VATANDAŞIN RETROSU NE SÖYLÜYOR?

Bir yanda kadın-erkek eşitliği, hayvan hakları, demokrasi, LGBTİ+ hakları, sığınmacılar, çevre kirliliği ve hukuk konusunda politik doğruculuk yapacaksın; diğer yandan da bunları yaparken aklınıza gelmeyen kafanızda oluşturduğunuz ‘Anadolu gerçekliğini’, iş adayın beyefendi ve nazik olmasına gelince herkese olumsuz diye dayatacaksın. Hadi canım sen de!

Bu ara hepimiz biraz gerginiz. Yok yok, aslında bayağı sinirliyiz. Merkür yakınımızdan geçtiği ve ay çekimi başladığından ruhani tarafımız bizi değişime zorluyor. 5 vakte kadar 3 vakit daha çıkacak. O değil de ne olacak Aslan Burcu’nun Venüs’ün pozisyonundaki konumu. İkizler biraz daha rahat atlatacak belki ama Oğlak burcundakilerin anlamlandıramadıkları ruh hali sürecek. Jüpiter etkisiyle Koç burcu ormanı ele geçirmek isteyecek ama Aslan son bir hamleyle krallığını kaptırmamak için kükreyecek. Oğlak, Balık, Yengeç bu duruma sinirlenip Yay’ı kaptığı gibi ormanda söz hakkı almak için birleşecek.

Seçimler yaklaşırken ortalık kızışıyor, ortaklık kızışıyor. Bu da tabii beraberinde adaylar üzerindeki tartışmaları alevlendiriyor. Herkes bir şekilde ya adayı tarif ediyor; ya da direkt aday ismi zikrediyor. Her vatandaş, istediğini söyleyebilir, kafasındaki veya gönlündeki ismin aday yapılmasını isteyebilir. Buraya kadar sorun yok.

Sorun şurada başlıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık konusu tartışılırken bazı ‘entel’ kesimin “Ama o çok nazik, masaya yumruğunu vurmuyor, bağırmıyor. Had bildirmiyor!” diyerek adaylığa karşı çıkması! Hani politik neden söylersin anlarım, tartışılır da ama bir adaya “Beyefendi adamsın, senden olmaz” demek nasıl bir seviye? Bunlar ‘Bazı kesimlerce’ o kadar çok dillendirildi ki en sonunda Kemal Kılıçdaroğlu “Bana çok iyi kalplisin, kibarsın ama.. diyen vatandaşlarımız oluyor. Saygı duyuyorum fakat celladımıza benzeyerek mi değişim getireceğiz bu ülkeye? Suçluya hep birlikte dikleniriz. Milletime ise kibar olmaya, boynum kıldan ince olmaya devam edeceğim. Bu saatten sonra değişemem” ifadesini kullandı.

Bunu diyenler, birisi kendisine had bildirse veya sesini yükseltse basıyor yaygarayı. Bir kumpanya patlatıyor ki sanırsın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini kendisi bizzat yazmış. Bir anlatıyor, bir anlatıyor ki demokratik ülkeleri, dersin icadında bu da vardı demokrasinin. Avrupa ülkelerinden bir örnekler sıralıyor ki sanırsın Avrupa Birliği kurulurken bundan onay almışlar!

E peki be adam/kadın, kendine ve Norveçliye layık gördüğünü, kendi halkına niye görmezsin? İsveçlinin yaşama standardını söyleyip, kendi ülkende neden bunu istemezsin? Bir İngiliz’in kendisini, Başbakanlarıyla aynı haklara sahip hissetmesini örnek gösteriyorsunuz da kendi vatandaşınıza bunu niye göstermiyorsun? Almanya’da söz hakkı eşitliğinden demleme yapıyorsun da Türkiye’de bu durum karşına çıkınca niye sodayla gargara yapıyorsun? Aslında aynı meseleyi farklı şekilde iktidar da söylemiyor mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan yurt dışına daha iyi yaşamak, daha özgür hareket etmek ve huzurlu yürümek için yurt dışına gidenlere “sufli” (aşağı-bayağı) demedi mi? O halde siz neden iktidarı eleştiriyorsunuz? Aynı şeyi o da istemiş olmuyor mu?! Sonuçta aynı gemide değil miyiz yoksa?

Cumhurbaşkanı başta olmak üzere seçilmişleri her an her yerde görmemeyi istemek demokratik bir talep gibi gelmiyor mu sizlere? Buradan aday adayları ve isimlerden bağımsız olarak konuşulması gereken bunlar değil mi? tek adamlıktan, çok insancıllığa geçmek bu mahalleleşmeler ve kutuplaşmalarda ihtiyacımız olan nefes alma dönemi değil mi?

POLİTİK PORNO MADRABAZLIĞI

Tek adamı tek adamlar yaratarak yenerseniz sonuç aynı olur. Başka bir sonuç beklemek de -en naif şekilde ifade etmek gerekirse- ancak saflık olur. Burada asıl konuşulması gereken yer; kamu kaynaklarının toplumsal sınıflar ve katmanlar arasında nasıl paylaştırılacağıdır. Herkes için demokrasi; herkese demokrasidir. Sadece yasalar önünde değil; fırsatlar karşısında da eşitliktir. İnsan onuru ve haysiyetidir. Avrupa Birliği süreci ve demokrasi tutumudur. Siyasetin temelinde bu yatar. Tercihler ve sonuçlarımızın ortalaması olacağız. Tüm mesele bu. 

Şunu anlamakta zorlanılması ve kendimize halen bunun reva görülmesi ise başka bir makus talihimiz olsa gerek. Masaya yumruğunu vuran lider istemeyen milyonlar var. Halen anlamadınız mı? Masada patlamış yumruk sesi duymak falan istemiyoruz artık! Masada patlat yumruğu, kamera kaydı bitince arka odada aynı müteahhitlerle pazarlık yapmaya devam et; yumruğu indirdim dediğin gruplarla dirsek temasını sürdür. Sen de ekran başında politik porno izledim deyip rahatla öyle mi?

Aday belirleme konusunda ahkam sahiplerinin asıl işi bu döngüyü kırmak değil mi? Burada salt bir aday adayları süreçleri eleştirisi yok elbet. İşaret parmağına değil; gösterdiği yere radarları çevirmekte fayda var. Bunu diyerek böyle bir toplumsal beklenti yaratılıyor. Bu beklenti ve “masa yumrukçusu” aday profili birbirine benzemeye başlar, sonra da kendilerine benzemeyeni bir güzel ‘benzetmeye’ koyulurlar. Bu böyledir. Nokta!

Türkiye’de zarafetin, zafiyet gibi algılandığı bir gerçek. Bu kokuşmuşluk bize ne söylüyor? Bataklığa uygun bir adaya mı, bataklığı kurutacak bir adaya mı ihtiyacımız var? Vasatın isteklerine göre mi aday belirlemeliyiz; yoksa zarafeti, olduğu gibi zarafet olarak algılayacak, nezaketi zayıflık olarak görmeyecek bir ideali temsil edecek birisini mi aday göstermeliyiz?

Tekrar belirtmekte fayda var; yazının ana amacı aday isimleri üzerinden bir tartışma değil. Yaşanan kısır döngünün sonuçlarının toplum olarak benzer krizlere tekrar yol açacağını söylemek. Aday ismi telaffuz edilirken siyasetin gerçekliğiyle beraber, politika yapıcılarının görevlerini görmezden gelmemek ama. Politika çoğunluk ne istiyorsa, nasıl davranıyorsa ona uygun pozisyon almak demek değildir. Politika; ideal vatandaş profilini ve davranış kalıplarını da halkın öznesi yapabilme becerisinden geçer.

ÖNCE SEN DEĞİŞ SONRA DEĞİŞİM İSTE

Vatandaş! Sen trafikteki magandadan, sıra beklerken önüne geçen saygısızdan, hakkını yiyen kodamandan, eğitimsiz idarecilerden, cehaletin kolektif hale gelmesinden, organize hödüklükten, TV’deki rezaletlerden, küfürden, kaba kuvvetten, gazetelerdeki seviyesizliklerden yorulup usanmadın mı? Bu profillere uygun aday arama/uydurma çaban niye? İsimden çok, sistemin problem olduğunu anlamama gayreti neden?

Çıkıp söylesene “Ben bana parmak sallayan, ha bire had bildiren, asan kesen birini değil; işini yapan, sadece ülkenin ve halkın çıkarları için masaya yumruğunu vuran, sesini bana değil, beni sömürenlere yükselten, ha bire ekranda görmeyeceğim, az ve öz konuşan, herkesin Cumhurbaşkanı olan birisini görmek istiyorum” diye! Bunu söylemek ve talep etmek sadece sizi vasattan ayırmaz, bir vatandaş olarak nasıl yaşamak istediğinizi de tüm adaylara bir güzel dayatır! Daha önemlisi toplumda bir alternatif olur, söylem geliştirir ve seçimin sonucunu belirleyecek olan kararsızlar üzerinde de çok olumlu bir etki bırakır. Değişim söylemde ve kendinde başlamalı. 2023'te 6 milyon oy kullanacak olan Z Kuşağı'nın da parmak sallayan lider istemediğini de not edelim. 

Bir yanda kadın-erkek eşitliği, hayvan hakları, demokrasi, LGBTİ+ hakları, sığınmacılar, çevre kirliliği ve hukuk konusunda politik doğruculuk yapacaksın; diğer yandan da bunları yaparken aklınıza gelmeyen kafanızda oluşturduğunuz ‘Anadolu gerçekliğini’, iş adayın beyefendi ve nazik olmasına gelince herkese olumsuz diye dayatacaksın. Hadi canım sen de!

İşin ÖZ’eti; Merkür kendi halinde 4 milyardan fazla yıldır dönüyor. Merkür’ün bizimle ilgilendiğini ya da bizi aşağı çektiğini hiç zannetmiyorum. Bizi dibe çekse çekse vasatlık retrosu çeker arkadaş!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi