Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Yüksek İşlevli Kaygılar

Zihnin derinliklerinde yankılanan, bedende kendini görünür kılan, bazen hayali bazen gerçek tehdit ya da tehlike algısıyla palazlanabilen durumdur kaygı… Kaygının sahibi, kendi evhamlı hali ile yaşamaya öylesine alışkındır ki en iyi bildiği duyguyu işlevsel bir üniformanın içine sokar. Aşina olduğu kaygıdan ayrılmamak için onu gündelik hayatın içinde dönüştürür. Kaygı yüksek işlevli bir hal alır. Bu işgüzar koşullarda bireyin kaygılı olduğunun anlaşılması hatta kendisinin evham içinde bulunduğunu dahi anlaması zordur.

Kaygılı kişilerin ortak yanı, kaygıyla yaşamaya alıştıktan sonra, kaygısız bir yaşamın da onları kaygılandırmasıdır.

Zihnin derinliklerinde yankılanan, bedende kendini görünür kılan, bazen hayali bazen gerçek tehdit ya da tehlike algısıyla palazlanabilen durumdur kaygı. Yeri geldiğinde kendini göstermenin çeşitli yollarını bulmada üstüne olmayan bir intibak ustasıdır; yersizliğiyle de çiçeği burnunda amatör.

Kaygı, gündelik hayatta kendine çeşitli isimler bulur. Endişe, kuruntu, evham, önlem, kontrol… Tüm biçimlerinin altında aynı endişe hali bakidir. Ekonomik durum, iş yerindeki sorumluluklar, ailevi problemler, küresel kaynakların tükenmesi, çocukların yaşaması muhtemel kötü olaylar, randevuya zamanında gidememe, yol kenarında kalmış hayvanlar, geleceğin belirsizliği, geçmişin pişmanlığı… Aklımıza gelen, gözümüze çarpan, kalbimizden sapan algılama biçimleriyle bakılan gerçekliğin ya da hayalin kaygı ile temas etmesi olasıdır.

Kaygılanmak insanın evrimsel yolculuğunda onu hayatta tutabilmek gibi bir işlev edinse de zihinsel yolculuğunda sapmalara neden olabilir.

Müzmin evham çemberi

Kaygı, kendini göstermekten geri durmayan bir duygudur. Hikâyenin kötü karakteri gibi nerede olduğu kestirilemez, ancak öykünün içinde belireceği barizdir. Anlatılan öykülere dair bu genelleme bile kaygının kendini göstermesinden önce dahi dinleyicinin zihninde yer almaya başladığını gösterir. Kaygı ile mücadele edemeyenlerin azınlığı, ruhsal destek için başvurur. Kaygı ile başa çıkmaya çalışan birçok kişi kendini dahiliye kuyruğunda, fizyoterapi kapısında, kardiyolojinin önünde, göğüs hastalıklarının koridorunda veya acillerde bulur.

İnsanın düşünceyle yarattığı yanlış yorumlamalar, olumsuz düşünceler veya aşırı genellemeler gibi etmenlerle beslediği kaygı, somatik ve fiziksel boyutta da kendini gösterir. Yüz ve beden gerilir, eller titrer, kasların gerilmesine bağlı seğirmeler, ağrılar ve sızlamalar artar; beden çabuk yorulur, ağızda kuruluk artar, bazen soluk almak otonom bir eylem değil de sönmüş bir refleks gibi hissedilir. Kaygı vücuttaki her alanı sahibine bağlı olarak ele geçirebilir. Kulak çınlatır, baş döndürür, erken boşaltır veya ereksiyondan alıkoyar, zevk yerine evham büyür.

Kaygının somatik dönütleri düşünsel kaygıyı besler. Düşünsel kaygıyla yeniden beslenen kişinin endişeli hislerinde artış olur. Evhamlı hislerdeki bu artış bedensel dönütleri semirtmeye devam eder. Müzmin bir evham çemberi içinde döner durur insan. Bu döngünün gerçekleşme sıklığına, işlevselliğine etkisine, fizyolojik yan etkilerine göre evham bir his olmaktan ziyade bir bozukluğa dönüşebilir.

Yüksek İşlevli Kaygı

Ancak her kaygı kendini bu kadar açık etmeyebilir. Kaygının sahibi, kendi evhamlı hali ile yaşamaya öylesine alışkındır ki en iyi bildiği duyguyu işlevsel bir üniformanın içine sokar. Korkularla besliyor olsa da aşina olduğu kaygıdan ayrılmamak için onu gündelik hayatın içinde dönüştürür. Kaygı yüksek işlevli bir hal alır. Bu işgüzar koşullarda bireyin kaygılı olduğunun anlaşılması hatta kendinin evham içinde bulunduğunu dahi anlaması zordur.

Lakin bazı emareler belli eder. Yüksek işlevli kaygı içinde olan bireyler her zaman hazırlıklıdırlar. Bir aksilik yaşanması olasılığına karşı çantasında her zaman yara bandı koyarlar veya seyahatte kulaklığının arıza yapması ihtimali için bir yedek bulundururlar. Dışarıdan bakanlar için güvenilir kişilerdir. Hazırlıkları gündelik hayatta genelde işe de yarar, fakat sürekli her şeye hazır olmaya çalışmak, evhamlı bir zihnin göstergesidir. Yaşanabilecek kötü senaryolar için kaygılanarak hazırlıklı olmayı içerir.

Sürekli bir şeyler yapmalıyım!

Kaygısını yüksek işlevlerle kamufle eden bireyler sürekli bir şeyler yapma ihtiyacı duyarlar. Diş fırçalarken podcast dinlemek, kampüsteki her etkinliğe katılmak, iş yerindeki tüm eğitimleri yakalamak ya da sorumluluklara ve işlere odaklanarak her şeyin üstesinden gelmeye çalışmak gibi eğilimleri vardır. Her an her yerde olmaya çalışmak, eksiklik hissini yaşamamak için kendinden ödün vermek yoğun kaygının sonucudur.

Bunun yanı sıra da yoğun kaygılı bireyler dışarıdan başarılıdırlar. Tüm olasılıkları önceden planlamaya çalışırken proaktif, detay odaklı, başarı hedefli ve organizedirler. Başarı timsalleridirler. Ancak her zaman daha fazlası yapılabileceğini düşündüklerinden, o an yaptıkları kendileri için yine de yeterli değildir. Mükemmeliyetçidirler. İşlerini en doğru şekilde sunarak, görünüşlerini mufassal şekilde arz ederek evhamlarını yatıştırmaya çalışırlar. Kendilerine gerçekçi olmayan beklentilerin ışığında “ya hep ya hiç” zihniyetinde yaklaşırlar ve gerçekçi olmayan beklentilerin gerisinde kalmaktan korkabilirler.

İnsanların memnuniyetini kendilerini tarumar etme pahasına öncelerler; başkalarını hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyorlardır. Etraflarında kim varsa mutlu etmeye çalışırlar. Kendi isteklerinden ve arzularından çevrelerindekilerin mutluluğu için fedakârlık yaparlar. Bazen içten içe çıldırsalar da dışarıdan sabırlıdırlar. Ne kadar gergin oldukları, içlerinde harlanan alevlerin ormanları yakıp geçebileceği anlaşılmaz. Çevrelerinde herkes sorunlar yaşarken tüm kaygılarını ötekine yansıtabilirken, yüksek kaygılı olan bu kişilerin gerginlikleri ortaya çıkmaz. Ancak içe dönük ya da dışa dönük yapıları fark etmeksizin gergin olduklarından sürekli gevezelik ederler. Dışa dönük bir mizaç gibi algılanabilen bu gevezelik hali gerginlik yaratan kaygının bastırılması içindir. Konuşulan şeylerin içeriği bazen savruktur, bazen konudan alakasızdır, bazense konuyla ilişkili gibi gösterilmiş lafazanlıktır. Dışarıya dönük lafazanlıkları kendi içlerinde ruminasyona ve aşırı düşünmeye eğilimlidir. Kendi kendilerine olumsuz konuşmalar yapar, sık sık geçmişte yapılan hataları zihinlerinde tekrar eder, kaygılarını arşa çıkaran “ya olursa” içeren en kötü olasılık senaryolarını düşünür ve yaşadıkları anın keyfini süremezler.

Sinir sistemleri aşırı süratte ve tetikte olduğundan çok çabuk irkilirler. Beklenmedik sesler rahatsız eder, ani durumlar kaygılarını tetikler. Bu bireyler sürekli düşük seviye stres içinde yaşamaktadırlar. Stresli olma hali kendi normallerine dönüştüğünden kolaylıkla sinirlenebilirler. Ufak miktardaki stres yaratan rahatsızlıklar dahi bu bireyleri derin biçimde yıpratma gücüne sahiptir. Zihinleri sakinlemeden tüm kaygılarıyla çalışır, savaşır, cebelleşir.

Uyku anında bile zihin altta yatan kaygılarla uğraştığından bu bireyler dinlenmekte çok zorlanırlar, iyi uykudan sonra bile dinlenmiş hissedemeyebilirler. Sürekli yorgundurlar. Durulmayan kaygı halinin içinde bulunmak yorar. Daha fazla bunalmanın önüne geçmek için dünyalarını küçültürler. Kontrol edilmesi gerekenlerin miktarı sabitlendikçe güvenli ve rahat rutinlerinin içinde kalabileceklerdir. Tanıdık deneyimlerin içinde durmak için seyahat, sosyal deneyim ya da çatışmalardan uzak kalmaya çalıştıkları gibi aşina olmadıkları yoğun duygusal deneyimlerden kaçınırlar. Duygularını ve düşüncelerini genellemelere sığdırarak hayattan kaçınırlar.

Kaygı, düşünme, evhamlanma, korkma ya da yapmayı bırak deyince sonlanabilen bir şey değildir. Yüksek kaygılı beyinlerin beyin yapılarında, daha az kaygılı bireylere göre farklılıklardan bahsedilmekte. Ancak farkların yanı sıra kaygılı kişilerin ortak yanı, kaygıyla yaşamaya alıştıktan sonra, kaygısız bir yaşamın da onları kaygılandırmasıdır.

Kaygı bir nevi yaşama karşı kendini korumak, kontrolü ele geçirmiş hissetmek ve korkularını dönüştürmek için savunma aracıdır. Yoğun kaygılı bireyler, kaygılarını yüksek işlevli bir modelde kullanmaya çalışsalar da durulmayan bir kafanın içinde olmak hem zihinsel hem bedensel kronik yorgunluğa dönüşebilecek, yaşamdan keyif almanın önüne geçebilecektir.

Lakin, kaygıyla mücadele edilebilir, tepkileri azaltılabilir, hayati seviyede kaygı ile yaşam öğrenilebilir. Kaygının kamuflajını fark etmek ve uzman desteği almak bu savaşın dönüm noktası olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi