Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

DİJİTAL AMNEZİ

 Zaman kazanmak için sığındığımız dijital çözümler hafızamızdan fedakarlık yapmamıza, noktalar arası bir hikaye oluşturamamamıza ve en sonunda hiçbir şey yap(a)mamış gibi hissetmemize yol açıyor. Dijital uyaranlara bağlanan hafızamızı, kişisel bilgilerimizi ve kişisel tarihimizi makinelere emanet ettikçe dijital amnezi yükseliyor. Diğer yandan, otantikliğimizi ve kimliğimizi kaybetmeye başlıyoruz. Zira, bugünlerde kendi yaşamımıza dair bilgileri belleğimizden değil, makinelerden çağırıyoruz.

 

 

Yıllar içinde kırtasiye alışverişlerimin azalmasını okulda geçirdiğim saatlerin azalmasıyla doğru orantılı olduğunu sanmıştım. İlk, orta okul ve lisedeki gibi her ders için sayısız ortalı defterlere gerek kalmadan, beyaz birkaç kâğıda sığabileceğime inandığımdan olsa gerek kırtasiyelerin yolunu eskisi gibi gözlemediğimi düşünüyordum. Oysa, bugünün perspektifinden fark edilmesi güç bir ayrıntı yaşamımızdaki not defterlerini hızla ele geçiyordu: dijitalleşme. Dijital pratiklerin içinde doğmuş olanlar için ders planını temiz bir kâğıda, renklendirerek yazmak mazide kalıyor; randevuları ajanda yerine dijital takvime işlemek pek bir havalı hissettiriyordu. Üniversitenin sık sık değişen programını sanal bir takvimde düzenlemek, yıllık ajandama yeniden ve yeniden yazmaktan kesinlikle daha pratikti. Yanımda renkli kalemler, ağır defterler taşımama gerek kalmaması da avantajlar arasındaydı. Dijitalleşirken bu değişime ayak diretiyor ve yavaş kalmaya ısrarlı gibi görünüyor olsam da hızlı ve kullanışlı dijital takvimler yıllık ajandalarımın yerini almayı başardı. Ders saatleri, seanslar, toplantılar, davetler, arkadaş buluşmaları ve hatta boş vakitler bu dijital takvimin içinde.

Ancak, neredeyse her adımımızı kayıt altına alabilirken, keyifle planladığımız ancak takvime eklemeyi gözden kaçırdığımızdan bir buluşmayı unutabiliyor; ev işleri gibi ihtiyaçları sürdürebilmek için hatırlatıcı ayarlamamız gerekebiliyor veya iki kez izlediğimiz videoda söylenenleri hatırlayabilmek için birkaç tekrara daha ihtiyaç duyabiliyoruz.  Peki, bu dijital takvimler, notlar veya hatırlatmalar silikleşen elle yazma alışkanlığı gibi hafızayı da silikleştiriyor mu? Zira bir şeyleri hafızadan geri çağırmak, eskisinden daha güç hissettiriyor.

Kazandığımız Zamanın Maliyeti Hafızamız

Dijitalleşme, bilgi yönünden zengin, zaman açısından fakir dünyanın bir şeylere yetişme vaadi. Yakalanması gereken şeylerin sayısı artarken, detaylar üzerine teemmül etmeye vakit yok. Çünkü biz sonsuz bilgi ve tecrübeye erişmeyi denerken makineler telefon numaralarını, adresleri, e-postaları, toplantıları, doğum günlerini, yıldönümlerini veya arkadaş buluşmalarını bizim yerimize hatırlayabilir ve hatırlatabilir. Lakin, el yazısıyla almadığımız notlar sayesinde kazandığımız zamanın maliyeti hafızamız oluyor.

Henüz cep telefonlarının her cebe girmediği ve telefon hafızanın kısıtlı olduğu zamanlarda zihinlerde akrabaların telefon numaralarından komşulara, arkadaşlara geniş bir rehber taşınırdı. Doğum tarihlerinin hatırlatıcısı duvardaki takvim veya hafıza olurdu. Bu kusurlu, hataya müsait belleğin yerini cebimizdeki küçük makinelerin alması pratikliğimizi arttırsa da odaklanma becerimiz tehlike altında. Bugünlerde bir şeyleri telefona bakmadan hatırlamak güç, elimiz ve hafızamız kendimizden ziyade makinelere daha çok güvendiğinden bu amnezinin farkına varmak daha güç. Dijitalleşmeye alıştıkça yeni bilgiyi işleyememe, bilgiyi tutamama ve geri çağıramama oranı artıyor; dijital amnezi baş gösteriyor.

Elle Not Almak Hatırlamaya Etkili

2021 yılında Tokyo Üniversitesi’nden yayımlanan, notlarını telefonuna, tabletine veya kâğıda alan grupların karşılaştırdığı çalışmada, not alırken kağıt kullanan katılımcıların istenilen bilgileri zihinlerinden 11 dakika içinde geri çağırarak, doğruluk oranı en yüksek şekilde doldurabildikleri; tablet kullananların 14 dakika, telefon kullananların 16 dakikada bu görevi tamamladıkları tespit edilmiş.[1]

Zaman kazanmak için sığındığımız dijital çözümler hafızamızdan fedakarlık yapmamıza, noktalar arası bir hikaye oluşturamamamıza ve en sonunda hiçbir şey yap(a)mamış gibi hissetmemize yol açıyor. Dijital uyaranlara bağlanan hafızamızı, kişisel bilgilerimizi ve kişisel tarihimizi makinelere emanet ettikçe dijital amnezi yükseliyor. Diğer yandan, otantikliğimizi ve kimliğimizi kaybetmeye başlıyoruz. Zira, bugünlerde kendi yaşamımıza dair bilgileri belleğimizden değil, makinelerden çağırıyoruz.

Parmak Ucundaki Hafıza

Dikkatimizin sürekli uyaranlar tarafından dağıldığı, daimî bir şeyleri kaçırdığımız endişesinin hâkim olduğu, bilmediğimiz bir şeye yetişme baskısıyla hareket edilen bu dijital çağda kim’liğimizi keşfedebilmemizin yolu eleştirel düşünmeye devam edebilmemizdir. Bilgiyi yönetme, sentezleme ve istinat etme becerilerimiz, derinlemesine düşünmeyi, sorun çözmeyi, şeyleri iyi ve kötü yanlarıyla değerlendirmeyi, ayırt edebilmeyi ve yaratıcı düşünebilmeyi sağlar. Bu beceriler gelişmeden, eleştirel düşünebilme kapasitemiz ancak bağımlı olduğumuz makinelerin müsaade ettiği kadar olabilir.

Parmağımızın ucunda tuttuğumuz bir hafıza mevcut; şahsi belleğimiz ve kim’liğimiz; mekânsal, dokunsal ve düşünsel bilgilerimiz. Parmağımızın ucundaki hafıza, dijitale kıyasla sandığımızdan daha hızlı, aktif ve kişisel. Zira parmaklarımız kalemle buluştuğunda, klavyenin pürüzsüz, kusursuz ve benzer dokunuşlarının tekrarı yerine kendine has biçimiyle hareket etme özgürlüğüne sahip.

[1] Umejima, Keita & Ibaraki, Takuya & Yamazaki, Takahiro & Sakai, Kuniyoshi. (2021). Paper Notebooks vs. Mobile Devices: Brain Activation Differences During Memory Retrieval. Frontiers in Behavioral Neuroscience.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi