Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

TOPLUMSAL TRAVMA

Toplumsal travma, sadece olaylardan etkilenen bireyleri etkilemez; yani ateş yalnızca düştüğü yeri yakmaz; doğrudan ve dolaylı temas etmiş ya da tanık olmuş tüm toplum kesimlerine tesir eder. Toplumu sosyal, kültürel ve fiziksel olarak olumsuz etkileyen travmatik olaylar kişilerarası ilişkileri de sarsar.
Ateş düştüğü yeri değil; geçmişi, şimdiyi ve geleceği yakar.

Toplumsal travmanın iyileşmesi için yaşananların toplumsal olarak kabul edilmesi, görülmesi ve toplumsal hafızaya dahil edilmesi gerekir

“Ateş düştüğü yeri yakar” derler. Halbuki ateş düştüğü yerden fazlasına tesir eder. Yanan, ateşe temas eden bir ağaçtan, acının merkezindeki bir yürekten nefret; kökleri hasar alan ormanlar, günü ve geleceği yaralanan nesillerdir. Ateş düştükten sonra ateşe nasıl müdahale edildiği olası travma ve travma sonrası yaşanacakların önüne geçebileceği gibi travmanın etkilerini arttırabilir veya travma sonrası iyileşme sürecini geciktirebilir.

Travma nedir?

Travma, bireyin fiziksel, zihinsel ve duygusal bütünlüğünü tehdit eden, hemen ya da ertelenmiş şekilde etkileri ortaya çıkabilen olay/durumdur. Travma, iç dünyamızın seyrini değiştirirken, esenliğini koruyan güven duygusunun yitirilmesine neden olur. Bilhassa, kişiye yönelik kasıt içeren travmatik olaylar (her türlü şiddet, cinsel ve duygusal istismar, terör vb.) sağlıklı ilişkilerin besin kaynağı güven hissini kökünden koparabilir, aidiyet duygusunu yerle bir ederek derin bir boşluk hissinin içine hapsedebilir. Tanımlanması zor olan bu boşluk duygusu, kara delik gibi çevresindeki tüm duyguları ve hatıraları içine çekerek büyür. İç dünyamızda travmanın etkisinin yarattığı yoğun duygular, yaşananların tamamen algılanmasının, bütünlüklü olarak hatırlanmasının önüne geçer; zihin bulanıklaşır, unutkanlık artar, tekrarlayan rüyalar ve kabuslar uykuların muhalifi haline gelir. Zihni huzursuz eden travma etkileri hayal kırıklığı, kızgınlık, umutsuzluk gibi duygularla harmanlanır. Beden, iç dünyamızda yaşananlara tepkisiz kalamadığında baş ağrısı, migren atakları, kalp çarpıntısı, nefes darlığı, titreme, mide ve bağırsak problemleri gibi fiziksel şikayetler doğabilir. Travma mağdurları gündelik yaşamını sürekli alarm halinde geçirir; gelen her uyarana karşı daima tetiktedir. Ne zihinleri dinlenebilir ne de bedenleri.

Toplumsal travma ve toplumun değişimi

Yaşayan organizma gibi davranan toplumlar da içinde barındırdıkları bireyler gibi travmatik olayları sindirmekte güçlük yaşar ve travma sonrası süreçlerden geçerler. Doğal afet, terör, kaza, savaş, soykırım, etnik, politik ya da cinsiyet ekseninde şiddet gibi olaylar toplumsal travmaları yaratır. Toplumsal travma, sadece olaylardan etkilenen bireyleri etkilemez; yani ateş yalnızca düştüğü yeri yakmaz; doğrudan ve dolaylı temas etmiş ya da tanık olmuş tüm toplum kesimlerine tesir eder. Toplumu sosyal, kültürel ve fiziksel olarak olumsuz etkileyen travmatik olaylar kişilerarası ilişkileri de sarsar. Zira büyük kayıp ve yıkım hissinin ardından sonra doğan dehşet, tedirginlik ve öfke dalga dalga toplumdaki bireylere yayılırken; bireysel travmalarda olduğu gibi acı, donukluk, yabancılaşma, soyutlanma, yalnızlık gibi duygularda toplumun birçok kesimine bulaşmaya başlar. Toplumun güvenliğinden sorumlu mekanizmalar, hayati ve ruhsal bütünlüğü riske atan, terör, ayrımcılık, politik şiddet, savaş, sık yaşanan doğal afetler, adaletin sabote edilmesi ve benzeri travmatik olayların önüne geçemiyorsa, halihazırda travma yaşamış olan toplumlar, derinleşen güvensizlik duygusunun içinde boğulmaya başlar. Toplum tedricen kuşkucu, bağımlı ve pasif hale gelmeye başlar; geleneksel yapı hasar alır, sosyal normal ve etik anlayışta değişimler meydana gelir.

Sosyal güvenin kaybı

Sosyal güven duygusunun kaybolduğu toplumsal travma süreçlerinde, toplumsal yapının işleyişini sağlayan yapılar, kuruluşlar ve devletin sergilediği tutum ve davranışlar travmanın etkisinde belirleyici bir rol oynar. Bireylerde olduğu gibi toplum da yaralarının sarılması için desteğe ihtiyaç duyar. Birlik olma duygusunun teşviki ve dayanışmanın pekiştirmesiyle güven zeminin yeniden inşa edilmesi beklenirken, travmayı görmezden gelmek, inkâr etmek, konuşulmasını engellemek, unutturmaya çalışmak gerginliğin artmasına, daha sık çatışma yaşanmasına, toplum içindeki alt gruplar arası mesafelerin açılmasına, ötekileştirmenin yaygınlaşmasa ve toplumun kendi içinde birbirine yabancılaşmasına neden olabilir.

Toplumsal travmanın iyileşmesi için yaşananların toplumsal olarak kabul edilmesi, görülmesi ve toplumsal hafızaya dahil edilmesi gerekir. Zira, hatırlamak anlamlandırmayı, anlamlandırmak iyileşmeyi sağlar. Başlangıçta anlatılması zor gelen anılar, toplum içinde anlatıldıkça duygular yatışır; duygular yatıştıkça anlamlandırılır; anlamlandırıldıkça yeni anlatılar oluşur. Bu sayede kültürel ve toplumsal travmalarla başa çıkmak kolaylaşır.

 Her kültür, yaşananlarla yüzleşmek, acısını ifade etmek ve onarım için türküler, ritüeller, sembolik eylemler gibi kendine ait ifade biçimlerini kullanabilir. Lakin toplumsal travmaların iyileşmesi için toplumun yaşananlar hakkında açıkça bilgilendirilmesi ve hakikate ulaşmasını sağlamak gerekir. Bilgiye ulaşmanın önüne geçilmesi, gerçeğin çarpıtılması ya da göz ardı edilmesi, zaten güvensiz olan toplumun süreklilik algısının bozulmasına, yaşamın olağan sürdüğü duygusunun yitirilmesine ve travmaya karşı koruyucu olan sosyal tabakaların bozulmasına neden olur. Böylece, sürekli gelecekleri ve güvenlikleri hakkında stres altında hisseden zihinler kaçınma/kaçma yolları ararken, toplumsal bağlar zayıflar, dayanışma azalır, yalnızlık artar ve iyileşmesine olanak verilmeyen travmatik deneyimler nesiller boyunca aktarılır. Ateş düştüğü yeri değil; geçmişi, şimdiyi ve geleceği yakar.

Gençlerde toplumsal travma etkisi

Özellikle, genç demografik grup travmanın psikolojik yansımalarından diğer gruplara göre daha çok etkilenir. Zira, gençlerin belirsiz ve stresle başa çıkma stratejilerini geliştirmek için yeterince zamanları olmamıştır. Yetişkinlere kıyasla henüz kendi hayat görüşlerini ve başa çıkma stratejilerini oluşturmadıklarından, toplumsal travmaya maruz kaldıklarında bağımlılık, yeme bozuklukları, kendine zarar verme davranışı gibi durumlarda artış gözlenebilir. Süreğen toplumsal travmalarda gençler için gelecek hakkında düşünmek, umudu sürdürmek ve uzun vadeli planlar yapmak zorlaşabilir. Diğer bir yandan, sosyal medya ve diğer medya türlerinde diğer gruplara göre daha fazla zaman harcadıklarından, travmatik yaşantıyla ilgili bilgilere ve görüntülere daha sık maruz kalırlar. Kriz anına dair yoğun ve hızlı bilgi akışı temposu bilişi ve sinir sistemi üzerinde baskı oluşturabilir, dolayısıyla önce gençler ve kriz anına aşırı maruz kalan gruplarda toplumsal travmanın etkilerinde artışına neden olabilir.

Toplumsal travma nasıl iyileşir?

Toplumsal travmaya karşı toplumsal onarımın sunulabilmesi için ilk olarak toplumsal yüzleşmenin önünü açacak ve iyileşmeye katkıda bulunacak adalet sistemi işleyişi hakkaniyetli olmalıdır. Yaşananlara dair haberlerin saklanması değil, tersine hakikatin kamusal bilgi olarak sunulması gerekir. Aksi durumda, travmanın iyileşmesi için ihtiyaç olan güven zemini yerinden oynar; şüphe, korku ve belirsizlik atmosfere yayılır.

Toplumsal onarım için bir diğer unsur, toplumsal travmatik olayın failleri ve dolaylı mesulleri adalet önüne çıkarılması ve yargılanmasıdır. Adaletin sağlıklı işleyişi, toplum içi yeniden güvenli bağ kurmayı kolaylaştıracak, daha hızlı toplumsal iyileşmenin yolunu açacaktır. Öte yandan, yaşanan acıların ardından hayatta kalanlara maddi ve manevi olarak telafi sunulması da geleceğe dair korku ve tetikte yaşamanın önüne geçer ve -bilhassa gelecek nesiller için- umut etmenin ve uzun vadeli planlar kurmanın önünü açabilir.

Özellikle terör gibi toplumsal travmalar olabildiğinde çok insan üzerinde olumsuz etki etmeyi hedefleyerek, toplumun sessizleştirilmesini ister. Sessizlik, inkâr ya da yok saymak, yaşanan olaylardan etkilenmediğimiz sanrısı yaratsa da konuşamamak, acı veren olayların travmatik etkileri arttırır. Yaşananlar toplum tarafından kabul edilir ve toplumun güven mekanizmaları görülür kılınırsa toplumsal iyileşme başlayacaktır. Aksi halde, ateş düştüğü yeri değil; ateşin varlığı bilen herkesi yakabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi