DÜNYA’NIN EN GÜZEL AYRILIĞI; GÜÇLER AYRILIĞI!

Kaderin cilvesine bakın ki Fatih Sultan Mehmet’in torunu olmakla durmadan övünen iktidar onun getirdiği başbakanlık sistemini törenle ve sevinçle kaldırdı! Oysa yaptıkları şey 500 yıllık bir kamu hafızasını kazımak oldu...

İkinci Dünya Savaşı bitmiş, 27 milyon insan ölmüş, tarihin en büyük soykırımı gerçekleşmiş ve bunun sorumlusu olan Almanlar, yıkık bir ülkenin dumanları arasından tercihlerinin sonuçlarını izlerken daha sonra başbakan olacak Konrad Adenaur bu manzara karşısında şunları söyler: “Umarım bir daha İsa bile gelse tüm yetkiyi tek kişiye verecek kadar aptal olmayız...”

Dolar 10, Avro 11 lira oldu. Türk Lirası tarihindeki en büyük değer kaybını yaşadı. İnsanlar doların yükseldiğini zannederken aslında gerçekte olan kendi para birimimizin alım gücünün (karşılığının) azalmasıydı. Düşünün 1 Papua Yeni Gine Kinası yaklaşık 3 TL yapar hale geldi. Yabancı yatırımcılar toplanmaya ve gitmeye başladı; bazıları fabrikalarını kapatıyor. Benzine ve gaza arka arkaya gelen zamlar nedeniyle akaryakıt istasyonlarının fiyat tabelaları adeta borsa ekranı gibi değişip duruyor. Vatandaş olarak ‘zam’ kelimesine alışık olsak da mevzular bizim bile zam bağışıklığımızı aşar bir hal aldı.

TÜRKİYE’NİN DÜNYA MASASINDA YERİ

Dünyayı koca bir masa, ülkeleri de etrafında oturan birer insan olarak düşünün. Bir ülke örneğin, bu Japonya olsun “Ben bu masaya teknoloji koyuyorum” diyor. Diğer insan ülke ABD “Ben bu masaya motor, askeri silah, yazılım” koyuyorum diye karşılık veriyor. Başka bir insan ülke İngiltere “Ben bu masaya üniversite, bankacılık, deniz sanayiciliği ile dahil oluyorum” , masadaki başka bir insan ülke Almanya “Ben de bu masada otomotiv ve tıp endüstrimle varım” derken başka bir insan ülke Çin “Ben fabrikasyonum, seri üretimimim, ham maddem ile zaten varım” derken diğer bir insan ülke Rusya “Ben enerji sektörüm ile hep vardım” derken diğer bir insan ülke Norveç “Ben demokrasi ve insan haklarımla varım” diye onun sözünü kesiyor ardından Hindistan “Benim yazılımım olmasa bu masa eksik” diyor onun sözünü Fransa keserek “Uzay teknolojisinde en az sizler kadar güçlüyüz” diyor buna sinirlenen Almanya “Benim Edebiyatım ve Felsefem olmasa siz düşünmeyi bile öğrenemezdiniz” diye atar yapıyor, hırs yapan Katar “Benim benzinim olmasa sen o arabaları rüyanda sürerdin” diye ses çıkarıyor ABD masaya yumruğunu vurarak “Az bekle sen elektrikli arabalarım şimdiden çalışıyor” derken tartışma ve masaya konanlar artıyor da artıyor.. Ve masaya koyacak bir şeyi olmayanlar masanın dışında kalıyor...

Soru; peki biz Türkiye olarak bu masaya ne koyuyoruz? Teknoloji, üniversite, demokrasi, hukuk, maden, gıda, sanayi? Ne?...

Cumhuriyet kurulduğunda Türkiye’nin dünya masasında bir yeri ve sözü olmasını isteyen genç kadro; eğitimden sanayiye, sağlıktan tarıma, kadın haklarından çağdaş bir hukuk organizasyonu oluşturmaya kadar çok önemli ve günümüze kadar uzanan atılımlar yaptı. Uçak fabrikası bile açarak medeniyet dünyasına yetişmeye çalıştılar. Çünkü fark sadece arabayla yetişilemeyecek kadar açılmıştı...

Atatürk, Nazilli Dokuma Fabrikası’nı açarken önce küçük bir aksaklıktan dolayı makinalar çalışmaz. Canı çok sıkılır. Hızlıca sorun giderilir ve makinalar çalışmaya başlayınca “Şu sesin, müziğin güzelliğine bakar mısınız” diyerek sevincini yanındakilerle paylaşır. Bunun bir ülkenin gerçek kurtuluşu olduğunun farkındadır. Nazım Hikmet işte bu ve kentleşerek bir sınıf ve bilincinin yaratılmasına ön ayak olacağı için “trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak! makinalaşmak istiyorum!” diye şiir yazar...

Bugün geldiğimiz noktada bilimsel düşünce, çağdaş eğitim, demokrasi ve modern yatırımlar yerine; tek adamlık, tarikatçılık, betonculuk Oklokrasi’sine geçtiğimiz için modern dünya ile aramızdaki makas daha da açılıyor. Bunun sonucunda da ağır bir ekonomik kriz ve enflasyon girdabına sürüklendik. Hukuk ve demokrasi de rafa kalkınca dünya masasındaki yerimiz iyice daraldı. Çünkü ne masaya koyacak bir şeyimiz ne de sözümüz kalmadı.

2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksinde Türkiye 139 ülke içinde 117. Sırada yer aldı. Sudan, Madagaskar, Zambiya, Kenya, Tanzanya, Paraguay, Kolombiya, Nijerya, Sri Lanka ve Nepal gibi ülkeler sıralamada Türkiye'nin üzerinde!

Türkiye, Demokrasi Endeksinde 167 ülke arasında 104. sırada yer aldı. Zambiya, Uganda, Tanzanya, Meksika, Senegal, Kolombiya ve Guatemala gibi ülkeler sıralamada Türkiye'nin üzerinde!

FATİH SULTAN MEHMET’İN GÜÇLER AYRILIĞI

Dîvân-ı Hümâyun, Osmanlı İmparatorluğu'nda 15. yüzyıl ortalarından 17. yüzyılın yarısına kadar en önemli yüksek karar organıydı. Yani bir nevi bakanlar kurulu. Sultan Mehmet’e kadar padişahlar divana başkanlık ederken Fatih dönemiyle birlikte sadrazam divana başkanlık etmeye başladı. Sadrazam, bugünkü başbakana karşılık geliyordu. Fatih bütün kararların son onaylayıcısı olurken karar sürecini ve gücü bir anlamda dağıtıyordu. Bu gelenek aslında Cumhuriyete kadar uzanan bir devlet geleneğini oluşturuyordu. Devlet içinde organizasyon, karar alma ve güç dağıtılmalıydı ki devlet daha güçlü olabilsin!

Bir devlet, gücü bölüştürdüğü kadar güçlüdür. Oysa kaderin cilvesine bakın ki Fatih Sultan Mehmet’in torunu olmakla durmadan övünen iktidar onun getirdiği başbakanlık sistemini törenle ve sevinçle kaldırdı! Oysa yaptıkları şey 500 yıllık bir kamu hafızasını kazımak oldu. Bu sadece Türkiye’ye değil; iktidara da pahalıya mal oldu. 2002’de iktidara geldiğinde ilk işi Milletvekilleri daha fazla halk ile iç içe olsun gerekçesiyle TBMM Milletvekili lojmanlarını kaldırmak olan AKP; 20 yılın sonunda saraya hapsoldu! Bunun sonunda da önce kamuyla ardından toplumla bağları tamamen koptu. Demokrasi kaldırıldı, hukuk yok edildi ve ekonomik kriz geldi. Devlet aygıtı, tarihinde hiç olmadığı kadar çürümeye terkedildi.

HUZUR PARLAMENTER SİSTEMDE

Konuyu açmak için dünyaya bir daha göz atalım. İnsani Gelişme Endeksi’nde ilk 10’da yer alan Norveç, İsveç, İrlanda, Almanya, Avustralya, İzlanda, İsveç, Singapur, Hollanda ve Danimarka’dan başkanlık sistemiyle yönetilen tek ülke İsveç. Onda da başkan yargıya asla müdahale edemez ve keskin şekilde güçler ayrılığı bulunuyor. Diğerlerinin tamamı parlamenter sistemde. Çünkü bu ülkeler uzun yıllar savaş, iç çatışma ve sınıf kavgası yaşadılar ve geldikleri en huzurlu çatı ne başkanın ne sarayın çatısı oldu. Hepsi parlamentonun çatısına sığındılar. Bu ülkelerin dünyanın en huzurlu ülkeleri olması da tesadüf değil. Tüm aksak yönlerine rağmen ‘denetim’ ve ‘çok seslilik’ kelimeleri işin formülü. Bu arada; İnsani Gelişme Endeksi’nin el altında; son 10 sırasında bulunan Mozambik, Sierra Leone, Burkino Faso, Eritre, Mali, Buruni, Güney Sudan, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Nijer’in başkanlık ve yarı başkanlık sistemleriyle yönetildiğini de not edelim.

Kurumların ve kişilerin birbirini denetlediği her yapı ilerler ve gelişir. Ancak güç ne ölçüde bir merkezde toplanırsa o kadar yıkıma ve çürümeye neden olur. Bunu iliklerimize kadar yaşamıyor muyuz? Kurumlarımızdan, insanımıza kadar yaşanan bozulmayı hissetmiyor muyuz?

ÖZ’etle bütün ayrılıklar acıdır ama bir tanesi hariç; Güçler ayrılığı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi