İskender Özturanlı

İskender Özturanlı

Göç’ün intikamı

Düzenin yarattığı en büyük tuzaklardan biri, kendi sıkıntına başka insanların neden olduğunu size inandırmaktır. Size böyle bir illüzyonu satarlar. Yoksulluğun, çaresizliğin, savaşların ve yıkımların ülkelerinden kaçmak zorunda bıraktığı insanları sizin işsiz kalmanıza, aşsız kalmanıza neden olduğunu zannettirirler. Sizi kendinizden daha kötü durumda olan ile sınarlar, onun tartısına vurup sizi tartarlar. Sizi sizden daha iyi olan ve gün geçtikçe değeri artan konutlarla, günlük tüketimi başkalarının neredeyse yıllık gelirine eş değer olanlarla, bankada finansal atraksiyonlarla oturduğu yerden kazananlarla sınamazlar.
Siz yoksullaşırken, güvencesiz hale gelirken, işsiz kalırken, borcunuz asla ödenemez boyutlara giderken diğerlerinin hiç kabahati yoktur da sınırlarınıza dayanmış Afgan mülteciler, her kabahatin ucunda kolayca suçlanıveren şu sokaklarda su satan, lağımlar arasında en kaba işleri yapan Suriyelilerdir ya bütün sorun.
Bir taraftan sınırlarımıza akın edenleri “Arap’tır çoraptır diye küçümseyen kibir, diğer yandan muazzam bir ırkçılıkla her türlü şüphede dışarıdan geleni suçlayan kadim paranoya. Diğer taraftan çiftliklerinde en ağır işleri, restoranlarının bulaşıkhanelerinde, Bayrampaşa’dan Zeytinburnu’na merdivenaltı deri ve tekstil atölyelerinde bu sınırlardan girerken “tu kaka” ettiği insanları sofrasında oturtmadan, paylaşmadan halinden memnun çalıştırır, sömürür. Refah devletlerinin yüzde biri kadar bir maliyetle çalıştırdığı bu insanların ürettiklerini refah devletlerinin banka hesapları kabarık tüketicilerine muazzam kârlarla satar. Sonra döner ve ülkedeki işgücüne de iş beğenmiyorlar, ücret beğenmiyorlar diye söylenirler de üstelik.
İnsanlar, yıllardır eskimemiş bu kadim hayal oyununda sistemle ve gerçeklerle yüzleşmektense ekonomi politikalarını sanal bir hayal tahteravallisi üzerinde gölgeleyen ekonomistler, siyasetçiler tarafından oyalanıp dururlar.
Bu bilim sahtedir.
Küreselleşmeyi paranın, servetin, bilginin ve finansın dolaşımı olarak alkışlayanlar, vergileri oradan oraya dolaştırarak azaltıp yok etme maharetine başarı diye alkış tutanlar, işgücünü neresi en maliyetsiz ise orada sömüren aklı rekabetçi örgütlenme diye göklere çıkaranlar, ticaretin emlak alımın, arazileri kapatmanın en muhteşem hallerini sınırsız bir dünya olarak ululayanlar, insan hareketlerinin küreselleşmesine, insanın göçüne ket vurmaya kalkarlar.
Oysa bu ülkenin insanını işsiz ve aç bırakan kapılarda sürünen mülteciler değil marinalarda gıptayla izledikleri ne üretim, ne yatırım anlamına gelmeyen servetin eşitsizliğini yeniden yeniden artıran, üretilen değeri temellük eden, gasp eden bu asalak küresel sınıftır.
Sizi dara düşüren servetine servet katandır sizden daha yoksul olan değil. Sizin kaybettiklerinizin gittiği yere bakarsanız orada göreceksiniz, bu detayı.
Günümüz dünyasının hem en yağlı nallı yalanı hem de en acı gerçeğidir bu.
Elbette batılı refah devletleri ikiyüzlüdür.
Elbette bizdekiler ise sömürgenliğin en katmerlisini uygulama adına aday olmaktadırlar.
Batı’nın refahı sınırların kapalı olmasından kaynaklanmıştır bugüne dek, değişen budur. Bugün bu büyük yer değiştirme günümüz dünyasını hem tehdit etmekte hem de yeni bir dünyanın gelmekte olduğunu göstermektedir.
Kapitalizm burnunun dibinde sosyalist tehdit ile baş etmeye çalışırken, kendi işçi sınıfını ve emekçisini sınırlarını kapatarak, sistemini ve refah devletini müşevvik bir hale getirdi. Küreselleşme adı altında kendi fazlasını dünyanın en öte noktalarında dolaştırırken ve kamusal alandan kaçırırken, serbest piyasa diye göklere çıkardığı sistemin aslında bir göç kontrolü sistemi olduğu gerçeğini gözlerden kaçırdı.
Ünlü Koreli ekonomist Ha Joon Chang “Zengin ve fakir ülkelerdeki maaşlar arasındaki uçurumun aslında sadece bireysel üretkenlikteki farklılıkta değil göç kontrolünden kaynaklandığını ortaya koyar. “Göç serbest olsaydı” der Chang “Zengin ülkelerdeki çalışanların çoğunun yerine fakir ülkelerdeki çalışanlar gelirdi…”
Onun verdiği ünlü örneği son kez aktaralım:
“Yeni Delhi’deki 18 rupi alan bir otobüs şoförü ile Stockholm’deki 180 kron alan şoför arasında ne bireysel değer, ne de ekonomik değer arasında hiçbir fark yoktur aslında. 2009 rakamlarıyla Rupi’ye vurulursa, bir ücret diğerinden 870 kat fazladır… Zengin ülke vatandaşlarının büyük çoğunluğunun yaşam standartları işgücü piyasaları üzerindeki acımasız kontrole, başka deyişle göç kontrolüne bağlı…”
Bugün bu kontrol artık parçalanmıştır. Sistem çok ciddi bir tektonik sarsılma içindedir.
Haşin küreselleşmeden bugün ters küreselleşme tarihsel intikamını alıyor, Doğu’ya kaçan emek gücü daha yoksul ve sömürülebilir bir halde Batı’ya avdet ediyor. Batı bu insanları almıyor ve bu insanlar bizim ülkemizde park ediyorlar. Bu hazin bir hikâye aslında.
İlginç olan ne olup bittiğinin birçok kişi farkında değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İskender Özturanlı Arşivi