Haldun Solmaztürk

Haldun Solmaztürk

Bu dil sadece Erdoğan’a yarıyor!

Sizin gibi badem bıyıklılara güvenerek…

Gecenin geç vakti, "Acaba bugün Tayyip Erdoğan’ın önüne hangi okuma metnini koydular?" diye televizyon kanallarına göz atarken Abdüllatif Şener’in açıklamalarına (!) tesadüf ettim.

Söyledikleri, anlattıkları, duygusallığı tam anlamıyla gerçek-ötesiydi…

Öncelikle—Halk Tv için—şunu ifade edeyim ki programa davet ettiğiniz konuk -- kim olursa olsun -- bu tarz bir "çapraz sorgulama" ne gazetecilik etiğine uyuyor ne de genel nezakete!

Yapılanın adı sözel ve duygusal baskıdır; güvenlik birimleri ve savaşta askeri istihbarat uygular.

Konuğu anlamak—ve aktarmak—yerine eleştirmek ve "tartışmaya" girmek gazetecilik değildir.

Şener’in eylemi ve söylemi de aklı başında—ergin—bir insanın yapacağı şey değil ama oldu.

Seçimin ikinci turundan bir gün önce "eski" CHP milletvekili olarak -- anlaşılıyor ki kendi girişimiyle ve maksatlı olarak -- çıktığı NTV programındaki söylemi zaten dikkat çekiciydi.

O sabah CHP’den istifa etmiş olduğunu açıklamadan yaptığı “Yani denge denetim mi diyeceğiz kaos mu diyeceğiz? Seçmen bunun arasında sıkıştırılmıştır" beyanı—özellikle de "kaos" vurgusu—çok çarpıcıydı.

Halk Tv’deki programda kıyamet koptu. Söyledikleri—ve bir ay önce istifa etmiş olduğunu açıklaması—bir yana söyleyiş tarzı, tavrı, vücut dili inanılmazdı!

CHP yönetiminin—ve Türk siyasetinin—çıkarması gereken ders bunun nasıl önlenemediğidir.

Abdüllatif Şener, eski dille "nevi şahsına münhasır" bir insandır – öyle olmasa zaten o programlara çıkmazdı -- yaşananlar öngörülebilmeli, en baştan tedbir alınmalı, iş buralara gelmemeliydi.

Bazı CHP yöneticilerinin ve başkalarının Şener özelindeki eleştirileri—hatta Kılıçdaroğlu’na yönelik ağır ifadeleri—bir ölçüde, bir yere kadar anlaşılabilir.

Ama Bolu Belediye Başkanı'nın çok farklı—bu tek örnekten genellemelere giden—ifadeleri Şener’inkileri gölgede bıraktı:

Kılıçdaroğlu sizin gibi badem bıyıklılara güvenerek siyaset yapmaya çalıştı. Size verilecek çok fazla bir cevabım yok çünkü değmezsiniz” diyordu.  

Bu dil, "Erdoğan" dilidir ve sadece Erdoğan’a yarıyor!

Altı parti lideri 28 Şubat 2022 günü “Demokratik hukuk devletini hâkim kılmak amacıyla” Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni üzerinde anlaştıklarını açıklamışlardı. 

Devlet krizi “Uzlaşarak ve birlik içinde, çoğulculuk ve katılımcılık temelinde” çözülecekti.

Tüm farklılıklarımızla beraber "biz" olacak, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığını yeniden inşa edecektik. Böylece toplumda bir umut doğmuştu.

Çok güzel teknik çalışmalar yapıldı ancak kör-topal sürüklenen siyasi süreç—tüm uyarılara ve somut önerilere rağmen—iyi yönetilemedi ve bir yıl sonra “Ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olacağız” krizi patladı. 

Üç gün sonra, sözde krizin çözümü (!) için aceleyle oluşturulmuş—altı parti liderinin de onayladığı—sekiz cumhurbaşkanı yardımcılı "Yol haritası" yaşananların üzerine tüy dikti.

Yine de genel gidişatı toparlamak mümkündü ama "tozdan dumandan ferman okunamayan" bir ortamda en baştan süregelen saplantılarla yola devam edildi.

Bolu belediye başkanının eleştirileri de, Halk Tv programcılarının eleştirileri de, başka birçok kişinin eleştirileri de haklıdır; neyin geldiği açıkça görünüyordu, anlatılmaya, yol gösterilmeye çalışıldı ama zihinsel duvarlara nüfuz edilemedi.

14/28 Mayıs seçimlerinde yaşanan felaket ortadadır ve devlet krizi daha da ağırlaşmıştır ama tek çözüm hala "demokratik, iyi yönetim" modelindedir.

28 Şubat’tan 28 Mayıs’a geçen on beş ayda temel ihtiyaç değişmemiştir.

Yirmi yılı aşkın süredir kendi parti devletini kurmuş olan iktidar karşısında başarının yolu hala "büyük koalisyondan" geçmektedir.

İdeolojik tartışma ve ayrışma değil, "demokrasi ve iyi yönetim" ortak paydasında birleşme zamanıdır ve başka hiçbir çıkış yolu yoktur…!  

Öfke baldan tatlıdır derler; öfkenin şehvetine kapılıp sosyal fay hatları üzerinde tepinmenin, bir çuval inciri bir kez daha berbat etmenin yeri ve zamanı değildir.

Zehirli dilin sadece Erdoğan’a yarayacağını, o dili taklit etmekten bu ülkeye bir yarar gelmeyeceğini anlamak için daha neleri yaşamamız gerekiyor? 

Tüm farklılıklarımızla beraber "biz" olmanın yolunu bulmak zorundayız; istesek de istemesek de, içimizden gelse de gelmese de!

Mecburuz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Haldun Solmaztürk Arşivi