Uluslararası Uzay İstasyonu - II

“İstikbal göklerdedir” sözünü anmak hoş bir eylem tabii ama o sözün arkasında akılcılık ve bilimle teknoloji üretmeyi hedefleyen pozitivist bir felsefe ve irade yattığını da unutmayalım

Geçen hafta Alper Gezeravcı’nın Uluslararası Uzay İstasyonu’na gidişinden söz etmiştik; bu hafta da  orada bulunduğu sürede başlatacağı/yürüteceği deneylere kısaca göz atalım(1). Açıklanan projeler şunlar:

OKSİJEN SATURASYONU

Nişantaşı Üniversitesinden Oğuzhan Aydemir'in proje yöneticisi olduğu, "Oksijen Saturasyonu" deneyi ile yapay zeka desteğiyle verilen havanın oksijen seviyesi hesaplanarak düşük yer çekiminin sebep olduğu farklılıklar ve rahatsızlıkların tanımlanması hedefleniyor.

EXTREMOPHİLE

Ege Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. İsmail Türkan, Doç. Dr. Rengin Özgür Uzilday ve Doç. Dr. Barış Uzilday'ın proje yöneticisi olduğu deneyin adı, "Ekstrem Halofit olan Schrenkiella Parvulanın Tuz Stresine Verdiği Yanıtların Uzay Ortamında Araştırılması" (Extremophile) olarak duyuruldu.

Deneyle, uzayda ve yeryüzünde yetiştirilen ve tuz stresine maruz bırakılan "A. thaliana" ve "schrenkiella parvula" bitkilerinde yeni nesil dizileme ile (RNA-seq) transkriptomun ortaya konulması ve mikro yerçekiminde glikofitik ve halofitik bitkilerin tuz stresine verdikleri bazı fizyolojik ve moleküler yanıtların karşılaştırması hedefleniyor.

VOLKALKORD

Haliç Üniversitesinden Prof. Dr. Gökhan Aydemir'in proje yöneticisi olduğu ve uzayda yaşamaya karşı oluşan hayati tepkimelerin "vokal kord" kaynaklı değişimlerle tespiti ve düşük yer çekimsizliğin sebep olduğu rahatsızlıkların ses frekanslarıyla tanımlanmasını sağlayacak "Vokalkord" deneyinde solunum sistemi fizyolojisi içerisinde akıllı saat yapay zeka desteğiyle seste meydana gelen frekans değişiminden duyulan rahatsızlıkların tespit edilmesi ve yer çekimsiz ortamın insan sesi üzerine etkilerinin araştırılması hedefleniyor.

ALGALSPACE

Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Didem Özçimen'in proje yöneticisi olduğu ve "Uzay Koşullarında Antarktika ve Ilıman Mikroalg Yetiştiriciliğinin Karşılaştırmalı Bir Çalışması" başlığını taşıyan "Algalspace" deneyi ile, uzayda, Antarktik ve ılıman bölge mikroalglerinin büyüme verileri karşılaştırılarak literatürde ilk kez kutup alglerinin uzayda kullanımına yönelik çalışma gerçekleştiriliyor. Uzay ortamında alglerin; karbondioksitten oksijen rejenerasyonu, ek gıda temini, su iyileştirme, yaşam destek alanlarında kullanılması araştırılacak.

UzMAn

Boğaziçi Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Berat Haznedaroğlu'nun sorumluluğundaki "UzMAn" deneyi ile, dünyada zorlu koşullara adapte olan mikroalg türlerinin yerçekimsiz koşullar altında büyüme ve dayanıklılık testlerinin gerçekleştirilmesi, metabolik değişikliklerinin incelenmesi, karbondioksit yakalama performanslarının ve oksijen üretim kabiliyetlerinin belirlenmesi için kapalı sistemlere yaşam destek ünitesi geliştirilmesi hedefleniyor.

CRISPR-GEM

Yıldız Teknik Üniversitesinden Tuğçe Celayir'in proje yöneticisi olduğu mikro yerçekimi altında bitkilerde “CRISPR-GEM” ile, biyorejeneratif yaşam destek sistemlerinin iskeleti olan bitkilerin, uzay görevi sırasında meydana gelen, biyolojik olan ve olmayan stresler karşısındaki savunma mekanizmalarının anlaşılması ve geliştirilmesine yönelik moleküler biyolojinin modern gen düzenleme tekniklerinden CRISPR'nin mikro yerçekimi ortamda bitkiler üzerindeki etkinliğinin araştırılması amaçlanıyor.

gMETAL

gMETAL katı fazdaki parçacıkların bir akışkan içindeki dinamiğine yerçekimsiz ortam etkisine denir.

Uzayda, yerçekimi etkisi düşük olduğundan, maddeler ve malzemeler farklı şekillerde davranabilir. Örneğin, malzemelerin şekli ve özellikleri, yerçekimi olmadığı için daha farklı bir şekilde gelişebilir.

Ayrıca, metallerin işlenmesi ve üretilmesi gibi endüstriyel süreçler, yerçekimsiz ortamlarda farklı zorluklarla karşılaşabilir.

Bu görev ile katı-akışkan karşımlar yerçekimsiz ortamda gözlemlenecek.

METABOLOM

Uzayda metabolom analizi, astronotların sağlığını, enerji metabolizmasını, beslenme durumunu ve stres yanıtlarını anlamak amacıyla kullanılan bir araştırma alanını ifade eder.

Bu analizler, uzay görevlerinde astronotların sağlık durumunu izlemek, beslenme stratejilerini belirlemek ve uzayda geçirilen süre boyunca oluşabilecek metabolik değişiklikleri anlamak için önemli bilgiler sunar.

UYNA

Uzay içi yeni nesil alaşımlar, uzay endüstrisinde kullanılmak üzere tasarlanan ve geliştirilen malzemelerdir.

Bu alaşımlar, uzaydaki zorlu koşullara dayanıklılık göstermek, hafif olmak, yüksek mukavemet ve dayanıklılığa sahip olmak gibi özellikleri sağlamak üzere tasarlanır.

Bu görev ile yeni nesil malzeme geliştirme kabiliyeti kazanmasında önemli katkısı olması hedeflenmekte.

PRANET

Propolis maddesinin mikro yerçekimi ortamındaki bakteriler üzerindeki etkisi araştırılacak.

Uzayda mikro yerçekimi koşullarında antimikrobiyal etkinin nasıl değiştiğini anlamak ve gelecekteki uzay görevlerinde kullanılacak sağlık stratejilerini geliştirmek açısından önemli.

Bu tip çalışmalar, hem uzay biyolojisi hem de mikrobiyoloji alanlarına katkıda bulunabilir.

MİYOKA

Mikro yerçekimi ortamında kurşunsuz lehimleme araştırması, uzayda elektronik bileşenlerin montajı ve lehimlenmesi için uygun malzemelerin ve tekniklerin geliştirilmesini amaçlar. Bu amaç doğrultusunda gerçekleştirilecek deney raporlanarak bilim dünyasına sunulacak.

Kurşunsuz lehimleme, çevresel düzenlemeler ve sağlık endişeleri nedeniyle geleneksel kurşun içeren lehimin yerine kullanılan bir lehimleme yöntemidir.

MESSAGE

Mikroyerçekim ile ilişkili genetik bilim misyonları, uzayda mikro yerçekimi koşullarında organizmaların genetik ifadesi ve davranışlarını anlamaya yönelik araştırmaları içerir.

Bu tür misyonlar, genetik değişikliklerin ve adaptasyonların mikro yerçekimi ortamında nasıl gerçekleştiğini anlamak ve uzun süreli uzay görevlerine insanlığın hazırlık yapmak amacını taşır.

MİYELOİD

Miyeloid, hematopoetik (kan hücresi oluşturan) sistemin bir bölümünü ifade eden bir terimdir. Miyeloid hücreler, kemik iliğinde oluşan kan hücrelerinden türetilen ve bağışıklık sistemi ile kan dolaşımına katılan hücrelerdir.

Bu araştırma, uzay görevindeki astronotların sağlığı ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkilerini değerlendirmeyi amaçlar.

Mikro yerçekimi koşulları, biyolojik sistemler üzerinde çeşitli etkiler yapabilir ve bu etkilerin bağışıklık sistemi hücreleri üzerinde etkisi özellikle önemli olabilir.

Görüldüğü gibi, doğal olarak bunların tümü UUİ seferi için tasarlanmış ya da zaten yürüyen bir deneyi, bir de yerçekimsiz ortamda gerçekleştirelim diyerek uyarlanmış deneyler. Örneğin, yaşamsal bir soruna yönelik “Extremophile” deneyi gibi.

Deney başlığında adı geçen “halofitler” tuzlu ortamlara dayanıklı, buralarda gelişmesini sürdürebilen bitkilere verilen genel ad. Schrenkiella Parvula ya da bizde halk arasındaki adıyla “Tuz Gölü Hardalı” da bu tür bitkilerden biri. Küresel ısınmayla birlikte daha sık görülen kuraklık ve aşırı yağış döngülerinin de olumsuz etkilediği ama en çok yanlış sulama yüzünden tuzluluğu artan tarım alanları,  ülkemizde de en önemli tarım sorunlarından biri; GAP’ın beslediği Harran Ovası’ndaki toprakların önemli bir bölümü yanlış sulama nedeniyle artan tuzluluk yüzünden tarım yapılamaz hale geldi şimdiden(2). Bu deneyde halofitlerin tuza dayanaklı olmasını sağlayan genetik özelliklerin araştırılarak tarımsal üretimi yapılan bitkilere de uyarlanabilmesi olanağı aranıyor temel olarak. Aşırı tuzlu topraklarda tarım yapılabilmesi çok önemli bir gelişme elbette ama bu konuda uzayda bir yürütülecek bir deneyin asıl araştırmaya sağlayacağı katkılar çok açık değil; belki ileride UUİ’deki yürütülen deneylerle ilgili bir sempozyum düzenlenirse öğrenme şansımız da olur.

Bu türden Dünya’da da uygulanma olanağı olan projeler azınlıkta ne yazık ki bu 13 proje içinde. Çoğu proje düşük yerçekimli/yerçekimsiz ortamda yaşamı sürdürebilme hedefine yönelik. Elbette Türkiye de -çok geç kaldığı- uzay araştırmalarına bir yerden başlamalıdır ama bu gezinin 55-70 milyon dolar arası olduğu tahmin edilen bedelini, kazanımları sınırlı olacak bir dizi deney için harcamak ne kadar akılcı sorusu geliyor akla ister istemez. Bu bütçeyi uzaydaki deneyler için değil de Türkiye’de yürütülen bir dizi bilimsel projeye yatırmak daha doğru olmaz mıydı?

Bu soru pek çok kişinin aklında çünkü AKP’yle geçirilen 22 yıl, bu seçimin projelerin sağlayacağı bilimsel yararlardan çok, Türkiye’den uzaya ilk kişiyi göndermiş olmanın iktidara sunacağı propaganda olanakları gözetilerek verildiği konusunda son derece haklı kuşkulara yol açıyor. İktidara gelişinden çok uzun zaman önce açılmış üniversiteleri, havalimanlarını kendisinin açtığını, iktidarından önce asfalt yol, evlerde buzdolabı ve çamaşır makinası, cep telefonu hatta otomobil olmadığını, ambulansları köpeklerin çektiğini öne sürebilen bir zihniyetin, uzaya ilk Türk’ü yollamak gibi bir büyük bir propaganda malzemesini kullanmama olasılığı hiç yok.

İktidarın geçmişi, üniversitelere ve bilime bakışı konusunda da iyimser olmaya fırsat vermiyor ne yazık ki. Üniversite Araştırmaları Laboratuvarı'nın (ÜniAr) 2019’da yürüttüğü bir araştırmaya göre, o zamanki toplam 196 üniversite içinde, uluslararası bir yayını olmayan rektör sayısı 68, yayını olup da hiç atıf almayan, yani yazısı başka bir bilimsel yazıda referans olarak gösterilmeyen rektör sayısı ise 71.  Akademiye yakın olanlar bilir, bunlar korkunç rakamlar; ama iktidar için akademik yetkinlik önem sıralamasında önlerde yer almıyor ne yazık ki. Aynı dünya görüşüne sahip ya da öyle olmasa bile makam için boyun eğmeye/iş birliğine dünden razı akademisyenler yönetici olarak atanıyor üniversitelere çoğunlukla. Yalnızca rektör ya da dekanlar için de geçerli değil bu, son yıllarda profesör unvanı verilen kimi akademisyenlerin doktora tezlerine kısa göz atmak bile bu ülkenin geleceği için derin bir umutsuzluğa düşmeye yeter de artar. Tez okumanıza da gerek yok aslında, yandaş televizyonlardaki programlarda boy gösteren akademisyenlerin konuşmaları, ağlanacak halimizin en çıplak resmi değil mi? Yeni açılan ve çoğu ancak liseden hallice üniversitelerin, eğitim ve bilimin düzeyini yükseltmekten çok, taşra şehirlerine sürekli ve kolay bir kazanç kapısı sağlama, yandaşlara koltuk ve kadro açma, yapılacak inşaatlarla partili müteahhitleri memnun etme amacına yönelik olduğu belli değil mi zaten? Yenileri bir yana koyalım, siyasal islamcıların en “Beyaz Türk” üniversitesi olarak gördükleri Boğaziçi Üniversitesi’ni diğerlerinin yanına, “yüksek lise” düzeyine indirmek için yaptıklarını gördükten sonra bu iktidarın bilime ya da üniversiteleri geliştirmeye önem verdiğini öne sürmek mümkün mü?

“Osmanlı İmparatorluğu neden yıkıldı?” diye sorarsanız verilebilecek yanıt tek değil kuşkusuz ama ben temel nedenin aşırı merkeziyetçilik olduğunu düşünüyorum. Avrupa ülkelerinde, monarşi, diğer soylular, Kilise ve sonradan katılan burjuvazi arasındaki güç savaşımı ve rekabet, aynı türden rekabetin komşu ülkeler arasında da yaşanması, 16. yüzyıldan başlayarak Avrupa’da ticaret, üretim, sanat, bilim ve teknolojideki büyük sıçramaların temel nedenidir. Avrupa bu dönüşümleri yaşarken Payitaht’ın başlıca derdi, ileride iktidarını paylaşmak zorunda kalabileceği toplumsal sınıf ve katmanların kapital biriktirmesini, güç kazanmasını baskılamaktır.

[Osmanlı İmparatorluğu top gibi zamanın güncel teknoloji ürünü silahlara sahip olduğu sürece genişlemesini sürdürebilmiştir, ne zaman ki güncel teknolojiden kopar, duraklama ve gerileme başlar. 19. yüzyılda bu durum idrak edilerek eğitim ve bilime yönelme çabaları başlatılmış olsa da artık çok geç kalınmıştır.]

Taraftar kitlesine “Osmanlı’nın ihtişamlı dönemlerine geri dönmek” hülyasını ustaca satan ama Osmanlı hakkında bildikleri Necip Fazıl’ın zırvalarından öteye gitmeyen iktidarın da yapmaya çalıştığı bu; her kuruma, her kuruluşa, sendikalara, meslek odalarına, futbol kulüplerine, derneklere varıncaya dek her oluşuma egemen olmak, iktidarını toplumsal yaşamın bütün kılcal damarlarına kadar yaymak. İmam Hatip’e çevrilen liseler, tarikatların, cemaatlerin ilköğretime musallat edilmesi de, iktidarlarını sürekli kılmak için sorgulamayan kuşaklar yetiştirme emelinin dışavurumları.

Bu zihin ikliminden bilim ve teknolojik gelişme çıkmaz, Osmanlı’da çıkmadı, şimdi de çıkmayacak. “İstikbal göklerdedir” sözünü anmak hoş bir eylem tabii ama o sözün arkasında akılcılık ve bilimle teknoloji üretmeyi hedefleyen pozitivist bir felsefe ve irade yattığını da unutmayalım. Başkalarının yaptığı bilim çalışmalar sonucu ortaya çıkan teknolojinin ürünü bir uzay mekiğiyle, başkalarının kurduğu bir uzay merkezinden kalkarak yine başkalarının kurduğu bir uzay istasyonuna parasıyla koltuk bileti alarak gittiğiniz zaman bu hedefe ne kadar varmış oluyoruz, siz karar verin.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi