Mutlu Hesapçı

Mutlu Hesapçı

Doğu Demirkol yaşam koçunuz olursa…

Doğu Demirkol’u fark etmem Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Ahlat Ağacı’ filmi ile başladı, sonrasında hikâyesini öğrendim. Filmde çok iyi oynuyordu, oynatılmıştı… “Kim bu adam” diye merak ettim, ardından gösterisine gittim ve anlattıklarına çok güldüm. Adamı kafadan çok sevdim çünkü köklerinden beslenme hikâyesini çok değerli buldum. Kendini ve yaşadıklarını bu kadar açık anlatabilmek üstelik malzeme olarak kullanmak çok görülen bir şey değildi, bu samimiyet çok anlamlıydı. Kendini oynadığı BluTV’deki ‘Doğu’ dizisi üstüne eklenince benim için Doğu Demirkol ayırt edici bir yere yerleşmişti, takipçisi olmayı hep sürdürdüm.

Doğu dizisinin ikinci sezonunu da izledim ve ilk sezondan daha başarılı buldum. Bir insan kendi hikâyesini bu kadar güzel anlatabilir mi? Bir insan kendisiyle bu kadar barışık olabilir mi? Komik, eğlenceli, samimi, içten, gülümseten ama aynı zamanda yer yer hüzün hissettiren Doğu’nun bir şey olma hikâyesi çok iyiydi. Başarıya giden bir başarı hikâyesi; olduğu gibi, bu kadar normal anlatılabilirdi. Bence Doğu’nun başarısı da buydu, normal ve olduğu gibiydi! O hep normal, kendi doğal akışında bizi güldürsün istedim. Bundan sonra yapacağı projeleri merakla bekledim. Zeki Demirkubuz’un filminde de onu izledim ve yine başarılı buldum. ‘Yaşam Koçu’ filminin galasına büyük bir heyecanla gittim çünkü Doğu’dan yapay bir şey çıkmaz diye düşündüm ama sanırım yanıldım.

‘Yaşam Koçu’ konusu itibariyle aslında çok ilginç ve özünde tam Doğu’luk bir malzeme var ama çok iyi olabilecekken olamamış bir film.

Cafer diye bir karakterimiz var, istediğini bulamamış, olamamış bir karakter ve bir şey olmak istiyor. Motivasyonu, âşık olduğu kıza kendine ispat etme çabasında birden yaşam koçluğu denen mesleği keşfediyor ama orada da her türlü çuvallıyor. Yola çıkış motivasyonu unutuluyor ki filmde karakterler de öyle ara ara hatırlıyoruz onları ve odak noktası sadece tek karakter üzerinden ilerliyor.

Filmde geçen cümlede dendiği gibi evrende başıboş kıtlık bilinci dolaşıyor ve ne yapacağımızı bilemiyoruz gerçekten, bu önemli tespit ama içi dolmuyor. İnsanların içindeki boşluk öyle büyük ki ne yapacağımızı şaşırıyoruz, kimden ne terapi gelir çaresizliğinde kapı kapı dolaşıyoruz. Aslında doğru hikâyenin içindeyiz ama bir türlü önermeler filmde hikâyenin altını doldurmuyor maalesef!

Kendimden ve arkadaşlarımdan biliyorum, bu tuzağa hepimiz düştük, birileri enerji göndersin diye kendi enerjimizden maddi-manevi yedik.

Doğu, yaşam koçu olmasa da ben onunla yaşam üzerine sohbet etmek isterim o ayrı, ayrıca onunla arkadaş olmak insana enerji verir eminim ama filmdeki yaşam koçu Cafer olmamış be Doğu!

Cafer’in motivasyonu sence de çok saçma bir yere doğru gitmiyor mu filmde (özellikle intihar üzerinden komiklik yapılmaz)… Tam da konu iyi bir yere gidiyor derken film matematiği bu deyip de başvurduğunuz hikâye sapmaları olmuş mu sence?

Filmdeki en güzel detay, anlamı daha da vurgulansa yerinde olabilecek karakter anne çünkü annenin anlattığı hikâyeler samimi ve elbette anne terapisi hatta duası denen şey kalıcı olan şey hayatta ama filmde o da yarım kalıyor.

Filmin en iyi vuruşu; terapiler yoluyla çakma zenginlerle, sonradan görmelerle, kibirli ünlülerle, entel gözükenlerle, fenomenlerle onların üstünden dalga geçme hali!

Sorun içsel bir boşluk, koskocaman ve doldurulmayacak! Ama dünya, duygulu olunca aramıza duvarlar örüyor, insanla da aramıza giriyor. Filmde ben o duvarları boyarım cümlesinde anlam çok derin ve güzel. Burada önemli olan ben aramızdaki duvarları renklendirdim diyebilmek, tabii hangi renk olduğu önemli de değil. Ve işte o noktada birbirimizin yaşam koçu olmayı başarabiliriz… Yaşam koçlarına gerek kalmaz böylece.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mutlu Hesapçı Arşivi