a yerleşmişti. Ailesiyle birlikte günahın zirve yaptığı bu kentte yaşıyordu. Rab Sodom’u yargılamaya karar verdiğini İbrahim’e açıkladı ve bunun üzerine İbrahim Lut için Rab’be aracılık ederek canını bağışlamasını istedi. Böylece Sodom’dan Rab’bin gönderdiği melekler tarafından aceleyle çıkarıldılar, çünkü Rab’bin yargısı artık bu kentin üzerine gelmek üzereydi. Kaybedecek bir dakika bile kalmamıştı. Rab’bin melekleri arkalarına bakmadan, ovada durmadan dağa kaçmalarını söyledi, yoksa öleceklerdi. Lut ağır davranmasına rağmen Rab ona acıdı. Böylece Lut ve ailesi yakınlardaki Soar adlı küçük bir kente kaçtılar. Rab Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. Ancak Lut’un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi.” 
  • Genellikle Doğu Hristiyanlığı’nda görülen, İsa, Meryem, melekler ya da azizleri konu alan dinsel resim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi