Otoportreler – II

Kendini tanrılara denk gören Marsias’ın Tanrı Apollon tarafından derisi yüzülerek cezalandırıldığını bilen ve halk arasında uzun yıllardır “Il Divino” (Tanrısal) olarak adlandırılan Michelangelo’nun, alçak gönüllü olmayı unutmaması için kendine yaptığı bir hatırlatma belki de bu...

Geçen hafta, Batı’daki ilk otoportre örneklerinin kendini resimdeki yansımalar arasına gizleyen utangaç ressamlarla başladığından söz etmiştik. Bu haftakiler onlardan çok az daha cesaretli, kendilerini eserlerindeki kalabalıklar içine saklayan ressamlardan örnekler vereceğiz.

Önce sanatçının kendini en iyi gizlediklerinden başlayarak kimliğinin açıkça belli olduğu resimlere doğru ilerleyelim.

Andrea Mantegna

İlk örneğimiz Andrea Mantegna’nın Ducale Mantova Sarayı’nın duvarlarını ve tavanını süsleyen freskleri. Sanatçı, 1465’te başlayıp 1474’te tamamladığı “Camera degli Sposi” (Düğün Odası) freskinde kendine de yer vermiş. Odadaki süslemelerle bezeli sütunların birindeki maskeye çok dikkatle bakanlar, Mantegna’nın yüzünü süslemelerin arasına gizlediğini fark edebilirler.

Sandro Botticelli

İkinci örneğimiz Sandro Botticelli’nin ünlü “Kralların Tapınması” tablosu. Resim, doğumunu önceden “haber alan” üç kralın(1) İsa’yı görmek ve ona iman etmek için Beytüllahim’e gitmesini ve  Meryem’i ziyaret etmesini konu alır(2). Resimde ön sıra en sağda duran ve gözünü izleyiciye dikmiş kişi Botticelli’dir. Botticelli’nin bu resimdeki duruş ve ifadesi, kendini resimlerine iliştiren pek çok Rönesans sanatçısı tarafından da benimsenecektir.

Michelangelo

Ve bir başyapıt: İtalyan Rönesansı’nın büyük ustası Michelangelo’nun, Vatikan'daki Sistine Şapeli'nin sunak duvarına yaptığı “Kıyamet Günü” freski.

İsa'nın dünyaya ikinci gelişini ve Kıyamet Günü’nü betimleyen bu olağanüstü freskte üç yüzden fazla çıplak figür bulunuyor; bunlar İsa’nın, onların cennete mi cehenneme mi gidecekleri konusunda verecekleri hükmü bekleyen insanlar. Eser, dinsel kutsallık taşıyan kişileri bile -üstelik Vatikan’ın duvarlarında- çıplak resmederek dünyadaki konumları ne olursa olsun Kıyamet Günü’nde herkesin eşit olacağı mesajıyla uzun süre dinmeyecek bir tartışma başlatır; öyle ki tepkilerin yıllarca sürmesi nedeniyle Kilise eserdeki figürlerin açıkta sergilenen cinsel organlarını “örtmek” zorunda kalır(5).

Dikkatlice bakınca freskteki figürlerden birinin elinde yüzülmüş -bütün- bir insan derisi tuttuğunu fark ediyoruz, Aziz  Bartalmay bu. Ancak, Ermeni Krallığı’nda önce derisi canlı canlı yüzülüp sonra başı kesilerek öldürülen Bartalmay’ın elinde tuttuğu derideki baş bölümü kendisine değil, ressam Michelangelo’ya benziyor; nedense büyük sanatçı kendini eserine çok garip bir biçimde eklemeyi seçmiş. Bunun nedeni konusunda söylenenler çeşitli; sanatçının, Sistine Şapeli'nin tavanına 1508-1512 arasında yaptığı olağanüstü freskin Hıristiyan sanatının en büyük eseri olarak nitelenmesi nedeniyle bu siparişi de kabul etmek zorunda kaldığı, ancak beş yıl süren çalışmalardan aşırı yorulduğu (fresk tamamlandığında yetmiş yaşına yakındır), yapılan yorumlardan başlıcası.

Ancak yüzülmüş deriyi farklı bir biçimde yorumlamak da olası, sanki burada Yunan mitolojisindeki Apollon ve Marsias söylencesine de bir gönderme var. Kendini tanrılara denk gören Marsias’ın Tanrı Apollon tarafından derisi yüzülerek cezalandırıldığını bilen ve halk arasında uzun yıllardır “Il Divino” (Tanrısal) olarak adlandırılan Michelangelo’nun, alçak gönüllü olmayı unutmaması için kendine yaptığı bir hatırlatma belki de bu...

Caravaggio

Sıradaki eserimiz yine bir başyapıt: Caravaggio’nun -büyük olasılıkla 1610’a doğru yaptığı- “Golyat’ın Kesik Başıyla Davut” tablosu. Resimde genç hatta çocuk yaştaki Davut’u bir elinde Golyat’ın -henüz gövdeden ayrılmış- kesik başını tutarken görüyoruz, diğer elinde de kanlı kılıcı var. Caravaggio, Yahudi/Hıristiyan mitolojisindeki en bilindik öykülerden birini tuvale dökerken yine tüm ustalığını göstermiş. Ressamın pek çok eserinde kullandığı chiaroscuro(3) tekniğinin göz alıcı bir örneği olan resmin öyküsü de ilginç. 

1606’da, başı zaten dertten hiç kurtulmamış olan Caravaggio düelloda bir rakibini öldürünce cinayetle suçlanır; bunun üzerine önce Napoli, sonra da Malta ve Sicilya’ya kaçmak zorunda kalır ancak aklında hep Roma’ya geri dönebilmek vardır. Kimi dostlarının, suçunun bağışlanması için araya girmesine karşılık Kardinal Borghese’in(4) bunu kabul etmediği ve ısrarla Caravaggio’nun kellesini istediği biliniyor. Denir ki buna karşılık Caravaggio da Golyat’ın kesik başını kendi suretinde resmettiği bu tabloyu yapar ve böylece kellesini -simgesel olarak- Kardinal’e sunarak ondan bağışlanma diler.

[Daha ilginç olansa resimdeki Davut’un -esere ressamın çırağı ve sevgilisi olan Cecco del Caravaggio’nun modellik yaptığı bilinse de- Caravaggio’nun çocukluğuna çok benzemesidir. Golyat’ın, elinde tuttuğu başına büyük bir keder ve hatta küskünlükle bakan Davut, parlak bir gelecek vaat eden genç bir ressamken şimdi bir katil ve kaçak durumuna düşen Caravaggio’nun kendisiyle iç hesaplaşmasına işaret ediyor gibi.]

Resmin çok beğenilmesi sayesinde midir bilmiyoruz ama sonunda Caravaggio’nun suçu bağışlanır ve Roma’ya dönmesine izin çıkar; ancak uzun dönüş yolunda ateşli bir hastalığa yakalanan büyük ressam Roma’yı tekrar göremeden yaşamını kaybedecektir.

Kendini resmine iliştiren ressamlara örnek olarak bir de Velázquez’in “Nedimeler”i(6) var tabii ancak “Nedimeler” birkaç satırla geçiştirilemeyecek kadar önemli bir resim.

Haftaya onunla devam edelim…

  • Aslında söylenceye göre İsa’yı görmeye giden kişiler kral değil “magi”lerdir. Yunanca “magos”tan diğer Batı dillerine de geçen “magi”, eski Farsça’da  büyü anlamına gelen “magu” sözcüğünden türemiştir. Antik Pers İmparatorluğu’nda doğa üstü güçleri olduğuna inanılan “maguş”lar, Med kabilesinden Zerdüşt rahiplerdir. İslâm kaynaklarındaki mecûs, mecûsî sözcüklerinin kökeni de aynıdır; benzer şekilde Batı dillerindeki “magician, “magicien”, “mago”  sözcükleri de Eski Farsça “magu”dan türemiştir.
  • Hıristiyanlıkta “6 Ocak Yortusu” ya da “Epifani Bayramı” olarak bilinir ve İsa’nın doğumundan 12 gün sonra kutlanır.
  • İtalyancada ”ışık ve gölge” anlamına gelir.
  • Kardinal Scipione Borghese; dönemin en güçlü din adamlarındandır, aynı zamanda sanatçıların koruyucusu ve önemli bir koleksiyonerdir; Caravaggio ve Bernini, korumasındaki en önemli sanatçılardır.
  • Resimdeki cinsel organların “örtülmesi” işi -muhtemelen Michelangelo’nun 1564’teki ölümünden sonra- ressam Daniele da Volterra tarafından yapılır, Volterra resimdeki kimi bölgeleri üzerine bir örtü, şal vb çizerek kapatır.
  • Las Meninas; Diego Velázquez’in 1656 tarihli resmi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi