Hükumet De Dolarize Oldu!

‘Dolarize olmak’ kavramının açıklamasını yazının en sonuna bırakıyorum. Öncelikle Türkiye’nin bu noktaya nasıl geldiğini ve hükumetin bu girdaba neden tutulduğunu ifade etmek istiyorum.
Her şey dış borçla başlıyor. Hükumetler döviz cinsi giderlerini karşılamak için dış borç alabilirler; fakat dış borcun maliyet avantajını, gelirlerinin döviz cinsini ve yüksek dış borcun politik sonuçlarını da düşünmeli.
Türkiye’yi oluşturan parçalar olan merkezi hükumet, yerel yönetimler, Merkez Bankası (TCMB), kamu bankaları, özel bankalar, banka dışı finansal kuruluşlar, reel sektör ve hane halkının dış borcu; en güncel veri olan 2019 sonu itibarıyla 437 milyar dolar. Bu borcun GSYH’ye oranı %58 ve yılsonu itibarıyla Cumhuriyet tarihinin en yükseği. Bu borca karşılık elbette döviz cinsi varlıklarımız da var; netleştirince geriye 245 milyar dolarlık borç kalıyor.
Borcun vadesi de önemlidir, çünkü itfa günü yaklaştıkça borcu geri ödeyememe veya yeni borçla çevirememe riski oluşabilir. 1 yıldan kısa vadeli dış borcun miktarı TCMB Mart 2020 verilerine göre 169 milyar dolar. Bu borcun 8 milyar doları TCMB’nin, tabii buna 40 milyar doları aşmış swap dahil değil. Çünkü swap TL verip karşılığında döviz alınarak yapılıyor; her ne kadar karşı tarafın aldığı TL umurunda olmasa da teknik olarak borç sayılmıyor (ama pratikte borç).
Bu kısa vadeli borcun 31 milyar doları kamu, 45 milyar doları ise özel bankaların. 7 milyar doları ise bankacılık dışı finansal kesimin. Gelelim finans dışı özel sektöre; yani reel sektöre. Borcun miktarı 70 milyar dolar ve bunun 54 milyarı ticari kredi ki onun da 50 milyar doları ithalat borcu. Bu borcu ödeyemediğinizde ithalat yapamadığımızı; dışa bağlı olduğumuz sektörleri ve hatta tarımsal birçok ürünün dahi yurt dışından alındığını hatırlatalım.
Peki neden? Çünkü uzunca yıllar düşük faiz olanağından ötürü döviz cinsi krediler tercih edildi. Ardından hükumetin bir taraftan TL’yi destekleyen diğer taraftan faizleri düşüren politikası sonucu; vatandaşlar TL mevduat yerine döviz tevdiat hesaplarına (DTH) yöneldi. Böylece güven eksikliğine ve kur ataklarına bağlı olarak reel sektörün ardından vatandaş da dolarize oldu.
Aynı dönemde mega proje ihalelerini hükumet döviz cinsi yapıyor; iktidarının ilk yıllarındaki döviz cinsi kamu borcunu azaltma politikasını ise terk ediyordu. 2017 yılı ile birlikte, hükumet bir adım daha giderek, iç piyasadan da döviz cinsi borçlanmaya başladı. Hâlbuki bu kötü alışkanlık 2001 krizinde büyük hasarlara yol açmıştı. Şu anda iç borcun yaklaşık 19 milyar doları döviz ve altın cinsi. Yani tek sorun rekor düzeyde dış borç ve hatta onu ödemek için yapılmış rekor düzeyde (64 milyar dolar) özelleştirme ve özel sektörün de varlıklarını yabancılara satması değil. Hazine’nin kamu-özel iş birliği şeklinde yürütülen döviz cinsi garantilerinin (köprü, otoyol, hastane ve havalimanı) biliyorduk, şimdi görüyoruz ki iç ve dış borç ayrımı da yetmiyor; her taraftan döviz borcu çıkıyor. Hiç mi iyi bir şey yok derseniz; hemen söyleyeyim; dış borcun da yaklaşık 2 milyar dolar kadarı TL cinsi; onu isterseniz hesaplardan düşebilirsiniz.
En başa dönelim; dolarizasyon ne demek? Kısaca para ikamesi yani bir ülkede yaşayanların yabancı para birimlerini kendi paraları yerine ve/veya paralel olarak kullanmaları. Hükumet iç piyasadan döviz borçlanırsa, ihalelerini döviz cinsi yaparsa; kamu borcunun döviz kısmı %53,2’ye çıkararak 2001 krizi günlerine ulaşır. İşte buna hükumetin dolarize olması diyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Murat Kubilay Arşivi