“Elma logolu bilgisayarı olanların zaten günümüzde bir şey yaratmaya da ihtiyacı kalmıyor”

Son Güncellenme Tarihi: Mart 20, 2022 / 06:11

Okan Oganer, yakın zamanda çıkardığı, bir hayli ilgi gören son teklisi Yarın Son Deme’nin akustik versiyonunu yayınladı. Akustik denince akla ilk gelen ‘bilgisayar, gitar, vokal’ üçlüsünün sınırlarını yıkarak şarkının içinden yepyeni bir şarkı çıkaran Oganer, orijinalini hiç dinlememiş biri için Yarın Son Deme’nin akustik versiyonunu “Bu şarkı yeni” diye rahatça yutturabilir!

Bir şarkının akustik versiyonunu yayınlamak “dinle at” ya da “çal, dinlesin, at” döneminden geçtiğimiz için midir bilinmez ama artık üzerine hiç düşülmeyen bir sonuca mecbur bırakıyor dinleyiciyi. Al bir akustik gitar, geç bilgisayarın karşısına, hafiften mırıldanıp tıngırdat. Al sana akustik! Tam tersini yapanlar da var elbette. Şarkının orijinalinden çıkıp yepyeni bir şarkı yaratan, A’dan Z’ye eseri değiştiren, ‘özene bezene’ diyebileceğimiz işlerle adının önüne ‘yeni’yi ekleyebileceğimiz şarkılar da dinleyebiliyoruz. Okan Oganer’in kısa bir süre önce yayınladığı son teklisi Yarın Son Deme’nin akustik yorumunu ikinci kısma dahil etmek mümkün.

Her şeyden önce şarkıda Okan Oganer’i gitarıyla değil piyanosuyla dinliyoruz. Üstelik kendisine çellosuyla Taner Özel eşlik ediyor. Şarkı Türkiye’nin en önemli müzik salonlarından Ahmed Adnan Saygun’da kaydedilmiş ve aynı zamanda mekan şarkının klibi için de kullanılmış. Kapak tasarımından klibine kadar adı ‘akustik’ kendisi yepyeni bir şarkı çıkan Okan Oganer’le konuştuk.

Mute grubunun dağılışından sonra sizin kendi şarkılarınızı yayınlamaya başlamanız arasında çok uzun bir zaman var. Bu arada neler yaptınız?

Mute şarkıları zaten bana aitti. O dönem zihnen çok da dağılmış sayılmazdık sadece hepimiz geçen zamanla birlikte bir yaşam savaşı içine girmiş, kendi işlerimizi yapmaya devam ediyorduk. Bu sürede ben de eğitmenlik yapmaya devam ediyordum. Yani bir yandan kendi para kazanabildiğim işleri yaparken öteki tarafta besteleri ve müziklerimi biriktirmeye devam ettim. Tabii bu zamanda bir sürü dostuma nasıl kayıt yapacaklarını da öğretmedim değil hani. Bu süre içinde sayısını hatırlamadığım hatta hard disklerde orada burada sıkışıp kalmış şarkılarım oldu, ezgiler, temalar hatta sözler… Eğitim anlamında da sayısız öğrenci hatta öğretmen yetiştirdim; ödüller aldım. Sonrasında ağır bir kalp yetmezliği yaşadım. Nakil dönemine girdim. Pillerle uğraştım kablo koptu (pilin) falan derken ölümden 3 defa döndüm ve ne zaman oğlum Barkın dünyamıza geldi işte o zaman dedim ki kendime: “Barkın’a örnek olmayayım.” Sonrasında zaman geçtikçe hem onun için hem de eşim Aslı için geleceğe dair bir şeyler bırakma zamanı gelmişti benim için.

Yayınlanmamış epey şarkınız olduğunu da biliyorum. Ancak biz sizinle solo olarak geçen yıl çıkardığınız Birden single’ı ile tanıştık. Neden bu kadar beklediniz?

Uzun zorlu bir yoldu benim için hayat, Yarın Son Deme şarkımda da söylediğim gibi “Hiçbir şey göründüğü gibi değil!” gerçekten. Açıkçası zamanın nasıl geçtiğini anlamadım desem yeridir. Sağlık sorunlarım, hayat zorlukları, insan sandıklarımızın aslında yalandan ibaret olduğunu anladığım yıllar…  Birden de aslında çok eski bir şarkım. Hatta bir yarışmada birincilik bile aldı fakat o isimle değil. Tabii soundu da değişikti.

Sonrasında Yarın Son Deme geldi. Şimdi de şarkının akustik versiyonuyla karşımızdasınız. Normalde ‘akustik versiyon’ denilince aklımıza biraz daha ‘basit’e kaçmış işler geliyor ancak Yarın Son Deme’nin bu versiyonu sıfırdan yaratılmış gibi. Sizin piyanoda olmanız, Taner Özel’in çellosuyla eşlik etmesi… İlk defa dinleyen birisine tamamen ‘yeni’ bir şarkı olarak gelebilir. Biraz anlatır mısınız çıkış sürecini?

Akustik, günümüzdeki “Yok efendim kendinizi hissedin, yok efendim yanınızdayım, nasıl diyeyim alayım bağlamamı tıngır tıngır çalayım” gibi bir durum oldu günümüzde, haklısınız. Ne yazık ki müzisyen arkadaşlarımız basitleştirdi bu işleri. Çünkü “yetileri” ve “sabırları” yok. Evinde “elma logolu” bilgisayarı olanların zaten günümüzde bir şey yaratmaya da ihtiyacı kalmıyor pek. “Elma” sağ olsun yapıyor. Müthiş bilgisayarlar ancak kafanızın içinde çalmıyorsa müzik, istediğiniz ekipmanı alın “ruhunuz yok” diyorum. Hepimizin tanıdığı sevilen sanatçı Umut Kaya çok yakın olduğum bir arkadaşımdır. Mesela onu örnek verebilirim; onun gibi beyninizde çalmıyorsanız müziğinizi, emin olun müzik yapmıyorsunuz bence. Yarın Son Deme’nin ilk versiyonu içimde çalarken inanın müthişti. Onun tasarımında da ezgiler, melodiler, gidip gelen tüm tınılar her şey beynimde duyduğum ile aynıydı. Zaten o benim ölümden döndüğüm zamanı anlatıyordu. Ancak bunun karanlık yanının biraz sound’unu değiştirip formunu düzelttim. Ardından bir gün Umut ile benim stüdyoda başka bir kayıt yaparken, piyano ile Yarın Son Deme’yi çalıyordum sonrasında o da elektro ile ezgiyi tıngırdatarak bana eşlik etmeye başladı ve “Ahaa!” dedi. Bir anda giriş melodisini birlikte çalmaya başladık. Çok güzel bir andı. Ardından” Niye böyle olmasın ki!” diyerek parçayı kafamda tasarladım. İlk çello ve piyano partlarını yazdım. Çello için Taner Özel’i aradım. Ki benim çok yakın arkadaşım, canım kardeşimdir. Onu bize çağırıp ezgiyi çaldım hatta onun videosu da var sosyal medyada. Çok iyimüzisyendir Taner! Zaten ben daha leb demeden leblebi şekeri hazırdı sayesinde.

Ardından kayıt süreci için ben akustik piyano arayışı içindeyken, yine yardımıma yetişen Umut, Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi ile bir görüşme ayarladı, sağolsunlar oradaki arkadaşlarımız da bizimle çok güzel ilgilendiler. Derken kayıt günü geldi mikrofonlar, kameralar! Sinyal yolları, frekanslar, akortsuz bir piyano ve bunu nasıl düzelteceğimin tatsız heyecanı… Bu arada kamera açıları ve sahneye sanki taşıt ışığı gibi projeksiyon ışıkları içinden çıkılmaz bir durum ve ruh halinde geçen ama sonunda çok güzel bir esere dönüşmüş bir iki saat bahsetmeye çalıştığım… Hatta çekimin sonuna doğru kamera düştü ve piyano altından tavana bir görüntü bıraktı. Zaten sonrasında onu görünce bana yardımcı olan eşim Aslı’ya “Aslında beynimde tınlayan senfoniyi oraya koymalıyız“ dedim. Ancak bunu söylediğimde Taner, Tolga ve Aslı’nın yüzlerindeki ifadeyi görmeliydiniz. Ah ah az kahrımı çekmediler hani… Ve orada senfoniyi yazmıştım bile….


Solo olarak henüz iki şarkıyla dinleyici karşısına çıkmışken neden yeni bir şarkı yerine Yarın Son Deme’nin akustik versiyonunu yayınladınız? Akustik projesi daha önce aklınızda var mıydı?

Solo olarak, Soğuk adlı bir şarkım daha var aslında ama o Olta projesi için yapılmış ve orada yer alan bir şarkı, gerçi onu da seviyorum ama onun yayımlanma amacı solo kariyerim ötesinde, başka şeylere dikkat çekmeye çalışan yardım projesine destek olmaktı. Şarkıya dönecek olursam, akustik versiyonu aklımda değildi ama senfonik versiyonu hep çalıyordu beynimde. Yeni şarkılar da yolda zaten bu arada, hazırlıklarımız sürüyor.

Şarkının çok özenle hazırlanmış bir de klibi var ve bence bu versiyondaki o sessizliğe, yalnızlığa, şarkının ruhuna dinleyiciyi tamamen odaklayan sade bir çalışma olmuş. İlk klipte de bir hikaye izlemiştik. Sanatçıların, görselliği artık ‘yapmış olmak için değil’ gerçekten şarkıyla bir bütünlük oluşturması için özenle kullandığını ve çok da yakıştığını düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

İlk klip süper bir ekip işiydi; FilmUp Creative şirketi ve yönetmenim Evren Gülcemal şarkıyı aylar öncesinden dinlemişler ve yorumlamışlardı. Şarkıya bir pro senaryo yazdılar, saniye saniye işlediler, en ufak kareye kadar çok heyecan verici bir klipti. Tabii oldukça da güçlü kameralar kullanıldı, mekan seçiminden oyunculara kadar müthiş bir iş çıktı ortaya. Minnetlerimi sunuyorum ve her zaman yanımda olduklarını biliyorum. Yapmış olmak için yapılamayan emek veren herkesin tüm ruhunu ortaya döktüğü bir proje sunduk müzikseverlere. Akustik ise bambaşka aslında hayalimdeki senfoni ile çalıyordum orada…

Bundan sonra sizin tarafınızda neler bekliyor dinleyiciyi?

Yeni şarkılar hazırlanıyor. Bu sene üç ya da dört proje ile daha müzikseverlerle buluşacağız. Ancak onun öncesinde oğlum Barkın ile cover videoları, canlı klipler, birkaç festival işi, gibi şeyler de var ufukta. En çok ise film müzikleri yapmak istiyorum; kim bilir belki bir gün o besteler de canlanır…

Burak Soyer

Burak Soyer 9 Ocak 1986’da Kütahya’da doğdu. 1992 yılında Çanakkale’ye yerleşti. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada okudu. 2004 yılında Marmara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı’nı kazandı. Aynı yıl okulu bıraktı. Bir süre garsonluk yaptı. 2005 yılında Radikal gazetesi Kültür Sanat Servisi ve Radikal Kitap’ta stajyer olarak gazeteciliğe başladı. 2006-2008 yılları arasında Akşam gazetesi Ekler servisinde muhabir olarak çalıştı. 2008’in sonunda “memleketim” dediği Çanakkale’ye geri döndü. Burada çeşitli yerel gazetelerde görev yaptı. 2010 yılında internethaber.com’da editör olarak işe başladı. 2012 yılında Reklam Store şirketine bağlı 12 sektörel internet sitesinin yayın yönetmenliğini üstlendi. Buradan ayrılıp sözcü.com.tr’de editör olarak işe başladı. Bu dönemde İstanbul Oyuncu Tayfası’ndan oyunculuk eğitimi aldı ve tekrar Çanakkale’ye dönerek Çanakkale’nin ilk özel tiyatrosu Tiyatro Troya’da oyunculuk eğitimine devam etti. Bu eğitimler neticesinde Son Mektup filminde George karakterini canlandırdı. 2009 yılında girdiği Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden 2014 yılında mezun oldu.

Gazete Pencere'yi Google'da Takip Et

Scroll to Top