Derya Kömürcü

Derya Kömürcü

Erdoğan iktidarı bu krizi de atlatır mı?

2021 yılının ikinci yarısından itibaren hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de AKP-MHP koalisyonunun halk desteğinde apaçık bir erime olduğu herkes tarafından görülüyor. Güvenilir kamuoyu araştırmaları, iktidarın oy kaybını rakamlarla ortaya koyuyor.

Geçtiğimiz ay içinde ülke gündemini en çok meşgul eden konulardan biri, Cumhurbaşkanı seçilme koşulunun yüzde 50+1 olması tartışmasıydı. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen yeni rejimden memnun olduğu, sadece cumhurbaşkanı seçilme koşulunun yüzde 50+1 olarak belirlenmiş olmasının bir hata olduğunu düşündüğü öğrenildi. Konu kamuoyunda tartışılırken iktidara yakın kanaat önderlerinin bir kısmı, yüzde 50+1 koşulunun çok yüksek olduğunu ve istikrarsızlaştırıcı bir etki yarattığını, bir kısmı ise sistemin meşruluğunun kaynağı olduğunu ve değiştirilemeyeceğini ifade etti. Buna karşılık kamuoyunda oluşan genel izlenim, yüzde 50+1 tartışmasının Erdoğan’ın bu oy oranına ulaşamayacağını gördüğü için başlatıldığı şeklinde oldu.

Dahası yürürlüğe konan düşük faizli yeni ekonomi modeliyle birlikte Türk Lirası’ndaki değer kaybının vatandaşların en önemli sorunu olan ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı üzerinde çok daha derinleştirici bir etkisi oldu. Bu etkiyle birlikte AKP’nin oy oranında da kayda değer bir gerileme olduğu ve hatta yıllardır hiç kaybetmediği birinci parti konumunu kaybedebileceği bir noktaya geldiği görülüyor. Başka bir deyişle, anın fotoğrafını çektiğimizde sadece cumhurbaşkanlığı seçimini değil, Meclis çoğunluğunu ve hatta en çok oy alan parti konumunu kaybedecek bir iktidar tablosu çıkıyor karşımıza.

Bu noktada akıllara şu türden sorular geliyor: Bu tablo tersine çevrilebilir mi? Daha önce de geriye düştü, hatta 7 Haziran 2015’te kaybetti, ama sonra kazanmasını bildi. Erdoğan tekrar kazanabilir mi? AKP-MHP koalisyonunun eski gücüne kavuşması mümkün mü?

Özellikle sıcak para bulmayı, ekonomiyi geçici bir süre de olsa büyütmeyi ve seçim ekonomisi uygulayarak vatandaşların oyunu yeniden kazanmayı hedefleyen yeni ekonomik ve siyasal stratejinin başarılı olup olamayacağı büyük merak konusu. Asgari ücrete yapılması beklenen yüksek zam, EYT’liler konusu, 3600 ek gösterge sorununun çözüleceği vaadi, kamu sektöründe yüklü miktarda işe alım yapılması beklentisi gibi başlıklar, bir seçim ekonomi sürecine girdiğimizi gösterdiği gibi, bu hamlelerin Erdoğan iktidarının oy oranlarını artırıp artırmayacağı sorusunu da beraberinde getiriyor.

Yanıtı çok kolay bir soru değil. Türkiye’de seçmenin makro ekonomik gelişmelerden çok kendi mikro dünyası içindeki iyileşmeleri dikkate aldığını biliyoruz. Sonunda kepçeyle gidiyor olsa da kazancına kaşıkla yapılacak bir katkının seçmenlerin bir kısmının oy tercihleri üzerinde değiştirici bir etkisi olacağı öngörülebilir. Burada esas soru, bunun kapsamlı mı, yoksa sınırlı mı bir etki olacağıyla ilgili.

Bu noktada yapılması gereken, iktidarın oy kaybına yol açan krizin niteliğini doğru tanımlamak. Eğer içinde bulunduğumuz kriz, doğrudan ekonomiyle ilgili göstergelerden kaynaklı bir kriz olsaydı, belki çözümü çok daha kolay ve siyasete etkisi daha belirleyici olurdu. Ancak gerçekte yaşadığımız, ekonomik krizi de tetikleyen bir yönetim ve sistem krizi. Seçmen artık bunu çok açık bir biçimde görüyor. Bugün Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünenlerin oranı yüzde 70’e yaklaşmış durumda. Kötü yönetim doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve “Türk tipi başkanlık sistemi” ile ilişkilendiriliyor. Tam da o yüzden “Erdoğan’a asla oy vermem” diyenler ile parlamenter sisteme dönmek isteyenler birbirine paralel bir biçimde artıyor.

Cumhurbaşkanlığı açısından bakarsak, geldiğimiz aşamada Erdoğan iktidarının değişmesini isteyen o kadar geniş bir cephe var ki, muhalefet kendi içinde bölünüp dağılmak gibi bir hataya düşmediği sürece, seçim ekonomisi uygulayarak yüzde 50+1’in altına düşürülemeyecek kadar geniş bir kitleden bahsediyoruz.

Partiler bağlamında değerlendirdiğimizde ise artık neredeyse parti olma niteliğini yitirmiş, toplumla bağları kopmuş, tek adamın yaptıkları üzerine kurulu bir yapı olarak AKP’nin fark yaratması mümkün gözükmüyor.

Öte yandan Türkiye fiilen bir koalisyonla yönetiliyor ve koalisyon ortağı MHP, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manevra alanını oldukça daraltmış görünüyor. Bu zor durumdan “şapkadan tavşan çıkararak” kurtulmasının önündeki en büyük engellerden biri, koalisyon ortağı MHP.

Ama tüm bunların ötesinde belki de en önemli nokta, muhalefetin bu süreçte çok şey öğrenmiş olması. Eski hataları tekrarlamamak konusunda çok daha kararlı, kendine güvenen, birlikte durma bilinci gelişmiş muhalefet cephesinde iktidar olma inancı yerleşmiş durumda. Özellikle 2019 yerel seçimlerinde kazanılan başarı, Erdoğan’ın güç imgesini yıkarken muhalefete eşik atlattı.

Tüm bu sebeplerden dolayı Erdoğan iktidarının yeniden kazanabilmesi, verili koşullarda imkansız değilse de çok zor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Derya Kömürcü Arşivi