Oya Özarslan
Coronavirüs Telefonla İzleme Uygulamaları: Güvenlik mi özgürlük mü?
Her güvenlik sorunuyla karşılaştığımızda bize şu soru sorulur, güvenlik mi özgürlük mü? Tabii ki yanıtımız belli, ikisi de! Ancak gerçekte böyle olmuyor maalesef, güvenlik kaygısının yüksek olduğu dönemlerde insanlar özgürlüklerinden vazgeçmeye daha kolay razı oluyorlar.
Covid-19 pandemisi ve sağlığın bir güvenlik tehdidi haline gelmesi dolayısıyla tüm dünyada insanlar kendilerini bu soruyla karşı karşıya buldu. Ve dünyada salgınla mücadele için bir çok devletin kullandığı yeni bir yöntem ortaya çıktı. Telefonlara indirilebilen digital bir izleme uygulamasıyla çevrenizde bulunan yerlerde salgının nasıl yayıldığını görebiliyorsunuz. Bu uygulamanın Güney Kore gibi ülkelerde başarıyla uygulanarak salgınla mücadeleye çok yardımcı olduğu ve hastalığın yayılmasını önlediği belirtildi.
Ancak Corona virüs izleme uygulamaları da hayattaki her şeyde olduğu gibi karşılıksız değil! Uygulamayı kullandığınızda belirli ödünler vererek, kendinizle ilgili bilgi veriyorsunuz. Ve ister istemez şu sorular geliyor akla; bu bilgilerinize ne oluyor, uygulama ne kadar güvenli, takip ediliyor musunuz?
Şu ana kadar Avustralyadan İsrail’e, Singapur’dan Almanya’ya, Çin’den ülkemize kadar bir çok ülke bu telefon izleme uygulamalarını başlattı. Ancak herkesin görüş birliğinde olduğu bir husus var, yeterince kişi tarafından indirilmezse bu uygulamalar etkili olamıyor. Bu uygulamaların başarılı olabilmesi için çok fazla kişi tarafından indirilmesi ve kullanmaya başlanması önşart niteliğinde. Örneğin, Avustralya’daki CovidSafe uygulaması için nüfusun en az yüzde kırkının telefonuna bu uygulamayı indirmesi ve gerekli bildirimleri açarak kullanmaya başlaması gerektiği belirtildi . Singapur’daki TraceTogether uygulamasında ise 1 Nisan tarihindeki bilgilere göre 1 milyonun üzerinde kişi bu uygulamayı indirmiş, ancak Singapur Kalkınma Bakanlığı uygulamanın etkin olması için nüfusun en az üçte birinin bu uygulamayı indirmesi gerektiğini belirtti.
Uygulamayı indirmek için ise güven şart, yani bulunduğunuz ülkedeki sisteme güvenmelisiniz. Devletin sizi takip etmeyeceğine, bu bilgileri saklayarak aleyhinizde kullanmayacağına ve haklarınızın korunacağına güvenmelisiniz. Bir çok demokratik ülke, vatandaşlarına güven sağlamak için bu uygulamayla ilgili çeşitli yasal güvenceleri önceden vererek uygulamayı kullanıma açtı. Öncelikle kişisel verilerin gizliliğine ilişkin bütün yasal düzenlemelerde olduğu gibi sadece ilgili olan ve ihtiyaç duyulan bilginin toplanması gerek. Örn, Singapurda uygulamayı indiren kişinin sadece cep telefonu numarasının toplanacağı belirtildi, kişinin kimlik bilgisi ve bulunduğu yer dahi devlet tarafından toplanan ya da kullanılan bilgiler arasında değil. Telefon numaranız üzerinden eğer enfekte olmuş pozitif çıkan birisiyle yakın temas haline geçerseniz Singapur Sağlık Bakanlığı size bunu hemen bildiriyor.
Ayrıca kişisel bilgilerin gizliliği açısından vatandaşa yeterli güvence verebilmesi için, uygulamanın açık kaynak kodlu olması, bu izlemenin sürekli olmaması, belirli bir süreyle sınırlı olması ve Pandemiden sonra tüm bilgilerin silinmesi gerekli. Örneğin Avustralya’da bu COVID-19 izleme uygulaması ile ilgili çıkarılan yasal düzenlemeye göre, izleme ancak Mayıs ayı sonuna kadar geçerli ve hükümet Mayıs sonundan itibaren tüm bilgileri sileceğini ve kullanmayacağını taahhüt ediyor.
Çin gibi ülkelerde, yüz tanıma ve izleme teknikleriyle kişilerden elde edilen bilginin sansür ve en temel haklarının engellenmesi için kullanıldığı ve digital diktatörlüklere geçişin çok kolay olduğu dikkate alınırsa, bu konuda sıkı yasal güvencelere ihtiyaç duyulduğu açık.
Ülkemizdeki “Hayat Eve Sığar” uygulaması geliştirildikten sonraki Aydınlatma Metninde bulunan bilgilere göre ise bu uygulama için TC Kimlik Numarası, baba adı ve doğum tarihi, GSM numarası, konum verisi, sağlık verisi, meslek verisi gibi bir çok bilgi istenmekte ve kullanılmaktadır. Ayrıca bu bilgilerin diğer devlet kurumları, İçişleri Bakanlığı ve kolluk kuvvetleriyle de paylaşılacağı belirtilmekte. Uygulamaya yüklenen bilgilerin ne kadar süreyle saklanacağı, sonunda silinip silinmeyeceği gibi güvenceler konusunda ise hiçbir açıklık yok.
Hayat Eve Sığar uygulamasıyla ilgili çevremdeki bir çok kişinin hükümete güvenmediği için bu uygulamayı indirmeye niyetli olmadığını gördüm. Telekom şirketlerinin telefonunuzla ilgili tüm bilgileri devlet kurumlarına istendiği anda teslim etmek durumunda olduğu, bir kararla binlerce kişinin toptan ve uzun süreli dinlemeye maruz kalabildiği, ya da mahkeme dosyalarında izinsiz dinleme ve takiplerin delil olarak sunulduğu bizim gibi bir ülkede, sisteme duyulan güvensizlik gayet anlaşılabilir bir şey. Ve bu yüzden dünyadaki benzerlerine göre bu uygulamanın başarısını sisteme duyulan güvensizlik belirleyebilir.
Baştaki soruya geri dönersek, güvenlik mi özgürlük mü, tabi ikisi birden. Tüm demokratik güvenceleri talep ederek ve herhangi bir haktan da vazgeçmek zorunda kalmadan..