
Uğur Temel
“Bir Futbol Dilencisiyim Ben”
Başlıktaki sözün sahibi her ne kadar Uruguaylı yazar Eduardo Galeano olsa da tüm futbolseverler gibi ben de, “basit bir iyi futbol dilencisiyim. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyordum: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!”. Ve fakat bu dileğimiz her zaman gerçekleşmiyor. Örnek mi; dün akşamüstü oynanan Konyaspor-Trabzonspor maçı…
Trabzon’dan bir meslektaşımla maç öncesi konuşurken; Konyaspor maçı ile ilgili düşüncesini sordum. “Bu sezon, maç öncesi Trabzonspor için yorumda bulunmak zor. Sezon başında o kadar çok yanlışlar yapıldı ki; takımın dengesi bir hayli şaştı. 26 hafta oldu takım halen oturmuş değil. Takım iki, üç maç ortalamanın üzeri oynuyor hemen ardındaki maç; ‘sahadaki takım acaba Trabzonspor mu?’ diye soruyorum kendime. Bu yüzden maç öncesi yorum yapmayı bıraktım bu sene.” dedi genç meslektaşım. Trabzonspor antrenmanlarını takip eden, takımın dinamiklerini bilen meslektaşım çok haklı. Trabzonspor, bu sezon “dört bilinmeyenli denklem” gibi çöz çözebilirsen…
Zubkov’un sakatlığında olabilecek en ideal on birle sahaya çıktı Konyaspor karşısına Bordo Mavili takım. Benzetmede hata olmaz; adeta ”can derdinde” olan, üç haftadır galibiyete hasret Konyaspor karşısında, son haftalarda birazcık iyi futbol oynayan Trabzonspor’un bu sezon ilk deplasman galibiyetini alabileceğini düşünmek gayet normal. Ve fakat unutulan nokta; maç öncesi meslektaşımın da belirttiği gibi, “bu sezon Trabzonspor’a güven” olmayacağı…
İki takım da çok çok çok kötü futbol oynadı dün akşam. Ama dün akşam sahada olan “futbolumsu” oyun; mucidi Arjantinli Helenio Herrera olan, orta sahadaki üç oyuncuyu da defansif oyunculardan seçen ve libero ile beraber savunma oyuncusu sayısını 5’e çıkartan ve İtalyancada “asma kilit” anlamına gelen “Catenaccio” tarzı bir futbol da değil… Catenaccio doğru ve iyi bir şekilde uygulandığında gayet göze hoş gelen bir oyun ortaya çıkar. Dün akşamki oyun için “kör dövüşü” demek daha doğru olacak: Sonuç alınamayacak ve birbirini engelleyecek biçimde, birbirinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama… Zaman zaman, saman alevi bile olmayan birkaç atak, birazcık hareket ardından yine;” birbirinden habersiz düzensiz ve uyumsuz çabalama”… Yayıncı kuruluş lig yayınına, bu futbola göre ederinden çok para veriyor…
Yazılarımı okuma nezaketi gösteren okuyucularım bileceklerdir; Ozan Tufan hayranlığım(!) var benim. Şenol Güneş’in prensi ve Bordo Mavili takımın kontenjan senatörü Tufan’ı çoğunlukla eleştiririm. Ancak dün akşam 60. dakikada oyuna giren Ozan’ı övmek gerekir. Sakatlanan Banza’nın yerine giren tecrübeli oyuncu, takımı ileriye taşıdı, liderlik yaptı. Her iki takım için kötü olan oyunda mücadele etti. Bu bile kayda değer. Ozan’ın saha içinde “kendi halinde takılmasına” o kadar alışmışız ki, bir tık iyi oyununu görünce Iniesta’yı seyrediyorum gibi hissettim… Ben yine Ozan Tufan hakkında düşüncemi “kış tutayım, bırakayım yine de yaz gelsin.”
Bu kadar kötü bir maçta, teknik ve taktik anlamında ne yazabilir ki insan? İki takım da kötü, iki takım da ‘Pazartesi saat 16.00’da ne işimiz var sahada’ edasında, iki takım da futbola benzer bir şey oynamaya çalışıyor… Ve ben; “basit bir iyi futbol dilencisiyim. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyordum: Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen!”