“Ritimleri kuvvetli tutmak ve isyanı kendi doruklarımızda yaşamak… Bana makul gelen bu.”

Son Güncellenme Tarihi: Temmuz 31, 2022 / 02:31

Kenan Çelikarslan, pandemi dönemi sonrasında ve hala ısrarla devam eden müzik yasaklarına bir isyan bayrağı açıyor “Siyah Beyaz” şarkısıyla. “Müziğe son ses ver ve aç gözünü, duy!/Bu son sözümüz değil…” diyerek mesajını net bir biçimde karşı tarafa ileten Çelikarslan’a göre, maruz kaldıklarımıza karşı “isyanı doruklarda yaşamak” gerekiyor.  

Pandemi sürecinde herkes ‘alacağını’ aldı, ‘yaşadığını’ yaşadı. Bunların ne olduğunu yinelemeye gerek yok. Zaten bizim için her şey çoktan ‘normalleşmişti’, pandemiyle beraber evimizin bir ferdi oldu. Süreç bittikten sonra ise bir türlü ‘normalleşemeyen’ müzisyenler oldu. “Sosyalleşme oluyor, dolayısıyla beraberinde virüsü getiriyor” önermesiyle ortaya atılıp sonradan “Kimse kusura bakmasın, gece vakti kimsenin kimseye rahatsız etmeye hakkı yok”a evrilerek gece saat 00.00’a kadar çalmalarına ‘izin verilen’ müzisyenler, elbette biraz dişlerini sıkıp sonunda devlet büyüklerinin yüksek teveccühleri sayesinde bir saat daha imkanı yakaladılar. Ama bu arada sazlar, gitarlar, darbukalar ve bilumum ‘ekmek teknesi’ karın doyurma mecburiyetinden çoktan elden çıkarılmıştı. Üstüne üstlük o dönem en azından ‘sayısını’ bildiğimiz, intihar eden müzisyenler de oldu ama artık ‘normalleştiğimiz’ için bu sayılardan zaten bihaberiz. Ayrıca da yine bu ‘sayı’ artık kimsenin umurunda değil.

Kenan Çelikarslan işte bunlara bir cevaptan ziyade, bir isyan olarak yayınladı “Siyah Beyaz” şarkısını. “Zamanlaması manidar” kısmı kendisini ilgilendirmekle beraber bir şarkının ha deyince ortaya çıkmadığını da unutmamak gerekir. Sıkı sound’u ve “Müziğe son ses ver ve aç gözünü, duy!/Bu son sözümüz değil…” diyerek derdini dile getiren Çelikarslan’la müzik geçmişini, “Siyah Beyaz”ı ve haliyle şarkıya konu olan ve hala devam eden müzik yasaklarını konuştuk.

Aksak Ritim’le akustik sahne aldığınız zamanlarda epey enteresan yerlerde çalmışsınız. Okeyin döndüğü, kağıt oynanan mekanlar… Biraz anlatır mısın o dönemi?

Açıkçası okey oynayalar ve kağıt oynayanlarla hiç ilgilenmedim, zaten onlar da bizlerle ilgilenmiyordu. Hatta bazen gürültüden rahatsız olduklarını dile getirip müziğin sesini kısmamız isteniyordu. Para kazanmamız lazımdı, günü kurtarmak için. Biz de gurur yapmadan işimizi yaptık. En azından pratik yapmış oluyorduk. Zaten işin amatör kısmında, ucundan kıyısından bir şekilde bu tarz mekanlar ile iş yapma durumu oluşabiliyor.

Solo devam etme kararını nasıl aldın?

Elbette bir gün artık yapılan saygısızlıklara tahammül edemedim, müziğimi geliştirmek için evde yalnız başıma üretme kararı aldım. Para kazanmak da gerekiyordu, ben de bir kargo aktarma merkezinde yük taşıma işine başladım. İş ağırdı ama en azından müziğin hayatımdaki yeri daha değerli konuma gelmişti, halimden memnundum.

Müziğinle ilgili keşif ve deneme sürecin hâlâ devam ediyor sanırım. Ben bunu önemli buluyorum. Bin bir tane yol var yaptığın şeyle ilgili ve attığın her adımın seni tökezletme ihtimali de olsa sana bir şekilde ‘dönüşü’ oluyor. Anlatmak istediğim bu ‘deneme, keşif, arayış’ vs. gibi şeylerin haybeye kalkışılmış işler olmadığı… Sen neler söylemek istersin?

Ben amatörüm. Ve en keyifli kısmı da bu bence. Çünkü deneyerek gelişmeye çalışıyorum. İşin teorilerini falan bilmem ama çok güzel uydururum. Hatta her seferinde daha iyisini uydururum. Hal böyle olunca da keşfetme süreci sanırım hiç bitmeyecekmiş gibiduruyor.

Yeni şarkın “Siyah Beyaz” bana göre saçmalıktan başka bir şey olmayan pandemi sonrası müzik yasaklarıyla ilgili. Önce buna sebep olan pandemi sürecini sen nasıl geçirdin onu öğrenmek isterim…

Pandemi süreci, sonrasında üzüldüğüm öncesinde ise hayalini kurduğum bir süreçti. Daha açık söylemek gerekirse “keşke dünyada zaman dursa, ben bir süre çalışıp geri gelsem ve kaldığımız yerden devam etsek” tarzında yazılar yazdığımı hatırlıyorum anı defterine. Hal böyle olunca da pandemi sürecinde ivmelendim diyebiliriz. Her gün bir şarkı yazdığımı bilirim.

İşlediğin konu bence tam da –şarkının içeriğiyle değil de ele alış biçimi olarak- “siyah-beyaz”. Bu mesele bana göre çok trajik ve dramatik bir şekilde ya da seninki gibi isyana dökülmüş halde anlatılabilirdi. Senin ikinci şıkkı seçmendeki sebep neydi?

Harekete geçmek gerekiyor. Herhangi bir haksız konuya karşı aşırı sakin kalmaya başladık. Yorgunluk ve depresiflik bedenlerimizi ele geçirmiş vaziyette. Mümkün mertebe ritimleri kuvvetli tutmak ve isyanı kendi doruklarımızda yaşamak… Bana makul gelen bu.

Müzik yasaklarına karşı çıkan her müzisyen protestolarla, sosyal medyayla, kendilerine kulak veren medya aracılığıyla derdini dile getirdi ama bu konuyu yaptığı işe yansıtan olmadı. Elde böyle bir araç varken, ses çıkarmak, dikkat çekmek için onu kullanmak daha işlevsel olmaz mıydı diye bir soru soracağım ama senden ve muhtemelen birçok kişiden bu işin müsebbiplerinin müzikle, sanatla vs. ile alakası yok cevabı gelecektir. Ve çok da haklı bir cevap olacaktır. Senin düşüncelerin ne bu konuda?

Belki onların sanatla alakası olmayabilir, ama benim sanatla alakam varsa şayet eleştirimi, klavyeden yazmanın etkisizliğinde öldürmek istemem. Yazarım şarkımı, isteyen üzerine alınır, isteyen alınmaz. Yine de ben daha güçlü tepkimi koyduğumu bilirim. Bu da benim için kayda değer bir şeydir.

Pandemiden sonra birçok müzisyenle bu konuyu konuştum. Ortak fikir mevcut iktidarın derdinin müzik yasağı değil genel olarak –yukarıda bahsettiğim- kültür sanatla bir alakası olmadığı, mümkün olduğu kadar da bu konuyu asgari düzeyde tutmak istedikleriyle ilgiliydi. Zaten şu an sanatçılara yapılanlar bunun somut bir kanıtı ve bu durum yasaklanan konserler, sanatçılar, festivallerle de devam ediyor. Bu durumla nasıl mücadele edilmeli, senin bir çözüm yolun var mı?

Katılıyorum. Mevcut iktidar, özgür düşünce yollarını besleyen herhangi bir aksiyonun alevlenmesinden hiç hoşnut olmuyor ve bu sebeple özgürce yaşanacak birçok şeyin de karşısında düşmanca duruyorlar. Bu gibi durumlarla sanatçılar bir yere kadar mücadele edebilir. İnsanlarımızın da bu tarz olumsuzluklara verilen tepkilerde destek olması gerekir aksi halde iki taraf arasındaki bağ zedelenir. Ne sanatçı halkın hakkını arar ne de halk sanatçının…

Burak Soyer

Burak Soyer 9 Ocak 1986’da Kütahya’da doğdu. 1992 yılında Çanakkale’ye yerleşti. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okudu. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı’nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı. 2005 yılında Radikal gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Radikal Kitap’ta stajyer olarak gazeteciliğe başladı. 2006-2008 yılları arasında Akşam gazetesi Ekler servisinde muhabir olarak çalıştı. 2008’in sonunda “memleketim” dediği Çanakkale’ye geri döndü. Burada çeşitli yerel gazetelerde görev yaptı. 2010 yılında internethaber.com’da editör olarak işe başladı. 2012 yılında Reklam Store şirketine bağlı 12 sektörel internet sitesinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Buradan ayrılıp sözcü.com.tr’de editör olarak işe başladı. Bu dönemde İstanbul Oyuncu Tayfası’ndan oyunculuk eğitimi aldı ve tekrar Çanakkale’ye dönerek Çanakkale’nin ilk özel tiyatrosu Tiyatro Troya’da oyunculuk eğitimine devam etti. Bu eğitimler neticesinde Son Mektup filminde George karakterini canlandırdı. 2009 yılında girdiği Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 2014 yılında mezun oldu.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top