Gerçekleri haykırmak

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gündoğdu Meydanı'nda İzmirlilere, "Hiç çekinmeyin yüzümüze hakikatleri haykırın. Haykırın ki hatamızı görüp kendimizi düzeltelim" dedi.

Oysa Cumhurbaşkanının birkaç gün önceki Sakarya mitinginde, “İsrail’le ticaret utancı sonlandırılsın” yazılı bir pankarta tahammül edememişti korumalar. Çekinmemenin de bir sınırı olacaktı tabii.

Demek iktidarın hatalarını görmemesi, vatandaşın gerçekleri yüzlerine haykırmaması yüzündenmiş. Haykırsak göreceklermiş. Haykırmadığımız için görmemişler, görmüyorlarmış.

Halbuki gazete köşelerinde, televizyonlardaki tartışma programlarında, sosyal medyada sesimizi, eleştirimizi duyurmaya çalıştık bıkmadan usanmadan. Yeterli olmamış, görmemişler hatalarını. “Haykırın ki görelim” diyorlar şimdi.

Onu da denedik gerçi. Meydanlara inip haykırmaya çalıştığımızda gaz sıkıldı suratımıza. Coplandık. Öldürüldü kimimiz. İhanetle suçlandık. Terörist olmakla itham edildik. Tutuklandık. Hükümeti devirmeye teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet yedi bazılarımız. Anayasa Mahkememiz de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de suçsuzluğumuza kanaat getirip serbest bırakılmamızı talep ettiği halde, kinlerinin esiri olduk. Zindanlarında çürütülüyoruz.

Barış çağrısıyla dilekçe imzalayan akademisyenler terörü desteklemekle, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne sıkı sıkı sarılmamız gerektiğini hatırlatan emekli amiraller darbecilikle suçlandılar.

FETÖ ile iş tuttuklarında onları uyaran Kamer Genç’in üzerine yürüdüler. “Fethullah Gülen bu ülkenin kıymetli bir değeridir” dediler bütün haykırmalarımıza rağmen.

“Haykırın ki hatalarımızı görüp kendimizi düzeltelim” öyle mi?

Kanal İstanbul konusunda haykırıyoruz gerçekleri yüzünüze. “İnadına yapacağız” diyorsunuz.

Siz bizi duymuyor, duymak istemiyorsunuz. Siz bizi dinlemiyor, siyasal İslamcı ağabeylerinizin ağzının içine bakıyorsunuz. İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke olduğumuzda sizleri alkışlamıştık avuçlarımız patlayana kadar. Ama siz Cumhuriyet düşmanı tarikatların suyuna gitmeyi tercih ettiniz.

“Maden ocakları açmak, HES’ler kurmak için Orman Yasasını değiştirmeyin habire” diye haykırdık. Duymadınız. HES’lerinizle Meke’den Akgöl’e, Akşehir Gölü’nden Tecer Gölü’ne, Eber’e, onlarca gölü kuruttunuz.

“İstanbul'un akciğerleri Kuzey Ormanlarını, mega projelerinize feda etmeyin” diye feryat ettik. Dinlemediniz.

Kaz Dağları’nda, Cerrattepe’de, İkizdere’de ağaçları korumadınız, binlerce yıllık ormanları, zeytinlikleri yok ettiniz onca haykırışımıza rağmen.

Uzmanların “kumuna ayakkabıyla bile basmayın” dedikleri doğa mucizesi Salda Gölü’ne millet bahçesi yapacağız diye iş makineleriyle daldığınızda az mı haykırmıştık?

Doktorlar sorunlarını seslendirdiler. Duymadınız. Dinlemediniz. Vatanlarından kaçmaya zorlandılar. “Giderlerse gitsinler” dediniz.

Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atarken ne öğrencilerin haykırışlarını dinlediniz ne akademik personelin.

Hiç unutmam, bundan birkaç yıl önce TÜSİAD, “Faiz neden, enflasyon netice” teorisiyle ilgili olarak, “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmesinin gereğinden söz ettiği için, “Sizin cinsinizi de cibilliyetinizi de iyi biliyorum” diye hakaret etmiştiniz iş dünyasına.

Bir keresinde de şöyle seslenmiştiniz Kürt vatandaşlarımıza: “...Ne istiyorsun daha ne istiyorsun? Biz ne zaman, nerede, ne yapacağımızı çok iyi biliriz. Dışarıdan birileri köşelerinde bir şeyler yazıyorlar, bunların hiçbirisi bizim aklımıza girmez. Bizim aklımıza bir şey girer, biz ne yaptığımızı, nasıl çalıştığımızı, aldığımız neticelerle ortaya koyuyoruz. Filanca iş adamının, filanca holdingin, filanca üst aklın veya filanca köşe yazarlarının yazdıkları yazılar bizim aramızdaki muhabbeti ortadan kaldırmaz.”

Yani dediniz ki “Siz istediğiniz kadar konuşun. Biz bildiğimizi okuruz.”

“Haykırın ki hatalarımızı görüp kendimizi düzeltelim” öyle mi?

Hadi diyelim ki gaza geldik, gerçekleri yüzünüze haykırdık bir cesaret… “Cumhurbaşkanına hakaret” davası açmak için aportta bekleyen avukatlarınız, gözünüze girmek ve kariyerlerinde yükselmek için fırsat kollayan savcılarınız, yargıçlarınız da duydu mu bize Gündoğan Meydanı’nda söylediklerinizi?

Hani “Hiç çekinmeyin, hakikatleri yüzümüze haykırın” diyorsunuz ya!

Çekiniyoruz Sayın Cumhurbaşkanı. 22 küsur yıldır yaşadıklarımız çekinmemize neden oluyor.

Siz Anayasa Mahkemesi’ni takmayan bir iktidarsınız. Bizim lafımızı mı dinleyeceksiniz?

Zaten haykırmaya ne gerek var?

Dinleyen söyleyenden arif gerek. Öyle değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kaya Türkmen Arşivi