Masada Olmayanlara Odaklanmak Gerekiyor!

Masada Olmayanlara Odaklanmak Gerekiyor!
Millet İttifakı bileşenleri masada nasıl dizileceklerini tartışadursunlar, Türkiye’nin kaderini marjinal duruşları dolayısıyla masada olmaya hak kazanamayan, belki de taktiksel olarak olmaması daha hayırlı görülen siyasi irade...

Millet İttifakı bileşenleri masada nasıl dizileceklerini tartışadursunlar, Türkiye’nin kaderini marjinal duruşları dolayısıyla masada olmaya hak kazanamayan, belki de taktiksel olarak olmaması daha hayırlı görülen siyasi irade belirleyecektir. Böyle olduğunun siyasi iktidar da farkında ve kazanmak için her şeyi yapabilme potansiyeline sahip olduğunu da İstanbul seçimleri öncesinde Osman Öcalan’ı TRT ekranlarına çıkararak göstermişti. Kırmızı çizgisi “Kürt Siyasi Hareketi” olan ve bir robota vatandaşlık verdikleri için meclis kürsüsünden Suudi Arabistan’a bile ayar verebilen Devlet Bey’den bu konuda şöyle namına yakışır bir açıklama geldiğini hatırlamıyorum. Seçim hesaplarının, ontolojik kimliklerini, güya ideoloji kazanında eriten şahsiyetleri dahi ne hâle soktuğunun görülmesi açısından oldukça dikkat çekici bir durum…

Ezcümle söz konusu ittifak için Tayyip Erdoğan pragmatizminin gazabına uğrayarak sapır sapır dökülen “Siyasal İslamcı” çizginin temsilcilerinden daha mühim, belirleyici ve güçlü bir taraf olduğunun altını çizmeye çalışıyorum. Tercihlerinin belirleyiciliği bağlamında siyasi iktidarın odağında olan Kürt toplumunun, ittifakın ajandasında önemli bir yeri olması gerekiyor. Demirtaş’ın, Öcalan’a şikâyet edilmesinin ve kapatma davasının, bu farkındalığın siyasi ve hukuki çıktıları olduğunun anlaşılması, arada kaldığı aşikâr olan bir toplumun kucaklanması, bu döneme özgü olmayan resmi ideolojiden uzaklaşmanın şart olduğunun idrak edilmesi ve buna göre politika üretilmesi lazım.

“Bu döneme özgü olamayan resmi ideolojiden uzaklaşmak” bahsini biraz daha açalım isterseniz. CHP Milletvekili Kerim İncedayı, 1949 senesinde yaptığı açıklamada, “Doğu vilayetlerinde millet cahildir. Türkçe konuşamamaktadır. Seçim günlerinde buralarda jandarma vasıtası ile tedbir almazsak o cahil halk, reylerini Haso’ya veya Memo’ya verirler.” diyor. Yani bir toplumu kontrol altına almanın, o toplumun tercihlerini ve siyasi yönelimini belirlemekten geçtiği düşüncesini faş ediyor. Asırlık demokrasi mücadelemiz ile geldiğimiz noktada ise yine resmi ideolojinin temsilcilerinin söylemi değilse bile tutumu, aynı şeyin bu defa zımnen yapılmaya çalışıldığını gösteriyor. Bizzat Tayyip Erdoğan’ın “Edirne’deki, İmralı’dakine hesap verecek” türünden, Kürt siyasi hareketini yıpratmayı hedefleyen açıklamaları, konuya verdikleri önemin ve diğer yandan da siyasi çıkmazlarının bir göstergesi niteliğinde. Başarısız “Çözüm Süreci” deneyimi sonrasında strateji değiştirerek oyunda kalmaya çalışıyorlar. Her şeyden azade bu yaklaşımları bile yeni siyasi hamleler gelebileceğine işaret ediyor. Ve tabii Tayyip Erdoğan’ın sınır tanımayan siyasi kıvraklığı karşısında muhalefetten beklenen de karşı stratejiler üretmesi ve olası kırılmaların önüne geçmesi.

“HDP’yi kapatmanın siyasi sonuçlarını iyi hesap etmelerini tavsiye ederim. HDP seçmeninin gündeminde boykot falan yoktur, bunu herkes böyle bilsin. HDP seçmeni, aktif tutumuyla Türkiye’nin demokratik geleceğine damga vuracaktır. Kapatma kararı bu tutumu erkenden netleştirir, seçmenimizin kararlılığını artırır.” Bu sözler, T24 yazarı Şirin Payzın’ın sorularına yazılı olarak cevap veren ve hâlihazırda Edirne Cezaevinde yatmakta olan Selahattin Demirtaş’a ait. Açıklamalarının bütününde katıldığımız ve katılmadığımız noktalar olabilir. Ancak söylemlerin alt metninde davanın salt bir siyasi partinin kapatılmasından ibaret olmadığı, bir toplumun iradesinin ipotek altına alınmasının hedeflendiği ve bunun başarılamayacağı vurgulanıyor.

İktidarın kaybetme korkusuna dayalı sınır tanımazlığı göz önünde bulundurulduğunda bunun başarılamayacağından o kadar da emin olamıyoruz. Özellikle “Millet İttifakı”nın milliyetçi kanadını temsil eden ve Akşener’in itidalli tutumuna rağmen engel olunamayan parti içi çıkışların kontrol altına alınması ve Kürt seçmeni, siyasi iktidara mecbur edecek bir zemin yaratılmaması gerekiyor. İşte tam da bu noktada Kılıçdaroğlu’nun toplumsal dengeleri gözeten, hesaplaşma ve helalleşme vaat eden, bu yönüyle resmi ideoloji ile ayrışan yenilikçi tavrı daha da önem kazanıyor. Toplumsal karşılığından ziyade bu hassasiyet, CHP’yi ve dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nu ittifak içinde bir adım öne çıkarıyor ve ülkenin geleceği için çok önemli bir siyasi figür olmaya taşıyor. Elbette bu yapıcı tutumu, siyasi havayı iyi koklayarak ve doğru bir aday ile Tayyip Erdoğan’ın karşısına çıkarak tamamlamaları şartı ile…