NİNNİ

Oldum olası sevemedim hafta arası oynanan lig maçlarını. Çünkü lig maçı dediğin, hafta sonu oynanandır benim için… Hafta arası oynanan maç, kupa maçı tadındadır benim için nedense.  Bu hissiyatımın birkaç sebebi var elbette… Sabah erken kalkıp işe ya da okula gitme mecburiyeti vardır, bu bir... Maçın başlama saati, iş çıkış saatine denk gelir, özellikle büyükşehirlerde, trafik daha da kötü olur, bu iki… Ve yukardaki sebepleri de içine alan ortak küme, seyirci de az olur. (Şampiyonluğa giden takımlar hariç) Sıkışık takvim ve mecburi ertelemeler, lig mesaisini hafta içi de mecbur kılıyor ne yazık ki… Eh; adı Süper olan ligimizde, sekizi İstanbul takımı olsa da, 20 takım maşallah… Dört günde bir oynanacak maçı kaldıracak takımın kadro derinliği de olması lazım. O derinlik de olmayınca, temposuz ya da saman alevi gibi parlayan, vasatı aşamayan, maçlar seyrediyoruz ne yazık ki…

 

Dün akşam oynanan, Karadeniz derbisi, Trabzonspor- Samsunspor maçı da yukarıda anlatmaya çalıştığım, tipik hafta arası maçlarından biriydi. Boş tribünler ve saman alevi gibi parlayan, vasatı aşamayan bir maç… Bakmayın maçta 3 gol olduğuna.  Futbolla çok içli-dışlı değilseniz, bu iki takımın taraftarı olsanız dahi, izlemeyi bırakmanız an meselesi… Papatya çayı tadında 90 dakika… Bir ninnisi eksik, mis gibi uyku getirir…

 

Kazanan her zaman mı haklı mıdır? Taraftar gözüyle evet; 3 puan daha koyuyorsan cebine, oyun kötü de olsa, kazançlısındır. Teknik direktörler de bunu bildikleri için; “böyle maçları kazanmak çok önemli” uydurmasına sığınırlar. Bir takımın kazanma alışkanlığı olmasına lafım yok… Ancak bu kazanma alışkanlığını, biraz da futbol oynayarak yakalamak gerekmez mi? Abdullah Avcı, Trabzonspor’un başında on birinci maçına çıktı, dün akşam. 7 galibiyet, 3 beraberlik, 1 mağlubiyet aldı bu on bir maçtan. Kazanılan Fenerbahçe maçındaki, mükemmel geçiş oyununu ayrı tutarak soruyorum; Abdullah Avcı yönetimindeki Trabzonspor’un futbolunu beğeniyor musunuz? Bu oyun hem Bordo Mavili taraftarları hem de futbol delilerini memnun ediyor mudur?  Emin değilim… Abdullah Hoca maç önü ve maç sonu röportajlarında, her ne kadar “oyunu geliştirmekten bahsetse” de Trabzonspor’un oyunu gelişemiyor, bir türlü evrilemiyor. Çünkü Trabzonspor yavaş oynuyor, Trabzonspor’un takım boyu (defans ve hücum futbolcuları arasındaki mesafe) çok uzun, Trabzonspor’un sağ ve sol beklerinin hücuma katkıları çok az, Trabzonspor bireysel oynuyor… Abdullah Mucip Avcı’nın elinde sihirli bir değnek yok tabi ki, dokununca tüm sorunlar bitiversin. Ama 11 maçta da takım, bir arpa boyu yol gitmiyor… E, ne olcek şimdi? Bir gün Visca, bir gün Onuachu, bir gün Bakasetas, bir gün Mendy, bir gün Trezequet ortaya çıkıyor da maç kazanıyor Trabzonspor.  Tüm bu gerçekler ortadayken, kazanan her zaman haklı mıdır?

 

Trabzonspor, biri duran top diğeri de korner sonrası gelen pasla, ilk yarıyı iki farkla önde kapadı. Samsunpor, ilk yarı hiç yoktu sahada. İkinci yarıda, deplasmana gelen Kırmızı Beyazlı Samsun, birazcık silkelenince pozisyonlara girdi. Gününde olan Uğurcan olmasa, Papara Park Stadı’ndan Samsun’a üç puanla da dönebilirlerdi. Oyun 2-1’e biraz daha erken gelse, gecenin hikayesi daha farklı mı yazılırdı, bilinmez elbette… Bu maçtan üç puan alındı ise, kaptan Uğurcan’ın ellerinin öpülmesi gerekir.

 

İkinci yarıda Trabzonspor’un da gol girişimleri vardı. Ancak, yukarıda da yazdığım gibi; yavaş oyun vardı, kenar bekleri hücuma katkı vermedi, takımın boyu uzadı… Bunlara, Trabzonlu oyuncuların son vuruşlarındaki başarısızlıklarını da eklemek gerekir. Samsunspor kalecisi Okan Kocuk’un da ikinci kırk beş dakikada kalesini iyi savunduğunu da hatırlatalım. Trabzonspor, ilerideki maçlarda bu kadar şanslı olur mu, bilinmez. Lig üçüncülüğü bu kadar değerlenmişken Abdullah Avcı’nın, takım oyununu “artık” geliştirmesi gerekmez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Uğur Temel Arşivi

Cemre

26 Şubat 2024 Pazartesi 07:00