Eldeki Parayı Ne Yapacağım?

Merkez Bankası'nın beklenen faiz kararından sonra yaptığı açıklama bize gösteriyor ki, faiz bu seviyede bir süre kalacak. Ancak politika faizi yükselirken mevduat faizinin düşüşü engellenemiyor

. Vatandaşlar da yarın daha pahalı olması beklenen mal veya hizmetleri bugünden satın alarak tasarruf etmeye çalışıyor. Mevduat faizinin bu seviyesi tüketimden caydırmıyor. Bu durum fiyatlama davranışlarında bozulmanın devamını sağlayacak. Doğal olarak TÜFE yüksek kalmaya devam edecek.

Hal böyleyken, bu yıl enflasyonun yüzde 45'ten aşağıda olması imkan dahilinde pek gözükmüyor. Şu anki politika faizi en iyi ihtimalle sıfır reel faiz anlamına geliyor. Yılbaşında mevduat faizleri bu seviyenin altında olduğu için tasarruf sahipleri enflasyon karşısında mutlaka yenik düşecekler. Yavaş yavaş yükselsin diye müdahale edilen dövizden alıp kenara koymaları, altın almaları, hisse senedi ya da gayrimenkule yönelmeleri doğal. Gün geçmiyor ki "paramız eriyor ne yapalım?" diye soru soran olmasın.

Türkiye'de zaten tasarruf edebilen insan sayısı oldukça az iken bir de tasarrufların enflasyon karşısında erimesine yol açan para politikası sebebiyle vatandaşların tüketime yönelmesi, "başarı" olarak adlandırılacak bir durum değil. Bu arada kredi faizlerinin bu yüksek seviyesine rağmen ev ya da otomobil almak isteyenler de var. Onlara hemen şunu söylüyorum; "Kredi vadesinin yarısına geldiğinizde satın aldığınız malın değerinin katlandığınız meşakkate değecek kadar artacağına inanıyor musunuz?"

Yani 10 yıllık kredinin 5 yılı dolduğunda anapara ve faiz ödemesi toplamı ile taşınır ya da taşınmaz malın değerini karşılaştırdığınızda ne göreceklerini soruyorum. Bu soruyu elindeki döviz ile yatırıma kalkışanlar için de soruyorum aslında. Kredi faizlerinin bu seviyesinden tasarrufları da ekleyerek yapılan yatırımlar sizi ilerde tatmin edecek mi? Maalesef birçok kişi, nakitte bekledikleri zaman tasarruflarının eridiğini gördükçe üzülüyorlar ve pişman olacakları yatırımlara kalkışıyorlar.

Bu durumda insanların nasıl yaşadığına göz gezdirmekte fayda var: Türkiye'deki işletmelerin büyük bir kısmı 10 kişiden az insan çalıştıran aile işletmeleri. Hatta bunların çok büyük kısmı 4 kişiden az insan çalıştırıyor. Yani işletmenin parası ailenin parası, ailenin parası işletmenin parası. Şirketleri aşırı sermayelendirmek istemiyorlar, çünkü karlılık düşük. Diğer taraftan yaptıkları işlerden kazandıkları paraları ve varlıkları doğru şekilde değerlendirmek istiyorlar ki işler büyüsün.

Diğer taraftan şirket sahibi olmayıp bir kenara para atmış olanlar var. Elbette onlar da tedirgin, çünkü gelecekte kimsenin eline bakmak istemiyorlar. Tasarrufları yaşlılıkta onlara yetsin diye bazı yatırımlara giriyorlar. Ev almak kolay değil, fiyatlar orta gelirli bir ailenin gücünün üzerine çıktı. Otomobil alarak da tasarruf etme devri geride kaldı. Bir çılgınlıktı o, şimdi ortalık sakinleşti.

Eldeki tasarrufla bir yatırım kararı almadan önce herkesin kendisine şu soruyu sorması gerekiyor; "Nasıl bir hayat yaşamak istiyorum?" Yani tabiatı güzel bir yerden ev alıp ya da ev yapmak için bir arazi alıp ömrünüzün geri kalanını burada geçirmek mi istiyorsunuz? Yoksa dünyayı keşfetmek için sırtınıza çantanızı almayı mı? Her ikisini birden yapmak için şu ana kadar ciddi miktarda tasarrufa sahip olmanız gerekirdi. Maaş ya da ücret ile bunu sağlamak, harcamalardan arta kalan parayla bunu yapmak mümkün değil.

Eğer hayatınızın geri kalanını bir yerde çakılı şekilde geçirmek istemiyorsanız, gelir kaynaklarınızı çeşitlemeniz gerekir. Maaş ya da ücretli çalışıyor olsanız bile, kabiliyetleriniz ve bilginizi paraya çevirecek bazı üretimleri gerçekleştirmeniz gerekiyor. Böylelikle hem çevrenizi genişletmiş olur, fırsatları keşfedecek şekilde ufkunuzu genişletirsiniz. Bu aynı zamanda son nefesinize kadar hareketli kalmak anlamına geliyor ki, hiç de kötü değil.

Diğer taraftan, "ben hareketten değil sakinlikten hoşlanıyorum" diyorsanız, o zaman sabırlı olacaksınız. Yaşlılıkta da vakit geçireceğiniz bir gayrimenkulü keşfetmek kolay değil. Önce yaşayacağınız coğrafyayı, ardından hoşlanacağınız habitatı, ardından aklınızdaki tasarıma uyacak binaya uyan arsayı bulmak lazım. Rüzgarını güneşini, sıcağını soğuğunu bileceksiniz. Sonra sabırla bitireceksiniz. Aklınıza girenler olacaktır ama satmayacaksınız. Satınca daha iyisini almanın garantisi yok. Bu arada satın aldığınız mülkün masraflarını da düşünün. Eğer gelecekteki gelirinizle masrafları karşılarken zorlanacaksanız, kendinize yazık edersiniz. Vakti zamanında bu hatayı yapanlar giderek yükselen maliyetler sebebiyle evlerini satarak daha mütevazı konutlara geçtiler.

İmkanı olanlar konut alma işini yurt dışında yapıyor, kendilerini tebrik ediyorum. Ancak unutmayın bir yerlerde eviniz var ise kendinizi orada yaşamak zorunda hissedeceksiniz. Başka yerleri keşfetmeye pek az zamanınız olacak. "Çocuklara bir dikili ağaç bırakayım" diyerek onları günde 1 saat bile zor gördüğünüz bir çalışma temposuna girecekseniz sakın yapmayın. Onlarla geçirmediğiniz zamanı mal-mülk ve parayla telafi edemezsiniz.

Özetle, eldeki parayı değerlendirirken bugün ve gelecekteki hayat tarzınıza göre karar verin. Her güzellik bir arada olmaz, dolayısıyla önceliklendirme yapın. Başkalarının yaptıklarına özenmeyin, sizi mutlu edecek ve zora sokmayacak yatırımlara girişin. Beş dakika sonra ne olacağı belli olmayan dünyada, keyfini çıkarmadan yaşamaya kalkmayın. Yaradan herkese kazandığını keyifle harcamayı nasip etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Emre Alkin Arşivi