Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

“ÖZÜR DİLERİZ, SEZEN”

Diyemedikleri için, onu kastetmedim, iyi bir sanatçıdır, severiz ama sezemeyiz, yiyemeyiz mealinde konuştularlarlar, geçtiğimiz haftalarlarlar. Bu kadarıyla bile zat-ı şahanelerinin ters yüz ettiği kimi kakofoni mecraları toparlanadursun Âdem ve Havva’ya bakalım biz. Bakalım bu yüzyılda nasıl görünüyorlar. Fikrimizce hâlâ çıplaklar, üstelik.

Bu miti yorumlamak için kutsal kitapların yazdığı gibi bir düşünsel ve ilk günah öyküsüne değil, bir kendinin ne olduğunu realize etme ve farkındalık öyküsüne ihtiyaç vardır. Kur’an’ı yorumlama ehliyetine sahip olanlar, Âdem ve Havva’nın “aile dediğimiz karşılıklı sevgi ve hürmet esasına dayanan bir müessesenin” hem temininde hem de “insanlığın kurtulması”nda baş kahraman olduğunu söyler. Bu noktada bir basamak daha atlayarak Havva’nın Adem’den yaratıldığını (kaburga konusu) delil olarak sunar. Havva’nın, “Adem’in noksan kalan yanını tamamlayacak ve sıkıntısını giderecek hanımı” olarak betimlenmesini bendenizin kabul etmesine küçücük bir ihtimal dahi yoktur. Kabul etmemekle ne kaybettiğim de benim sorunum olarak kalsın. Nasıl ki, Ayasofya camisinin eski imamı, “Hazreti Âdem ve Havva annemize yapılan hakareti savunanı Allah karla çarpar” diyebilmiştir; ben de diyebilirim bir şeyler…
Canının sıkıntısı geçsin diye Adem’in bedeninden yaratılan Havva mı, yoksa bir kendinin ne olduğunun farkına varma, farkında olma yolunda içselleştireceğimiz bir çift insan mı? Kadın ve erkek. Birlikte.
İnsan, hayatı boyunca iyilik ve kötülük hakkında, aralarından birini seçme hakkında, seçimler hakkında, kendi ölümlülüğü hakkında bilgi sahibi olur. Yola devam edebilmesi için cesarete ihtiyacı her zaman var. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için elinden gelenin en iyisini yapma konusunda dünyanın ortak yaratıcısıdır. Âdem ve Havva mitini insanın bir ölümlü olduğunun idrakinden doğmuş bir yaratıcılık yelpazesinde yorumluyorum. Bana göre, sağduyunun imgeleşmiş halidir Âdem ve Havva.

Psişemiz yani zihnimizin, bilincimizin ve bilinç dışımızın tamamı, her gün “dünyalı olma” halimizi baştan deneyimlememizi sağlıyor. Bu bir süreç, her gün yaşadığımız. İnsan, sabahları bir bilinçsizlikten, bir boşluktan uyandığında “dünyalı olma” sürecini başlatıyor, yavaş yavaş. Uykudan uyanılan ilk anda ne uzay vardır ne de zaman duygusu. Dolayısıyla kaotiktir. Kaostan pey der pey uzaklaşılır, hatırlanan “düzen” sayesinde… Böylece bilincin şafağı ve dünyanın yaradılışına ilişkin “görsellerimiz” bütün karşılık gelen sembollerimizle birlikte belirir, yavaş yavaş. Böylelikle bilinmeyeni anlaşılır kılmaya başlarız, her gün, her sabah. Âdem ve Havva’nın yaşadığı da budur. Çiftin kovulmasına neden bilinçlenmeleri olabilir mi… İnsanları eylemlerinden sorumlu, hesap verebilir kılan bu bilinç.

Ölüm gerçeği karşısındaki zayıflığımızı telafi etmek için sanatı ve bilimi oluşturduk. Yaratma yetimizin farkına vardık, kadın ve erkek olarak. Yeni formların, fikirlerin, kalıpların/sembollerin keşfedilmesini ve toplumca değer bulmasını içeren yaratıcı cesaret Âdem ve Havva’nın bugün bize göründüğü şekilde var. Zaten onların “günahı” henüz iyi ve kötü bilgisini edinmedikleri için bir günah düzeyine taşınamaz aynen çocukluktaki masumiyet gibi… Kötülüğe eğilimi olan insan doğasının farkındayız, artık. Farkındalığı arttırmak için daha çok bilime, müziğe, daha çok resme, daha çok tiyatroya, daha çok müzikale, daha çok romana ihtiyacımız olduğunu biliyoruz.
Cennet zaten zihinlerimiz için bir metafordur.
Sezebilen sezer, bunu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi