BÜLENT ERSOY’UN ŞEMSİYESİ VE ÖTESİ…

Baştan söyleyeyim bu bir kınama yazısı değil. Yağmurda tekerlekli sandalyede oturan Bülent Ersoy’a bir yüzbaşının şemsiye tutmasına kızmadım. Bu nedenle bir albay ve bir yüzbaşının görevden alınmasına “Oh olsun” demiyorum. Bu olayda yaşanan öfke ve gösterilen tepkilerden ürktüm, onu anlatmaya çalışıyorum.

Yine baştan söyleyeyim, kimi efkârlı zamanlarımızda söylediği şarkılarla içlendiğimiz vakidir ama özel bir Bülent Ersoy hayranlığım yok. Kendisiyle, tercihleriyle ilgili bir sorunum ise hiç yok. Sadece cinsel yönelimlerini kastetmiyorum, sık sık Ankara’ya Külliye’ye gidişini eleştirenlerden de değilim. Popüler bir şarkıcıdır, toplumun her kesimine oynar. Anıtkabir’e de gider Külliye’ye de… İkisi de şaşırtmaz, etkilemez.

Yaklaşık bir haftadır Ersoy’un Anıtkabir ziyaretinde kendisine bir subay tarafından şemsiye tutulmasıyla ilgili gelişmeleri önce hayretle, sonra üzüntüyle izledim.

Bize servis edilen fotoğrafa bakarsak olay şu; Yürüme zorluğu nedeniyle tekerlekli sandalye kullanan Bülent Ersoy, Anıtkabir’de mozoleye çelenk koyduktan sonra, çıkışta yağmura denk gelince kendisine refakat eden takım komutanı yüzbaşı ıslanmaması için şemsiye tutmuş.

Sosyal medyada kıyamet koptu. Tepkileri “Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması taşıyan bir şahıs hangi hakla Bülent Ersoy gibi birisine şemsiye tutar?” cümlesiyle özetlemek mümkün. Bu jest üniformaya dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hakaret olarak algılanmıştı.

Üstelik öyle trol işi falan değildi, siyasi yelpazenin hemen her kesiminden geliyordu bu tepkiler. Meselâ, Atatürkçü grup Ersoy’un Anıtkabir’i ziyaretini, saygı duruşunu, kendi deyimiyle Ata için dua edişini falan görmezden gelip yüzbaşıya saldırıyordu, “Nasıl şemsiye tutarsın?”

Fotoğrafa baktığınızda tekerlekli sandalyede bir kadın ve ona şemsiye tutan bir subay var. “Kimlikleri bir kenara bıraksak acaba yine aynı tepkiyi gösterir miydik?” diye sordum kendime. Ben göstermez, hatta subaya nezaketinden dolayı sempati bile duyardım. Sonuçta Bülent Ersoy bu toplumda yeri olan, kitleleri etkileyen bir isim. Anıtkabir’e gelince komutanlık ilgi göstermiş, biraz güvenlik nedeniyle biraz da nezaketen ağırlamışlar, yağmur altında da şemsiye tutmuşlar.

Ayıp değil ihtiyaç duyan bir kadına şemsiye tutmak.

Bilen bilir, Anıtkabir Komutanlığı bu tür popüler isimlerin, siyasilerin, derneklerin vs ziyaretlerinde bir refakatçı mutlaka verir. Amaç görünürde ziyaretçinin güvenliğinin korunmasıysa, asıl olarak Anıtkabir’in kurallarına aykırı hareket edilmemesini sağlamaktır. İsteyen istediğini yapamaz Anıtkabir’de. Burada da yapılan bu.

“Efendim, o üniformayı giymenin kodları var, kuralları var, o üstünüzdeyken kafanıza göre hareket edemezsiniz”. Doğrudur, kuralları var elbet ama tekerlekli sandalyedeki bir kadını şemsiyeyle yağmurdan korumak, üniformanın saygınlığına zarar verir mi, bilemedim.

O zaman mesele Bülent Ersoy’un kimliği mi? Ayıp olan üniforma ile farklı cinsel yönelimi olan birisine şemsiye tutmak mı? Meselâ aynı konumda Ajda Pekkan olsaydı ya da ne bileyim Sibel Can, tepkiler bu kadar büyük olur muydu? Samimi biçimde düşünelim.

Olayın şaşırtıcı bir başka yönü Savunma Bakanlığı’nın hızı ve sertliğiydi. Fotoğraf yayınlanır yayınlanmaz, önce inceleme başlatıldığını açıkladı bakanlık, hemen akabinde de Anıtkabir Komutanı’nın ve şemsiyesi tutan takım komutanının görevden alındığını…

Ne bu şiddet ne bu celal? “Sarıklı Amiral”in görevden alınması bile bu kadar hızlı olmamıştı.

Anıtkabir Komutanı Albay Hakan Osman Sert’in Hakkâri’ye sürüldüğü haberleri var, doğru mu bilmiyorum ama Avrupa’ya askeri ataşe olarak gönderilecek hali yok. Hakkâri değilse Van’a gitmiştir.

Sonuçta bir albay ve bir yüzbaşıdan bahsediyoruz, kınama, uyarı gibi daha makul bir kararla hem kitleler teskin edilmiş hem iki subay korunmuş olmaz mıydı?

Açıkçası bu tür kararlara artık çok şaşırmıyoruz, asıl ürküten sosyal medyada yaşanan tepki. Farkında mısınız, önü alınamaz bir linç kültürü gelişiyor hem de toplumun her kesiminde.

Kutuplaşmış toplumda “öteki”ne karşı sürekli biriken ve büyüyen bir öfke var.

Bu öfke muhalif kesimlerde her gün daha da güçleniyor. Çünkü iktidara karşı tepki yolları kapatılan, adalet araması zorlaştırılan, barışçı da olsa sokağa çıkması engellenen muhalif kesimler, sosyal medyada bıçak gibi kesiyor. Ama orada da kimi isimlere dokunmak başa bela getirince, olan Bülent Ersoy’a, şemsiye tutan yüzbaşıya, misafir eden albaya oluyor.

İktidara yakın kesimlerin öfkesi ise sosyal medyada kalmıyor. Orada zaten görevli troller var, onların öfkesi sokağa dökülüyor. Muhalefet liderini cenaze töreni için gittiği evde linç etmeye kalkıyorlar, Suriyeli dükkanlarını taşlıyorlar.

Bu iş çoklu organ yetmezliği gibi. Sorun sadece midede, kalpte ya da böbrekte kalmıyor, hepsi birbirini olumsuz etkiliyor, tüm vücut kötüye gidiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ümit Sezgin Arşivi