Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

12 Eylül 1980’den 12 Eylül 2010’a…“Mezardakileri bile kaldırmak lazım…!”

İki gün önce yeni Eğitim ve Öğretim Yılı açılışı vardı—İstanbul’da…

Herkesin yapıcı eleştirilerine açığız. Önerisi olan getirsin. Fikri olan paylaşsın” diyordu.

Duy da inanma…!

Yine Cumhurbaşkanlığı forsuyla, Cumhurbaşkanı sıfatıyla, ana muhalefet partisine, o partinin ‘milletvekili müsveddesine’ ağzına geleni söyledi—eğitim yılı açılışında.!

Binlerce öğrenci, öğretmen, idareciye o siyasi konuşmayı dinletti ve kendisini alkışlattı.!

Ne alakaysa, ‘darbe anayasası’ yerine “Sivil ve özgürlükçü” anayasa yapacaklarmış, onu da anlattı.

Çalışmaları “Cumhur İttifakı'ndaki ortaklarıyla [a.b.] işbirliği ve istişare içinde” sürdüreceklermiş.

Adli Yıl açılışında da ‘yeni’ anayasayı anlatmıştı—2011’den beri hayaliymiş…

Türkiye’yi ‘darbe anayasası’ ayıbından kurtaracak ‘sivil’ bir anayasa hayali varmış…

Darbe anayasası dediği 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası şekillendirilen 1982 anayasası…

Geçen hafta o darbenin yıl dönümüydü; sömüre sömüre bitiremediler—aynı 28 Şubat gibi.!

12 Eylül, ‘12 Eylül 2010’ anayasa referandumunun da yıl dönümüydü ama nedense o unutuldu…?

O zaman, “12 Eylül’le yüzleşmek için” 12 Eylül’de (!) halktan onay istemişlerdi.

AKP/Cemaat önerisine, Saadet ve BBP dışında destek yoktu. Hatta, “Cumhurbaşkanı anayasaya uymuyor, öyleyse biz anayasayı ona uyduralım” hikmetiyle tanınan zat bile “AKP, AB ve ABD'nin istekleri doğrultusunda, bu anayasa değişikliğini millete dayatıyor” diyordu.

İşte orada ‘Hoca Efendi Hazretleri’ devreye girdi ve herkesi ‘Evet’ demeye çağırdı…

"Değil hayatta olan insanlar, mezardakileri bile kaldırarak 'Evet' oyu kullandırmak” lazımdı… Herkes, “Amerika'da bile olsa” gidip oyunu kullanmalıydı. "Yoksa nezdi uluhiyette (Allah katında) sorumlu” olurlardı…

Gerçek hedefleri, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Kurulu üzerinden—oralara Cemaat’in müritlerini yerleştirerek—yargıyı denetim altına almaktı.

Sonuçta ‘aynı menzile’ farklı yollardan gidiyorlardı.

'Yetmez-Ama-Evet' ekibi de Avrupa Birliği ve ABD ile elele verince AKP ve Cemaat kazandı.!

Balkon konuşmasında, "Okyanus ötesinden mesaj verenlere” özel yer ayırdı; "Dünyanın dört bir yanından, Okyanus ötesinden sürece destek veren tüm kardeşlerini” kutladı.

Böylece Anayasa Mahkemesi’nin 14 üyesini Cumhurbaşkanı, 3 üyesini Meclis seçecekti ama üçüncü oylamada salt çoğunluk bile aranmadığından o üç üyeyi de fiilen iktidar seçiyordu.

Yedi üyeli Hakimler ve Savcılar Kurulu 22 asil ve 12 yedek üyeye genişletildi. Hepsi, dolaylı—üst yargı organları, adli ve idari yargıda—ya da doğrudan Cumhurbaşkanınca seçilecekti.

Böylece yargıdaki tüm kritik makamlara Fethullah Gülen Cemaati müritleri yerleştirildiler.

Bu arada devlet kurumları parti denetimine alınırken ‘başkanlık’ sisteminin önü de açılmıştı.

AB ve ABD sonuçtan çok memnundu ama ‘tekerleme ‘ söylemekten başka bir marifeti olmayan zat bile “Türkiye için hayati risk ve tehlikelerle dolu karanlık bir döneme girildiğini” söylüyordu.

Gerçekten de öyle olduğu kısa zamanda görülecekti…

Kumpas davaları, AKP-Cemaat iktidar kavgası ve nihayet darbe girişimi o süreçte geldi…!

2017’deki ‘Atı-alan-Üsküdarı geçti’ referandumunda o kritik maddelere dokunulmadı—dokunmadılar. Çünkü işlerine öylesi geliyordu…!

Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden on ikisini yine ‘şahsı’, kalan üç üyeyi de yine şahsının tensip ettiği şekilde, sen-ben-bizim-oğlan yöntemiyle ‘Meclis’ seçiyordu…

HSK üye sayısı bu sefer de 13’e indirildi; Cumhurbaşkanı altı üyeyi doğrudan belirliyor, yedi üye de sözde Meclis tarafından ama gerçekte yine şahsının partisi tarafından seçiliyordu.

HSK’nın yapısını değiştiren madde ‘hemen’ yürürlüğe girdi ve HSK üyeleri yeniden seçildiler.

İlhan Cihaner “Yargı o zaman [2010’da] ‘şeytana’ teslim edildi, şimdi de anahtar teslimi ‘yürütmeye’ teslim ediliyor” diyordu.

Aslında sadece yargı değil tüm kurumlarıyla devlet teslim alınıyor, demokrasi yok ediliyordu. 

Türkiye bu süreçte ‘özgür olmayan’ ülkeler sınıfına gerilerken, ‘hukukun üstünlüğünde’ 140 ülke arasında 116. sıraya, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 165. sıraya düştü—düşürüldü.

Askeri vesayet yerine önce ‘Fethullah Gülen’ vesayetini sonra da ‘parti’ vesayetini getirdiler. 

Şimdi sıra ‘sivil ve özgürlükçü’ anayasadaymış -- öyle söylüyor…

‘Atı-alan-Üsküdarı geçti’ referandumu aslında 12 Eylül 2010 referandumunun devamıydı; yapmaya çalıştıkları anayasa da 2017’nin devamı, ‘menzile’ giden yolda son aşamadır…

Necip Fazıl’ın vasiyeti olan “Dâva taşını gediğine koymaya” hazırlanıyorlar.

Akıllarında olan ‘tarikat ve cemaat’ vesayetidir…!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi