Hüseyin Tapınç

Hüseyin Tapınç

Üçüncü sayfa

Sosyal medya platformlarının akışları bazen ilginç, bazen şaşırtıcı ve sevindirici, bazen de çok rahatsız edici tesadüflerle dolu anlar yaşatabiliyor. Arka arkaya gelen bu tür içerikler bir anda hayata ayna tutuyor. 

Geçtiğimiz cuma günü bu tür bir deneyimi yaşadım. Son derece rahatsız edici bir şekilde Twitter (benim için hâlâ adı öyle) akışında üç haber arka arkaya önüme düştü. 

İlk haberde Mardinli bir kişinin demir çubukla bir yavru köpeği başına vura vura vahşice öldürdüğü anlatılıyordu. Hemen ardından gelen ikinci haberde de İstanbul’da yaşanan bir olayda, kısa mesafe gitmeyen bir taksicinin dövdüğü kişinin öldüğü ve bunun karşılığında taksiciye ev hapsi cezasının verildiği yazıyordu. Bu iki haberin ardından gelen haberde de uzaklaştırma kararı bulunan erkek tarafından vurulan Havva Altınöz’ün 112 günlük yaşam mücadelesini kaybettiğine yer veriliyordu.

Hayatımızda ne kadar çok kadın ve LGBTİ+ birey cinayeti işlendiğinin ve bu kişilere karşı uygulanan şiddetin sıradanlaştığının; ne kadar çok sayıda çocuğun tacize uğradığının ve hayvanlara yönelik şiddetin her geçen gün yaygınlaştığının farkındayız, değil mi? 

Neredeyse her gün, İstanbul’dan Bodrum’a, yurdun dört bir yanında sokak çatışmalarında hayatını kaybeden ya da yaralanan insanların haberlerini okuyoruz. Ankara’da son zamanlarda yaşanan bir olayda, birileri ellerindeki döner bıçakları ile bir kişiyi köşeye sıkıştırdı ve üzerine silah da sıktıktan sonra elini kolunu sallayarak taksiye binip olay yerinden uzaklaşabildi. Çeşme’de ya da başka bir bölgedeki bir eğlence mekânına düzenlenen bir silahlı saldırı günlük haber akışlarının rutini haline geldi. Gerçek ya da oyuncak silahlarla ve hatta Kalaşnikoflarla göstere göstere sokaklarda dolaşılması kanıksanan bir şehir manzarasına dönüştü. 

Hayatımız üçüncü sayfa haberlerine döndü.

Şiddetin bu denli sıradanlaştığı, yaygınlaştığı ve olağanlaştı(rıldı)ğı bir toplumda içinde bulunduğumuz dönemin en sembolik şiddet haberi geçtiğimiz aylarda izlediğimiz bir videodur. 

“25 sene önce doktorlar bizi azarlardı. Şu an biz doktor dövüyoruz. Şu an doktorları beğenmiyoruz, doktor dövüyoruz. O rahatlıktayız. Bunun daha ötesi yok” diyen kadın vatandaşın konuşması, sahip olduğu özgüven, o konuşmada takındığı üslup, jest ve mimikleri bugünün Türkiye’sini yansıtıyor. 

Şiddetin sıradanlaşmasının, yaygınlaşmasının ve hatta sağlık çalışanlarına karşı uygulanan şiddetle örneklendirdiğim gibi, şiddetin kutsanmasının temelinde farklı nedenler yatmaktadır.

Bu noktada, en büyük payı hiç kuşkusuz adaletin yeterince işlemediği ve işlenen suçların cezasız kalacağına dair duyulan inanç almaktadır.

Toplumun önemli bir kısmı sadece hukukun değil, tüm toplumsal kurumlardaki adil işleyişin artık tamamen yok olduğuna inanıyor. Adaletsizlik, kural tanımazlık ve yapılanların cezalandırılmayıp, yapanın yanına kâr kalacağına dair duyulan inanç; insanları çözümün ya kendi içlerinde ya da sistem dışı güçlerde olduğuna her geçen gün daha çok inandırıyor.

Dünya Değerler Araştırması’na göre, 1990 yılında 15 yaş ve üzeri nüfusun yüzde 63’ü mahkemelere ve adalet sistemine güven duyarken, bu oran 2007 ve 2018 yıllarında geçmiş senelere kıyasla artış göstermiş ve benzer bir düzeyde tutunmayı başarmıştı. Bu araştırmalar toplumun yüzde 74’ünün bu sosyal kurumlara güven duyduğunu gösteriyordu.

Daha yakın bir döneme geldiğimizde ise, 18 yaş ve üzeri nüfus arasında Kadir Has Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen Türkiye Eğilimleri Araştırması’na göre, 2019 yılında toplumun yüzde 59’u yargı kurumlarına güven duyarken, 2021 yılında bu oran yüzde 48’e düşmüş bulunuyordu. 

Aynı şekilde, Sia Insight tarafından 18 yaş ve üzeri metropol illeri nüfusu arasında her ay düzenli olarak gerçekleştirilen Ekonomik Gündem Araştırması verilerine göre, mahkemelere ve adalet sistemine güven duyanların oranı geçtiğimiz yılın sonunda yüzde 50 olarak ölçülmüştü. 

Bu ve benzeri örnekler, hukuk kurumuna ve adalet anlayışına duyulan güvenin toplumda hızla azaldığını net bir şekilde gösteriyor. Üstelik bu veriler bireysel silahlanma oranlarının yükselişine paralel bir yapı sergiliyor. 

Devlet kurumları da Umut Vakfı gibi sivil toplum kuruluşları da ülkedeki bireysel silahlanmanın hızla arttığını, ruhsatlı ve özellikle ruhsatsız silah sahipliğinin yaygınlaştığını somut verilerle toplumla paylaşıyor. Bireysel silahlanma konusunda Türkiye’nin dünyada onuncu ve Avrupa’da ikinci ülke konumunda olduğunu iddia eden kuruluşlar bulunuyor. Ruhsatsız silahlanma konusunda ise, Türkiye’nin Avrupa’da birinci sırayı aldığı görülüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, kadın cinayetlerinde ateşli silahların rolünü net bir şekilde ortaya koyan çalışmalar yapıyor.  

Hukuk sistemine duyulan güvensizliğin ve adalet yoksunluğunun öncelikli kurbanları kadınlar, çocuklar, LGBTİ+ bireyler ve hayvanlar. Hukukun üstünlüğü toplumda yeniden sağlanmadıkça, hayatımız üçüncü sayfa haberlerinin bir parçası olmaya aday; hiçbirimiz o sayfaya uzak değiliz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hüseyin Tapınç Arşivi

Ayna

21 Mart 2024 Perşembe 07:00