
Uğur Temel
Türk futbolunun cenaze namazına buyurun…
Elbette ki, Trabzonspor- Eyüp maçı ile ilgili yazacaklarım var. Ama önce; pazar akşamı yarıda kalan Galatasaray- Adana Demirspor maçı hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizinle.
Pazar akşamı Türk futbolunun cenaze namazı kılındı. İş bilmez Federasyon Başkanı ile Merkez Hakem Kurulu Başkanı başta olmak üzere; yöneticiler, futbolcular, teknik adamlar bu akşam ölünün ardından rahatça helvasını yiyebilirsiniz artık... Sadece Mertens'in "yalan" penaltısı değildir statta olanların sebebi. Ülke gündeminin değiştirilmesi için, olay buralara kadar tırmandırıldı. Ligin, İstanbul kabadayılarının hepsinin lehine çalışan bu "tiyatronun" bir perdesi daha bitti. 23 hafta boyunca, bir takımın maçına üçüncü defa verilen ve 26 yaşında ve 84 profesyonel maçla FIFA kokartı takan hakemin, futbolu bilmediğini gösteren penaltı kararı, denizin bittiği yerdir... Pazar akşamı yaşananlar münferit midir, planlı mıdır, bilemem. Ben gazeteciyim, planlı olduğunu iddia edebilmem için, elimde somut verilerin ve bilgilerin olması gerekir. Tek bildiğim; Galatasaray’a verilen “haksız ve saçma” penaltı sonrasında; Adana Demirspor yedek kulübesinde, telefonla çok fazla mesai olduğu…
Sarı Kırmızılı takımın o penaltıya da ihtiyacı yoktu açıkçası, maçı çok rahat alırdı. Ve keşke Okan Buruk, yarıda kalan maç sonrası röportajda penaltının yanlış olduğunu itiraf ettiği gibi, topun dışarıya atılmasını isteseydi…
İki hafta sonra oynanacak Galatasaray- Fenerbahçe derbisini, yabancı hakemin yöneteceği kesinleşti artık. Dün akşamki olayların öncesinde de aldığım duyumlara göre, hiçbir hakem “kıtalararası derbiyi” yönetmek istemiyordu. Futbol federasyonunun, Dünya Kupası finali ve Şampiyonlar Ligi finali yönetmiş Polonyalı Szymon Marciniak’a teklif götürme aşamasında olduğunun kulislerde konuşulmaya başladığı iddia ediliyor, kokusu yakında çıkacaktır.
“Renkler hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler " der Asaf. Bu ülkede futbol adına kim yetkili ise, biz spor gazetecileri dâhil, hepimiz kına yakabiliriz artık... Şu saatten tezi yok; Hacıosmanoğlu ve tüm ekibinin ceketi alıp gitmesi gerekir. Düzelir mi, düzelmez ama bundan daha kötü olmaz... Ancak bunun da şartları var elbet. Öncellikle herkes “kendi evinin önünü” süpürecek, çünkü herkesin “evi camdan…”. Hiçbir takımın “şaibe” konusunda birbirinden farkı yok… Lehlerine yapılan hatalar; rakiplerinin güçlerine, kamuoyunda getireceği sese göre. Pazar akşamı yaşananı, milat olarak kabul edip, “temiz eller” operasyonu yaparak yeniden yapılandırılmalı futbol. Aksi halde, düşünmek bile istemiyorum ama tünelin ucunda ışık yok…
Dönelim Trabzonspor maçına…
İşim gereği, en az 4 maçı, canlı izliyorum. Trabzonspor-Eyüp maçı, bu hafta seyrettiğim en iyi maçtı. Her iki takım da oynamayı düşününce maç tadından yenmeyecek hâl aldı. Trabzon, Lundstram’ın şahane golü ile maçı kazandı. Bu cümleden, Trabzonspor’un” tek kale” oynadığı anlamı çıkmasın. Maçın hemen maçında, meşhur FIFA Hakemimiz Mehmet Türkmen’in göremediği, net penaltı gol olsa ya da Trabzon – önde iken Emre Mor’un direkte patlayan şutu gol olsa, farklı bir hikâyesi olurdu maçın.
Transfer döneminde Sikan, Zubkov, Mustafa Eskihellaç’ı renklerine bağlayan Trabzonspor’un transfer aklı kimse tebrik etmek gerekir, takımı sekiz numarasız bıraktığı için… İlk yarı Umut Güneş- Lundstram ikilisi saç baş yoldurttu. O kadar kötülerdi ki; ikinci yarıda oyuna giren, Ozan Tufan Iniesta gibiydi. Oleksandr Zubkov’un 10 numarada olmayacağı, yeri olan sağ kanatta oynamasını biz gördük, Şenol Güneş hocam da görmüş müdür acaba? Şenol Hoca; ikinci yarıya Visca’yı yanına alarak, Zubkov’u sağ çekerek, Cham’ı da 10 numaraya koyarak, başlasa daha rahat bir maç olurdu ikinci 45 dakikada.
Neyse ki Trabzonspor, Kayseri maçındaki hatalarını tekrarlamadan, 1-0 da olsa, galip gelmeyi bildi. Haftaya Beşiktaş maçı, Şenol Güneş’in vizyon maçı olur. Ligin ilk yarısında Beşiktaş maçı ile göreve gelen Güneş’in, İnönü’ye tekrar dönüşünde neler olacağını göreceğiz.