Aytuna Tosunoglu

Aytuna Tosunoglu

Partiler ve insanlar

Siyasi partiler ve insanlar birbirine benzer. 

Anlaşılır olmak için analojiden yardım alacağım yani insan ve siyasi parti arasında birbirine benzeyen özelliklerden yola çıkarak bir akıl yürütme denemesi yapacağım.

Yıllar önce İstanbul’da, yabancı bir şirkette çalışırken bir insan kaynakları direktörü vardı. O da batılı bir yabancıydı. Adamın iyi niyetinden kuşku duymadan ve hep yapageldiği bir ilişki kurma stilinden bahsedeceğim. Misafir geldiği kültürün özelliklerini asgaride öğrenerek örneğin, bayramlarda biz kadınları iki yanağımızdan öpmeyi taklit ederdi. Fakat vücut kullanımı, mesafe gibi insiyaki (kendiliğinden) devreye girmesi beklenen duruş, adım sayısı, kol uzunluğu, karşındakinin yanağına dudaklarının uzaklığı gibi hesaplamaları yapamadığından, “Happy bayrams” cümlesinin ardından adamın dudaklarını boynunuzda ya da kulak memenizde hissederdiniz. O sırada sağ eli sizin sağ elinize uzanması gerekirken apandisit bölgenizde küçük bir yumruk olarak patlayabilirdi. Bu yanlışlıklar karşısında siz gülmek ve bazen “no’luyo be” kıvamına gelmek üzereyken o hiçbir şey olmamış (yani sizi nazikçe iki yanağınızdan öpmüş ve elinizi sıkmış) gibi yoluna devam ederdi. Mesela, çalışırken kahve ve çay ihtiyacımızı gidermek üzere kurulu küçük sosyalleşme alanında 3-4 kişi karşılaşmışken, o günün önemli bir olayını sırf anmış olmak için laflarken o da gruba dahil olur ve havaya asılı bıraktığı soru cümlesinin ne anlama geldiğini arkasından bakarken düşünürdünüz. Havaya bıraktığı soru, “Nehir bugün ne kadar çalkantılıydı, değil mi?”.. Arkasından cama yapışmış gibi bir suratla bakarken bizde düşünce balonları; “İstanbul’da çalkantısından bahsedebileceğimiz hangi nehir var?”, “Bu adam işe göller bölgesinden geçerek mi geliyor?” “Nehir mi dedi?”.. İstanbul boğazından bahsettiğini neden sonra anlamıştık. 

Muhalefetin en büyük partisi bu adam gibi.. Çok biliyor bilmesine de duruş, adım sayısı, kol uzunluğu, kulak dengesi, destekle bak vekillik veririm, bunu neden yapıyorum ya da yaptım, hatalıyım gibi bağlamlar partiden uzak düşüyor. Tıpkı adam gibi, yanlış bir şey yapmış olabileceğini düşünmüyor, karşısındakinin ifadesini okumuyor bildiğini okuyor ve çok güveniyor kendine.  

TEMMUZ 30 ÇEKMEZ

Başka bir örnek, partilerin insana benzediğine dair. 

Yerli bir şirkette ve yine İstanbul’da çalışırken sahiplerinin yanından hiç ayrılmamış, başka bir işe talip olmamış, sahiplerinin ona iki buçuk paraya sattığı mersedese ayağında naylon terlikle binen bir çaycı vardı. Çay ocağına kimseyi yaklaştırmazdı. Kendisi orada yoksa bile odanın/mutfağın kapısında dikilip onu beklerdiniz. Patron(lar) dışında kimseye çay servisi yapmaz, servis esnasında patronun, “Aşağıda bir numara var mı?” sorusunun cevabı olarak kime gıcıksa, kim ona arzu ettiği saygıyı göstermiyorsa, kim on birinci el mersedesini gölgelikten çekip güneşe park ettiyse, kim gazetesini alıp geri getirmiyorsa, kim dışarda çay içip geliyorsa, kim asansöre bir kadın bir erkek biniyorsa yorum üstüne yorum katarak anlatırdı. Siz aşağıda çay molanızı çaycının kapısında çay içemeden bekleyerek geçirirdiniz. Şansınız varsa bekleyiş kısa sürerdi, elinde gümüş tepsiyle koridorda belirir, kapıda bekleyen sizi şöyle bir süzer “ofisine” girerdi. “Bir çay alabilir miyim?” sorunuza cevap olarak hiçbir zaman anlamayacağınız, anlamadığınız için kendinizi suçlama noktasına geleceğiniz ya da durumu kurtarmak için “okey” deyip elinizi cebinize atacağınız bir kıvama getirecek yorumunu dinlerdiniz, “Sizin bugün dördüncü çayınız. Bu ay fişlerin rengi turuncu. Çekmecede morlar var. Üç turuncu bir mor yapar. Temmuz 30 çektiğine göre Ağustos’un rengi beyaz. Borcunuz birikmiş, Aytuna’nım. Açık çaydı, şekersizdi, değil mi…” İçinizin suyu çekilirdi. Çaycının önünde durduğu duvarda içinde bayrak, vatan, şahadet kelimeleri geçen bir şiir çerçevelenmiş halde üstünüze üstünüze gelirdi. Çileği bertmeden toplayıp kasalayan tarım aracının olduğu bir dünyada niye şehit olunsundu ki.. Cebinizde çay için aldığınız kırmızı fişler. Geçersiz, tabii. O çaycı varken siz de geçersizsiniz.

Kolay değil anlamak

İktidarın ortağı olan parti bu çaycı gibi. Tepeye yakın yürü, oraların nimetinden nasiplen, kendi çıkarını gözet, sadece kendinin anladığı bir sistematik üzerinden olay ya da durum döngüsü çıkart. Seni anlamayan sersemdir. Devasa bayrakta kenar dikişi yapan bayan aranıyor. 

Yerimin sonuna gelmişim. Bir zamanlar oturduğum apartmanın yanındaki boş araziye çöküp araba park alanı yapan, üç oradan beş buradan derken kendi ekibini kurup işleri büyüten değnekçiden de bahsedecektim. Sonra bir otele de çöktüydü. Ah! Bir de sadece banyodayken söylediği şarkıları acayip beğendiğimiz bir kiracı vardı. Sesinin güzel olduğuna inanırdık. Umutlandırırdık da merdiven aralığında rasgeldikçe. “Ne güzel söylüyorsun”, derdik. “Bak valla bir kaset yap, çok tutar” derdik. 

Şimdi siz yukardaki son iki örnekten iktidar partisiyle soldan bir partiyi kastettiğimi düşünebilirsiniz. Bilmiyorum. Ben kendim de anlamaya çalışıyorum, Türkiye’deki siyasi partileri. İnsanları anlamaktan kolay değil onları anlamak. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytuna Tosunoglu Arşivi