Af

Anayasanın cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen 104. Maddesi, “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır” diyerek cumhurbaşkanına bazı mahkûmların kalan cezalarını affetme yetkisi veriyor. 

Anayasamıza göre sürekli hastalık, sakatlık ve kocamadan mustarip kişilerin hapisten çıkarılması için Adli Tıp Kurumu raporu tek başına yetmiyor. Cezanın hafifletilmesi veya kaldırılması bizzat cumhurbaşkanının bu konuda vereceği karara bağlı. Yani mahkûmun affedilmesi nesnel koşullara ek olarak cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zatın iradesine emanet edilmiş.

Af yargı erkinin verdiği kararı ortadan kaldırmak anlamına gelir. Öyleyse bu kararı ancak devlet verebilmelidir demiş Anayasa.

Yakın tarihimizde Kenan Evren 27, Turgut Özal 21, Süleyman Demirel 100, Ahmet Necdet Sezer 263 ve Abdullah Gül 30 mahkûmu affetme yetkisini kullanmış.

Cumhurbaşkanı Sezer’in affettiği mahkûm sayısı sadece 2002'de 100'ü bulmuş. Hatırlarım, "Teröristleri affediyor" diye eleştirmişlerdi. Oysa Sezer’in affettiği mahkûmların çoğu 2000’lerde cezaevlerinde yaşanan açlık grevleriyle bağlantılı olarak "Wernicke Korsakoff" hastalığına yakalanan kişilerdi. İnsani bir neden vardı Sezer’in af kararlarında. 

Cumhur İttifakının yancısı MHP bir af kanunu tasarısı hazırladıydı 2018 yılında. MHP’nin hazırlayacağı af kanunu tasarısını uzun uzun irdelemeye gerek yok. MHP için hangi suçluların affedilmesinin öncelik taşıdığını herkes tahmin edebilir. 

MHP tasarısını sorduklarında şöyle dediydi Cumhurbaşkanı Erdoğan:

"Konuyla ilgili bazı açıklamaları duyduk. Fakat bu konudaki temel ilkemiz şudur: eğer bir suç devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa, bunun af yetkisi devlette değildir. Ancak bunu affedebilecek merci, o şahısların, mazlum, mağdur insanların ta kendisidir. Biz o yetkiyi devlet olarak kendimize alamayız. Düşünün ki bir ailede, bir kişinin eşi, kardeşi öldürülmüş, devlet olarak biz bunu affedebilir miyiz? O yetki ancak o ailenin kendine aittir.”

Yargının verdiği bir kararın yürütmenin (yani bugünkü sistemde cumhurbaşkanının) müdahalesiyle ortadan kaldırılması son derece istisnai bir uygulama olmalı. Çok ender vakalarda cumhurbaşkanının devletin başı olarak ve ancak hastalık nedeniyle hükümlünün kalan cezasını affetmesi bir dereceye kadar kabul edilebilir.

2 Temmuz 1993 günü, dönemin valisinin özel davetlisi olarak Sivas’taki Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne giden birçok Alevi aydın ve sanatçı “Sivas’a şeriat, Cumhuriyet burada kuruldu burada yıkılacak” sloganları atan bir güruh tarafından Madımak Oteli’nde yakılarak öldürüldü. Çoğu diri diri yandı. Bazıları dumandan boğularak öldü. Oteli ateşe verenlerden bir kısmı "Allah'ım bu senin ateşin! İçeriye gönder!", "Cehennem ateşi işte!" diye sayıklıyorlardı kendilerinden geçerek.

Erdoğan, Sivas Katliamı davasında idam cezası alan, idam cezası kaldırılınca cezası ağırlaştırılmış müebbet hapse dönüştürülen asli fail Hayrettin Gül’ün cezasını sürekli hastalık gerekçesiyle kaldırdı.

Hani “eğer bir suç devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa, bunun af yetkisi devlette değil” idi?

Affettiğiniz yaratık 33 kişinin katili Sayın Cumhurbaşkanı! Kamu vicdanı o canavarın son nefesine kadar hapiste kalmasını beklerken siz ne hakla affediyorsunuz? Acılı ailelere sordunuz mu? Onlar razı mı acaba?

Cumhurbaşkanı kararıyla affedilen ilk Madımak faili Gül de değil. Erdoğan, bir diğer hükümlü olan Ahmet Turan Kılıç’ın kalan cezasını da yine “sağlık sorunları” gerekçesiyle 2020’de kaldırmıştı. 

Gül ve Kılıç’ın yanı sıra üç kişiyi işkenceyle sorgulayıp öldürdüğü gerekçesiyle 2000 yılında tutuklanıp müebbet hapse çarptırılan Hizbullah üyesi Mehmet Emin Alpsoy’un da cezasını “kocama hali” gerekçesiyle Mayıs 2023’te affetti Erdoğan.

Madımak katliamında ölenlerin aileleri ve avukatları etkin yargılama yapılmadığını, gerçek suçluların araştırılmadığını savundular hep. 

Son olarak üç firari sanığın ağırlaştırılmış müebbetle yargılandığı dava, zamanaşımı sınırına geldi ve mahkeme, 14 Eylül 2023 günü yapılan duruşmada davanın düşmesine karar verdi. 

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu karara, “İnsanlık suçunun zaman aşımı olmaz. Bu karar adalet için Türk Milleti adına değil, tek bir kişinin isteği doğrultusunda verilmiştir. Buna karar denmez, olsa olsa suç ortaklığıdır!” sözleriyle tepki gösterdi.

Hiç tanımadıkları insanları “Şeriat isteriz” bağırışlarıyla diri diri yakmak bir insanlık suçu değilse nedir?

Cumhurbaşkanının Madımak katillerine gösterdiği merhametin bir nedeni olabilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi