Duvar Resminin Kısa Tarihi-I

Michelangelo, Raphael, Titian, Antonio da Correggio, Domenico Ghirlandaio ve Giotto di Bondone gibi sanatçılarla altın çağını yaşayan duvar resmi, sonrasında dinsel ve kamusal yapılar dışında, yerini tuval ya da tahta panel üzerine yapılan tablo resimlere bırakır yavaş yavaş. Resimlerin sabit, yapımı ve bakımı zor duvarlarda olmak yerine, taşınabilir -ve “el değiştirebilir”- bir tabloya dönüşmesinin üstünlükleri çok açık.

İçinde bulunduğumuz yüzyılın en gözde görsel sanatlarından biri, duvar resimleri herhalde. Üretimi, tanıtımı, satışı ve el değiştirmeleri, kapitalist sistemin süreçlerinden -ne yazık ki- bağımsız kalamayan bir sanat dalının, -sisteme- uyumsuz ve bağımsız amatör sanatçılar tarafından farklı bir mecrada üretilmesi olarak bakabiliriz günümüz duvar resimlerine -ve yazılarına-; ancak bu tanım güncele fazla dönük bir bakış, çünkü -dış ya da iç mekan- duvar resimlerinin geçmişi çok eski; o kadar ki, -ondan uzun zaman önce ortaya çıkmış olması gereken müzik ve dansın ancak dolaylı  kanıtlar bırakması nedeniyle-  elimizdeki, insana ait en eski sanat eserleri sayılabilir duvar resimleri(1).

Bilinen en eski duvar resmi, Endonezya’nın Borneo Adası’ndaki Lubang Jeriji Saléh Mağarası’ndaki, bir sığırı betimleyen bu resim günümüzden 40’la 52 bin yıl öncesine tarihleniyor. 2018 yılında keşfedilen bu “eser” -şimdilik- elimizde bulunanların en eskisi ancak ileride daha da eskilerin bulunacağı neredeyse kesin(2).

[Keşfedilen en eski mağara resimleri(3) arasında, İspanya'daki Altamira Mağarası (35 bin yıl), Brezilya'daki Serra da Capivara Kayalığı (25 bin yıl), Fransa'daki Lascaux Mağarası (17 bin yıl), Hindistan'daki Bhimbetka Kayası (15 bin yıl), Arjantin'deki Las Manos Mağarası (9 bin yıl), Somali'deki Laas Gaal Mağarası (5-11 bin yıl) ve Bulgaristan'daki Magura Mağarası’nı (5-8 bin yıl) sayabiliriz.]

İmparatorluklar Çağı

Üst Paleolitik Çağ sonrasında ortaya çıkan kent devletleri ve devamındaki imparatorluklarda da duvarlar, bu kez, meslek olarak resmi ya da taş ustalığını seçmiş zanaatkarlar tarafından süslenir. Antik Mısır, Sümer, Hitit, Asur-Babil ve Pers imparatorluklarında, fresk dışında rölyef de (taş kabartma) sık görülür dış duvarlarda. İklimin daha kuru olduğu Mısır dışarıda tutulursa, bu imparatorluklarda dış mekanlar için daha çok yeğlenen rölyeftir; açık alandaki resimlerin yağmur ve rüzgar gibi dış etkenler yüzünden çok uzun ömürlü olmamasıdır herhalde bunun temel nedeni.

[Ayrıca, klan, şehir devleti, devlet, imparatorluk; toplumsal örgütlenmenin ve hiyerarşinin derecesi arttıkça, egemen sınıfın, anıtlarının daha kalıcı olmasına yönelik arzusu da çoğalır.]

İzleyen çağın en göz alıcı fresklerinden bazıları Girit’teki Minos uygarlığına aittir; çoğu iç mekan duvarlarında bulunan bu fresk ve mozaikler dönemin en parlak sanat eserleri arasında yer alır. Önceki dönemlerde bu eserler daha çok yönetici sınıf için vetarafından yaptırılmış olsa da, duvar resimleri  varlıklı kişilerin de evlerinde sık görülmeye başlanır Girit’te.

Roma ve Bizans

Duvar resimleri -ya da freskler-, izleyen dönemin güçlü imparatorluğu Roma’da da hem kamusal hem özel alanları süsleyen gözde bir sanat dalıdır(4). Roma ve çevresinde hem boyama hem de mozaik formunda en güzel örneklerini gördüğümüz bu süsleme sanatı, Doğu Roma’nın yani Bizans’ın Hristiyanlığı benimsemesiyle birlikte ağırlıkla manastırların  iç alanlarını mekan tutar kendine. İkona gibi, mozaik ya da freskle de süslenmemiş bir Bizans manastırı neredeyse düşünülemez bu dönemde.

Bizans İmparatorluğu’nun sona ermesinden sonra duvar resminin en gelişmiş örneklerine İtalya’da rastlamaya başlıyoruz bu kez. Özellikle Rönesans döneminde yaratılan duvar -ve kubbe­ tavan- fresklerinin kimileri başyapıt olarak  kabul edilir günümüzde bile.

Michelangelo, Raphael, Titian, Antonio da Correggio, Domenico Ghirlandaio ve Giotto di Bondone gibi sanatçılarla altın çağını yaşayan duvar resmi, sonrasında dinsel ve kamusal yapılar dışında, yerini tuval ya da tahta panel üzerine yapılan tablo resimlere bırakır yavaş yavaş. Resimlerin, sabit, yapımı ve bakımı zor duvarlarda olmak yerine, taşınabilir -ve “el değiştirebilir”- bir tabloya dönüşmesinin üstünlükleri çok açık.

Osmanlı

Kendi tarihimize de göz atacak olursak; Osmanlı’da duvar resmi 18. yüzyıl sonuna dek görülmez. O döneme dek çini, hem cami ve külliye gibi kamusal mekanlarda hem de varsıl evlerinde başlıca duvar süslemesi olma tekelini korumuştur. Ancak Osmanlı’nın 18. yüzyıldan başlayarak, o güne dek daha çok teknoloji aktarımıyla sınırlı tutumunu bırakarak Batı’yı kurumlarıyla da örnek almanın ilk adımlarını atması, bir süre sonra sanat alanında da etkisini gösterir. Bu yüzyılın sonundan başlayarak, hem kamusal hem özel mekanlarda rastlanan  bir süsleme haline gelir duvar resimleri (başlangıçta, derinlik ve hacme yer vermeyen minyatür sanatı biçeminin baskın olduğu süslemeler, bir süre sonra Batı’daki resim örneklerine yaklaşacaktır).

“18. ve 19. yüzyıl boyunca önce başkent İstanbul’da, sonrasında ise Anadolu ve Rumeli’de görülen duvar resimleri, Osmanlı resim sanatının yaygın türü olan resimli el yazmalarından farklı olarak konu, üslup ve ikonografileriyle birçok yapıda yerini alır. Çoğunlukla sarayın önderlik ettiği konu repertuarı, Barok ve Rokoko bezemeler arasına yerleştirilirken, kimi zaman da oldukça sade çerçevelerin içinde görülür. 18.yüzyılın başlarından itibaren yapıların duvarlarına resmedilen hacimli çiçek ve meyve tasvirleri zamanla bezeme unsuru olmaktan çıkıp, resim anlayışına yönelik ilkeleri içinde barındırarak farklılaşmış ve kısa sürede imparatorluğun tüm topraklarına yayılmıştır. Bu dönemde manzara, natürmort ve dini tasvirlerin yanı sıra modern araç-gereç ve günlük yaşam eşyalarının da duvar resimlerinde betimlendiği görülür.”(5)

Duvar resimlerinin 20. yüzyılına da haftaya devam edelim…

  • Kuş kemiği ya da mamut dişinden yapılma ve bundan 40 bin yıl öncesine tarihlenen kavallar, müziğin bundan çok daha önce ortaya çıktığının dolaylı kanıtı.
  • Bu mağara, şimdiye dek en eski resimlerin bulunduğu Avrupa anakarası dışında olmasıyla da ayrıca önemli.
  • Mağara resimleri olarak adlandırsak da bunların bir kısmı açık alandaki kaya duvarlara çizilmiş resimler; ancak çoğunluğu dış etkenler yüzünden büyük ölçüde silinmiş olduğu için, en iyi korunmuş olanlar mağara içlerinde bulunanlardır.
  • “Sanat” dediğime bakmayın; bugün bildiğimiz  anlamıyla “sanat” ve “sanatçı” kavramları Rönesans’tan sonraki süreçte ve kentsoyluluğun güç kazanmasıyla ortaya çıkmıştır. Eski zamanlarda ressamlar yalnızca zanaatkar olarak görülürdü.
  • Tolga Uzun, 19. Yüzyıl Osmanlı Duvar Resimlerinde Yeniliğin ve Değişimin Sembolü Tasvirler,Özet, s.1.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi