Yabancı dilin önemi - Almanca öğretmenliği

Yabancı dilin önemi - Almanca öğretmenliği
“Yabancı bir dil bilmeyen, kendi dilini hiç bilmez” diye Türkçeye çevirebileceğim Goethe’nin bir özdeyişini, Almanca bilmeyen okur benim yorumum ile yetinecektir. Goethe’nin yaptığı çıkarıma göre, öğrendiğimiz yabancı...

“Yabancı bir dil bilmeyen, kendi dilini hiç bilmez” diye Türkçeye çevirebileceğim Goethe’nin bir özdeyişini, Almanca bilmeyen okur benim yorumum ile yetinecektir. Goethe’nin yaptığı çıkarıma göre, öğrendiğimiz yabancı bir dil sayesinde, kendi dilimizin algılanmasında farkındalık oluşur. Victor Hugo, “Diğer dilleri bilmeyen bir insanın fikirleri eksiktir” diye vurgular. Dilleri, önemli veya önemsiz diye sınıflandırmamalıyız. İnsanlar korkularından ötürü yabancısı olduğu şeylerden uzak durur ve ancak üstesinden  Edward De Waal’ın ifade ettiği gibi “Dil biliyorsan her yerde evinde gibisindir” düsturu ile gelebilir. Yabancı bir dil bilmek, güven duygusunun yanı sıra, Kurt Tucholsky’nin gözlemlediği gibi bir de psikolojik üstünlük sağlar: “Diğerleri üstünde etki oluşturmak isteyen insan, onlarla önce onların dillerinde konuşmalıdır.”

Almanca öğretmenleri ve MEB’in amacı

1933 yılında Hitler’in iktidara gelmesi ile Almanya’da başlayan akademisyenlerin zorunlu göçü, kuruluş sürecinde eğitimde önemli dönüşüm gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti’nin bu atılımlarına katkı sağladı. Birkaç yıldan beridir Türkiye’de bu beyin göçü tersine işlemektedir. Neo-liberal politikaların tek-adam sistemi ile harmanlandığı bir siyasi ortam, insanlara kendilerini değersiz hissettiren anlayış, özellikle genç insanların ekonomik ve sosyal açıdan geleceğe güvenle bakamamaları neticesinde dış göçü tetikliyor. Akraba çevremde donanımlı beş genç çift Almanya’ya yerleşmek için İngilizce bilgilerine rağmen, yoğun Almanca ders aldılar.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hızla kalkınan Almanya, Türkiye için ekonomik, bilimsel ve politik önemini korumaktadır. Tüm bu gerçekler ışığında baktığımızda Milli Eğitim Bakanlığı’nın devlet okullarının 2023-2024 ders yılı müfredatında 9’uncu sınıflarda yabancı dil Almanca zorunlu dersi seçmeli olarak değiştirmesini anlamak daha da zor.

Alman dili eğitimi mezunlarının Almanca öğretmeni olarak atanmaları hep sorun ve stres yaratmıştı. Mesleğe yeni başlayan Almanca öğretmenleri doğrudan yaşam ve gelecek kaygısı yaşamaktadır. Devlet okullarında veya özel okullarda görev yapan Almanca öğretmenleri dernek ve sendikalarda, bir de sosyal medya mecralarında organize olmakta, sorunlarını dilekçelerle dile getirmektedirler. Söz konusu dilekçelerde Almancanın iletişim dili olarak yaygınlığı, bilim, teknoloji ve ekonomi dünyasındaki ağırlığı, yayın dili olarak tercih edilmesi ve turizmdeki önemi vurgulanmakta. Almancanın ikinci yabancı dil olarak kaldırılmasıyla “yabancı dil hedeflerimizin göz ardı edileceği”, öğrencilerin “dünyadaki küresel etkileşimden kopmalarına sebep” olacağı ve özel liselerde çok dilli eğitim sürdürülürken Almancanın devlet okullarında kademeli olarak 2027’ye kadar ‘zorunlu’ ders statüsünden çıkarılmasının “eğitimde eşitlik ilkesini” daha da yaralayacağına dikkat çekilmekte.

Etkili bir iletişim aracı olan sosyal medya üzerinden “Almanca öğretmenleri” başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere tüm kamuoyuna sorunu paylaşmaktadırlar. Üniversiteler; “MEB Tebliğine İtiraz Metni”yle, günlük gazetelerde yazılarla veya çeşitli toplantılarla alınan kararların pratikte yaratacağı sorunları sorgulamakta. MEB’in bu kararı, tek yabancı dille mezun olan ancak eğitimini yurt dışında sürdürmek isteyen lise mezunlarını, en az dört dille mezun olan Avrupalı öğrenciler karşısında dezavantajlı kılıyor.

Yabancı dil Almancanın devlet okullarında zorunlu ders statüsünden kaldırılması,

  • Almanca öğretmenlerinin norm fazlası duruma düşmesine,
  • Öğretmenlerin özel sektördeki çalışma şartlarının ağırlaşmasına,
  • Anadili Almanca olan öğretmenlerin Almanya’ya dönmelerine,
  • Almancanın, öğrenciler tarafından önemsenmemesine,
  • Birçok kişinin görevlerinden ayrılıp özel ders vermeyi tercih etmeleri ve okullarda nitelikli öğretmenlerin azalmasına,
  • Böyle bir tercih, devlet okullarının ve öğrencilerin aleyhine,
  • Seçmeli Almanca derslerinde not verilmediği için öğrencilerin de dersi ciddiye almamasına neden olacak.

Bireysel çözüm arayışlarından çok kurumsal çözüm isteklerini dile getiren meslekte aktif çalışan Almanca öğretmenleri, sorularına yanıt beklemekteler:

  • MEB bünyesinde çalışan Almanca öğretmenlerinin norm kadro fazlası olabileceği ihtimali nedir?
  • Öğretmenlerin alan değişikliğine yöneltilmesinde hangi kıstaslar temel alınacak?
  • Atanmış Almanca öğretmenlerinin özlük hakları ne olacak?
  • 2023 yılı içinde MEB’in belirlediği sınavlara girip yüksek puan almış, atama bekleyen Almanca öğretmenlerinin kontenjanı ne şekilde etkilenecek?
  • İleriye dönük Almancanın yabancı dil eğitimi içindeki konumu ne olacak?
  • Üniversitelerdeki Almanca bölümleri ve öğrencileri, alınan seçmeli ders kararından nasıl etkilenecek?”

Farklı illerde yaşayan, özel okullarda ve devlet okullarında Almanca öğretmeni olarak görev yapan genç meslektaşlarımın paylaşımlarından gördüğüm kadarıyla yaşanan sorunlara yeni sorunlar eklenmekte. Oysa Friedrich Rückert’in dediği gibi:

“Öğrendiğin her dille, o güne kadar içinde hapsolmuş bir ruhu özgür kılarsın.”

Akademisyen Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün ifade ettiği gibi “Bir işi, durumu veya kurumu değerlendirirken daha bütüncül bir analiz dönüp dolaşıp yapı analizlerine, yapı söküm ve yapı kuruma dayanır”.

MEB’in kararını eğitimin örtük programı bağlamında değerlendirmek resmin bütününü görmemizi kolaylaştırır.

Victor Hugo’nun bir özdeyişi ile noktalayalım:

Geleceğin pek çok adı vardır: Zayıflar için ulaşılmaz; korkaklar için bilinmeyen; cesurlar için ise fırsattır.”

Öğretmenlerin dayanışması ve haklarını araması, kendi fırsatlarını veya şanslarını yaratacaktır; bizlerin duyarlılığı da bu dayanışmayı güçlendirecektir.