Balıkesir Kitap Fuarı, yazarlarla okuyucuları buluşturmaya devam ediyor
(BALIKESİR)- 1'inci Balıkesir Kitap Fuarı, açılışından bu yana dolu dolu bir programla devam ediyor. Toplamda dört günde 60 bin kişinin katıldığı fuara, her yaştan okur büyük ilgi gösteriyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın, bu büyüklükteki bir kitap fuarının kentte ilk kez yapıldığını ve her yıl düzenleyerek kalitesini artırmayı amaçladıklarını dile getirdi. Fuar süresince, Aslan Torun, Aydın Ayhan, Aytuna Yaman, Burcu Adsay, Can Uğur, Canan Kaya, Cem Özkeskin, Dilaver Ayyıldız, Ethem Duygulu, Gönül Ünver, İsmail Sarıçay, Tülay Çulha ve Yusuf Değirmenci, sevenleriyle imza günlerinde bir araya geldi.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Öğretmenliği Bölümü mezunu eğitimci Aytuna Yamaç, Finlandiya "Eğitim Modeli" ile ilgili bilgileri paylaşarak, "Finlandiya'da yapıtaşları çok temel değerler üzerine kuruluyor. Finlandiya'da öğretmenler o kadar güzel yetiştiriliyor ki mezun olduktan sonra ben sana güveniyorum istediğini yapabilirsin deniyor. Bizde ise sisteme güvenmiyor, mezun olduktan sonra tekrar sınava sokuyor. Bizde; güvenin yerini korku, gelişimin yerini de kontrol almış. Öğretmenler kontrol edilmek isteniyor. Durum böyle olunca da öğretmenler öğrenemiyor, öğrenemeyen öğretmenler de öğrenemeyen öğrenciler yetiştiriyor" ifadesinde bulundu.
"Finlandiya Eğitim sisteminin en önemli noktası basitleştirmektir"
Aytuna Yamaç, Finlandiya'nın sadece kurumsal değil, ülke olarak iyiliği düşündüğünü vurgulayarak, "Finlandiya eğitim sisteminin en önemli noktası basitleştirmektir. Çok küçük yaşta kız öğrenciler de oğlan öğrenciler de odun kesmeyi ve dikiş dikmeyi öğrenirler. Biz bunu zaten çok önceden yapıyorduk. Köy Enstitüleri aslında tam olarak da bunu yapıyordu. Eğer biz bu sisteme devam edebiliyor olsaydık belki de Finlandiya bizim eğitim sistemimizi örnek alacaktı. Yurtdışına giden öğrenciler bedenen ülkelerine dönmeseler de bir fikir olarak ya da bir değişimin başlangıcı olarak ülkelerinin değişimi için katkı sağlıyor" şeklinde konuştu.
Yamaç, Türkiye'nin Finlandiya Eğitim Modeli'ni benimsemesi için öncelikle yaşam standartlarının iyileştirilmesi gerektiğini ifade etti ve şöyle devam etti:
"Finlandiya'da yapıtaşları çok temel değerler üzerine kuruluyor. Finlandiya'da öğretmenler o kadar güzel yetiştiriliyor ki mezun olduktan sonra ben sana güveniyorum istediğini yapabilirsin deniyor. Bizde ise sisteme güvenmiyor, öğretmenleri mezun olduktan sonra tekrar sınava sokuyor. Bizde güvenin yerini korku, gelişimin yerini de kontrol almış. Öğretmenler kontrol edilmek isteniyor. Durum böyle olunca da öğretmenler öğrenemiyor, öğrenemeyen öğretmenler de öğrenemeyen öğrenciler yetiştiriyor. Ben Finlandiya'ya gittiğimde değişimin büyük büyük masalarda, büyük büyük insanlarla olmadığını gördüm. Günümüzdeki öğrencilerin yüzde altmışı var olmamış bir mesleği yapacaklar. Bu yüzden eğitmeni, öğretmeni yeniden tasarlamak gerekir. Öğrenciler sistemi reddediyor. Şu an öğrencilerin dikkatini çekebilmek için sadece sekiz saniyemiz var. Finlandiya'da kurumun iyiliğini düşünmezler ülkenin iyiliğini düşünürler. Finlandiya eğitim sisteminin en önemli noktası basitleştirmektir. Çok küçük yaşta kız öğrenciler de oğlan öğrenciler de odun kesmeyi ve dikiş dikmeyi öğrenirler. Biz bunu zaten çok önceden yapıyorduk. Köy Enstitüleri aslında tam olarak da bunu yapıyordu. Eğer biz bu sisteme devam edebiliyor olsaydık belki de Finlandiya bizim eğitim sistemimizi örnek alacaktı. Yurtdışına giden öğrenciler bedenen ülkelerine dönmeseler de bir fikir olarak ya da bir değişimin başlangıcı olarak ülkelerinin değişimi için katkı sağlıyor.
"Öğrenciye güven vardır"
Öğretmenlere o kadar güveniliyor ki öğretmenler isterlerse sınavı istedikleri yerde yapma hatta sınav yapmama hakkına sahiptir. Çok yoğun teknoloji kullanılır. Disiplin diye bir kelimenin eğitim ile bağdaştırılması söz konusu bile değildir. Öğrenciye güven vardır. Ders dinlemek istemezse onun ders dinlemeye hazır olmadığına inanılır ve öğrenci özgür bırakılır. Aynı şekilde öğretmenler de herhangi bir sebep belirtmeden okula gelmeyebilirler. Bu sadece eğitim sektöründe değil diğer sektörlerde de geçerlidir. Bizde ne yazık ki hasta olduğunuz zaman suçlu gibi hissettirilir. Finlandiya'da bir öğretmen hasta olduğu zaman kurum dışı bir yerden yedek öğretmen getirtilerek öğretmenin yokluğu telafi edilir bizde ne yazık ki aynı kurumdan başka bir öğretmen gelmeyen öğretmenin yerine geçiyor böylece diğer öğretmenin de iş yükü artıyor."
Çulha, Astronomi ile Astroloji arasındaki Farkı açıkladı
Kocaeli Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülay Çulha, 13-15'inci yüzyıla ait Türkçe el yazması metinler üzerine yaptığı çalışmalarla ilgili "Türk Tarihinde Astroloji ve Falcılık" başlıklı bir söyleşi düzenledi.
Tülay Çulha, astronomiyle ilgili ilk araştırmaların Mezopotamya'da, Nil Nehri'nin taşması ile Sirius'un ilişkisi bağlamında yapıldığını belirterek, "Burada kavramla ilgili bir netlik kazandırmak gerekiyor. Astronomi nedir, Astroloji nedir? Astronomi; bir bilimdir. Çok eski dönemlerde rasathaneler kurularak gözlemler yapılan, gökyüzündeki yıldızların, gezegenlerin ölçümüyle ilgili bir bilimdir. Osmanlı'da da İlmi Nicum ve İlmi Ahkâm-ı Nicum olarak geçer. Farkı da İlmi Nicum yani astronomi; yıldızların ve gökcisimlerinin hareketi hakkındaki bilimsel incelemeler yapar. İlmi Ahkâm-ı Nicum yani Astroloji ise; bu yıldızlarla ilişkiler kurarak insanların hayatındaki olayları değerlendiriyor. Aslında bir anlamda belli bir noktadan sonra gözlemlerin, deneyimlerin birikimiyle ortaya konan bilgileri insanlarla paylaşıyor. Ve insanların geleceğe duyduğu meraka da hizmet ediyor" dedi.
"İlk fal kitabı "Irk Bitig'tir"
İnsanların geleceğiyle ilgili öngörülerde bulunma ihtiyacının, falcılığın temelini oluşturduğunu aktaran Çulha, "Bozkır'da, steplerde yaşayan ve hayatı dışarıda geçen Türkler için gökyüzünün etkisi önemlidir. 12 Hayvanlı Takvim, Türk Kültüründe önemli bir yere sahiptir. Dolayısıyla eski Türkler astronomiyle oldukça ilgili sayılabilir. Türk Kültüründe falcılık dediğimizde ilk fal kitabı "Irk Bitig'tir. Irk, fal demektir. Bitig de kitap demektir. Bu 9. yüzyılda yazılmış bir kitaptır. Runik alfabesiyle yazılmıştır. Bazı tabiat olaylarının iyi mi kötü mü anlama geldiğine dair ilkel bir kitaptır" açıklamasını yaptı.
"Turizmi bütün yıla yaymamız gerek"
Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Soykan ve Balıkesir Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sabriye Çelik Uğuz, "Balıkesir'de Sürdürülebilir Turizm ve Edebiyat Rotaları" konulu bir söyleşi gerçekleştirdiler.
Soykan, sürdürülebilir olmayan turizmin devam ettirilmesinin mümkün olmadığını ifade ederek, "Balıkesir, birçok rotanın olabileceği bir il. Yaklaşık yüz bine yakın yabancı turistin, 800 bine yakın da yerli turistin ziyaret ettiği bir il. Gelenlerin ortalama 2 gece konakladığı bir yer. Bu Balıkesir için çok küçük bir rakam. Önümüzdeki hafta da Zeytinyağı Tadım Festivali var. Sadece zeytin, zeytinyağı bile turizm için çok önemli bir kaynağımız. Bu sayıyı hemen ikiye katlayabilecek altyapıya sahibiz. Balıkesir'de turizmi sürdürülebilir kılmak için göstermemiz gereken çabalar var. Turizmi bütün yıla yaymamız gerek. Türkiye'de kaynakları bu kadar zengin olup da bu kadar az turiste ev sahipliği yapan bir yer. 16 noktada termal su çıkan bir il" ifadesini kullandı.
"Edebiyatçılarla kültürel mirası güçlendirirken Aynı zamanda kültürel mirası da geliştiriyoruz"
Prof. Dr. Sabriye Çelik Uğuz, hem okumanın çok seyahat ettirip, hem de seyahat etmenin çok okumayı sağladığını vurgulayarak, "Edebiyat ile turizm arasında kuvvetli bir bağ vardır. Kafka'sız bir Prag düşünemiyoruz. Üstelik Kafka Praglı değildir. Aynı şekilde; Victor Hugo Paris, Ahmet Hamdi de İstanbul'u çağrıştırır bizlere. Edebiyatçılarla kültürel mirası güçlendirirken aynı zamanda kültürel mirası da geliştiriyoruz. Şairler ve yazarlar yaşadıkları yerleri eserlerinde kullanarak o yerlerin turistler tarafından dikkat çekmesine sebep oluyorlar. Dublin James Joyce ile birlikte özel bir yer oluşturuyor. İnsanlar hangi yazar nerde kalmış ben de gideyim o odada kalayım diyor" dedi.
Tarihçi, akademisyen, araştırmacı ve yazar Aydın Ayhan, Balıkesir tarihi ile ilgili yaptığı çalışmalar hakkında bir söyleşi gerçekleştirdi. Aydın Ayhan, Balıkesir'in milli mücadeleye olan katkısını vurgulayarak, bu katkılardan ötürü İstiklal Madalyası almayı hak ettiğini belirtti ve "Balıkesir'den İstiklal Madalyası ile ilgili belgeler topladım işgal yıllarında Balıkesir'den çok ilginç belgeler topladım. İstiklal Madalyası niye bize verilmedi? Ne yazık ki okunmadığı için bilen yok. Bunları hep çöpten toplamışlar. Ayvalık'ın bilinmeyen tarihini yazdım" şeklinde konuştu.
"Eskiden gazete sahipleri, gazetecilik yapıyordu"
Cumhuriyet Gazetesi Haber Müdürü Can Uğur, "Medyanın Her Hali ve Alternatif Medya" başlıklı etkinlikte Balıkesir halkıyla buluştu. Gazeteciliğin temel ilkesinin basit bir hikâye anlatmak olduğunu vurgulayan Can Uğur, "Haber dediğimiz şey de olayları anlatmaktır. İnsanların haber alma ihtiyacı gazetecilik mesleğini doğuruyor bir anlamda. Gazetelerin, gazeteciler tarafından yönetildiği zamanlar vardı. Eskiden gazete sahipleri, gazetecilik yapıyordu" dedi.
Kaynak:ANKA